Hayrettin Karaman

Hayrettin Karaman

Doğu'dan haber

Doğu'dan haber

İlgilendiğim Ensar Vakfı'nın şubelerinin davetine icabet ederek birer konuşma yapmak üzere Diyarbakır ve Mardin illerimize gittim. Diyarbakır'a ilk kez 1950 li yılların sonuna doğru gitmiştim. Daha sonra da bir iki kere uğradım, ama yeterince kalma ve tanıma imkanım olmadı. Mardin'i ise hiç görmemiştim. Bu defa daha yakından gördüm ve tanıdım.

Bu iki şehrimiz tarih, kültür ve medeniyetimizin bir özeti gibi. Diyarbakır'da yaygın olarak Türkçe ve Kürtçe konuşuluyor, Mardin'de ise yine yaygın bir ölçüde Türkçe ve Arapça konuşuluyor. İnsanları dilin ayırdığı, farklılaştırdığı yerde din, tarih, ortak kültür ve medeniyet imdada yetişiyor; sanki Osmanlı döneminde yaşıyoruz ve "ümmet" olarak birliğe ve beraberliğe kavuşuyoruz.

Konuşabildiğim aklı başında ve dinine imanına bağlı insanların hem devletten hem de batı bölgelerinde yaşayan insanımızdan önemli beklentileri var; bu beklentilerin bir türlü gerçekleşmemesi karşısında da üzüntü, burukluk, küskünlük, ümitsizlik yaşayanları var.

Benim görüşebildiğim insanımız ile onların ifadelerine göre bölge halkının kahir çoğunluğu asla bölünmek ve ayrılmak istemiyorlar. Bütün istedikleri "vatandaş olarak eşit muamele görmek, farklı veya alt diyebileceğimiz kültürlerini, bunun, içinde de en önemli olarak dillerini korumak, geçmişe sünger çekecek bir genel af ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, merkeze bağımlılığın azaltılması. Bu konularda atılacak adımların toplum barışı için ilaç olacağında, atılmayacak adımların ise problemi derinleştirmekten başka bir işe yamayacağı konusunda ittifak var gibi.

Talep ve beklentiler içinden bu yazıda dil meselesine kısaca temas etmek istiyorum.

Bölge kanaat önderlerinin, resmi dilin (resmi-ortak dilin ifadesini kullananlar da var) Türkçe olmasına itirazları yok. Ancak okullarda resmi dilin yanında isteyene Kürtçe'nin de öğretilmesini istiyorlar. Ülkemizde birçok Batı dili, üstelik isteğe bağlı olmaksızın öğretiliyordu (Daha doğrusu öğretilmiş gibi yapılıyor, boşuna paralar harcanıyor ve zamanlar israf ediliyordu). Peki isteyene Kürtçe, Arapça, Farsça... niçin öğretilmesin?!

TESEV yeni anayasa ile ilgili bir çalışma yaptırmış ve bunu "Anayasa Komisyonu Raporu" olarak yayınlamış bulunuyor. Eğer aşağıda nakledeceğim teklifleri yeni anayasada yer alırsa dil meselesi büyük ölçüde ve belki de tamamen çözülmüş olacaktır:

"Kültürel haklarla ilgili başka bir konu anadilleri resmi dilden farklı olan yurttaşların durumudur. Biz... Türkçe'nin resmi dil olarak muhafaza edilmesinin uygun olacağını düşünüyoruz. Ancak, anadili Türkçe olmayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının kamu hizmetlerinden yararlanmasında kendilerine uygun kolaylıklar sağlanacağının da anayasada kayıt altına alınması gerektiğinin altını çiziyoruz. Bu çerçevede, ilk ve ortaöğretim kurumlarında eğitim dilinin de Türkçe olması esastır. Ancak resmi dil dışındaki diğer dillerde, o dillerin gelişimini de sağlayacak şekilde düzenlenmiş isteğe bağlı dersler olmalıdır. Ayrıca, Türkçenin dışındaki Türkiye yurttaşlarının anadillerinde eğitim-öğretim yapacak özel eğitim kurumlarının kurulması da anayasal ilkeler çerçevesinde serbest olmalıdır".

Bu fikir ve teklifleri tartışmak, katılmak veya katılmamak herkesin hakkıdır; ama kendi düşüncesini ve inancını dayatmanın, insanları buna mecbur etmenin dinde ve çağdaş düşüncede yeri yoktur.

Ümmetin dili konusunu ayrı bir yazıya bırakıyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hayrettin Karaman Arşivi