Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Vakit’in dini İslâm’dır... Ya “dönme”ler neye in

Vakit’in dini İslâm’dır... Ya “dönme”ler neye in

Birçok defa anlattığımız için, şimdi anlatacağımız “hikâye”yi, “sürekli okurlarımız” çok iyi bilirler... Ancak, “100 kişiye Mekke ve Medine yolculuğu” kampanyamız dolayısıyla “Vakit ailesi”ne yeni katılan okurlarımızın bilmeme ihtimalinden dolayı, aynı hikâyeyi yeniden anlatmak istiyoruz...
Hikâye, “kimin nasıl olduğu”nun değil, “kimin nasıl gösterildiği”nin önemli olduğunu anlatıyor.
SEVİMLİ KöPEK, KUDUZ GöSTERİLİRSE!
Hani, şu “kuduz köpek” misali vardı ya, yine ondan söz edeceğiz...
Adam, mahallesindeki “köpek”ten fena halde korkuyor!.. Bir gün, “korkuyla yaşamaktan”sa, “köpeği öldürmeyi” koyuyor kafasına!..
Ne var ki; köpek, “mahallenin maskotu” durumunda... Herkes seviyor onu!..
Şöyle düşünüyor adam: “Eğer ben bu köpeği öldürürsem, mahalle halkı da beni linç eder!”
Bir yanda “köpek” korkusu, bir yanda “linç” korkusu!.. Günler böyle geçerken, “şeytanca bir fikir” geliyor aklına!..
Kiminle konuşsa, “köpeğin kuduz olduğunu” söylüyor!.. öyle “usturuplu yalan”lar söylüyor ki; daha düne kadar “dost” bilinen köpek, bir anda “düşman” olarak görülmeye başlanıyor!..
Herkes uzaklaşıyor “köpek”ten!.. Kendisine kurulan tuzağın farkında olmayan köpek ise; aynen eskisi gibi, çocukların yanına gidip onlarla oynamak istiyor!..
Ancak, çocuklar;
Büyüklerinin, “O köpek kuduz!.. Sakın ona yaklaşmayın!” uyarılarını hatırlayıp, köpekten kaçmaya başlıyor!..
Dahası, “taş” atmaya başlıyorlar köpeğe!.. Köpek de, bu “düşmanca tavır”lar sebebiyle “agresif”leşiyor, zaman zaman hırlamaya başlıyor!..
öyle ya;
Hem “sevgi” yok, hem de “ekmek” veren!.. “Açlık”tan olsa gerek, ağzından “salya”lar gelmeye bile başlıyor!..
“Köpek düşmanı” işte tam bu merhalede çıkıyor ortaya!.. Herkesin, “kuduz” diye kaçtığı köpeğe, bu defa kendisi yaklaşıyor!.. Tabiî, elinde “silah”la!..
Basıyor kurşunu, cansız yere seriyor köpeği!..
Bütün mahalle sakinleri ve özellikle çocuklar, “yaşa, bravo” sesleriyle çınlatıyorlar ortalığı!.. Dahası, bir “madalya” veya “plaket”le ödüllendiriyorlar adamı!..
öyle ya;
Mahalle halkını, “kuduz”(!) bir köpekten kurtarmıştır!..
Herhalde, “sahte kahraman”ımızın mutluluğunu söylemeye gerek yok!..
çünkü o; hem, korktuğu bir “köpek”ten kurtulmuştur, hem de “kahraman” ilân edilmiş ve üstelik “madalya” sahibi olmuştur!..
Hikâyeden de anladığınız gibi; bir “köpeği” veya bir “insanı” ya da “olayı” kötü göstermek, ona çamur atmak, “tu kaka” ilan etmek için, ilk önce ona karşı bir “psikolojik savaş taktiği” uygulamak gerekiyor!.. Karalanması gereken obje bir “köpek” ise, onu “kuduz” gösterecek ve onu “dışlayacak”sın!.. çamur atılacak obje, bir “insan” ise, ilk önce onu “yalnızlığa mahkûm” edecek ve ondan sonra saldıracaksın!.. Eğer “hedef” alınan obje bir “eylem” veya “icraat” ise, ona da mutlaka bir “kulp” takacaksın!..
Kısacası, “köpek” örneğinde olduğu gibi; “sevimli” olduğu için “çocukların maskotu” haline gelen bir köpeği “kuduz” göstereceksin ki, ondan kurtulabilesin!.. Sizin anlayacağınız; “Psikolojik savaş” bu kadar önemli!..
BİR DE “KAHRAMAN KöPEK”LER VAR!
Tabii, bunun tersi de geçerli!..
Yine “köpek”lerden örnek verelim...
Birinci örneğimizde “sevimli” bir köpeğin “kuduz” olduğu propagandasıyla nasıl “öldürüldüğünü” ve onu öldüren insanın nasıl “kahraman”laştırıldığını gördük...
Şimdi ise, aynı köpeğin veya benzeri bir köpeğin nasıl “kahraman”, insanın da nasıl “düşman” gösterildiğini anlatalım.
Buyrun, gazetelerden birkaç örnek:
¥ “Lety, 50 kilo eroini zuladan çıkardı... Dedektör köpekler İstanbul’da yaklaşık 50 kilo eroini, saklanılan zulalarında buldu. İki suçlu tutuklandı!”
¥ “Kahraman köpeklerin narkotik zaferi... Türkiye’de 1997 yılında kurulan Köpek Eğitim Merkezi’nde eğitilen ve ‘Dedektör Köpek’ olarak bilinen köpekler, son bir yılda 3 ton 92 kilo eroin, 1 ton 78 kilo esrar yakalattı.”
“3.5 trilyonluk eroini dedektör K-9 buldu... Van Emniyet Müdürlüğü’nün Alman kurdu dedektör köpeği K-9, 3.5 trilyon lira değerinde 81.5 kilo eroin ele geçirilmesini sağladı.”
Bu “örnek”lerle demek istediğimiz şu: “Obje”nin “ne” olduğunun hiç önemi yok... önemli olan, ona uygulanan “psikolojik savaş” taktiği...
Görüyorsunuz ya; “Sevimli” bir köpeği “kuduz” olmuş gibi gösteren propaganda, bir başka köpeği, pekalâ “zafer kazanmış bir kahraman” olarak takdim edebiliyor!..
CüCELERİ DEV GöSTEREN MEDYA!
Kim, nasıl yapıyor bunu?..
Elbette “medya” yapıyor... “Psikolojik Savaş Taktiği” uygulayarak yapıyor!.. Tabiî, sadece “hedef” aldığı “kişi”lere veya “kitle”lere karşı değil, “kendi içine” karşı da uyguluyor aynı tekniği!..
Meselâ hiçbir “beceri”si, hiçbir “kabiliyet”i ve “normal zekâ”sı bile olmayan “zekâ özürlü bir cüce”yi, pekâlâ “dev” gibi gösterebiliyorlar!..
“Cüce”leri “dev” gösteriyorlar ki; yaptıkları “iş” de “büyük” görünsün!.. Onlar ve işleri ne kadar “büyük” gösterilirse, “kullanılma dereceleri” de o kadar büyür!
Yazarımız Abdurrahim Karakoç’un dünkü yazısını okumuş olmalısınız... Karakoç ağabey, “Yerli ve ünlü Dönmeler” başlıklı yazısında, günümüzde uygulanan “strateji”yi şöyle deşifre ediyordu:
“Kişilerin zaaflarını tesbit ederek, menfaatler göstermek suretiyle kirli kanallara kanalize ediyorsunuz..
örnekler verelim dilerseniz:
Söyleyin, utanmayın bakalım Salman Rüştü keferesi kaçıncı sınıf bir yazardır? Ne yazık ki batı alemi bağrına bastı serseriyi...
Nedeni belli.. “İslâm”a saldırmak.. Teslime Nesrin adındaki sapıklığı ile maruf kadın da öyle.. İlimde, edebiyatta, sanatta herhangi bir mesafe katetmiş mi?
Bin defa hayır...
Amma dedik ya, “müfrit bir İslâm düşmanı”dır.
Dolayısıyla besliyorlar... Telif ettiği pespaye eserleri cilalayıp mevzi kazanmak veya mevzi yıkmak için kullanıyorlar..
Daha sonra Kuzey Afrikalı “Hirsi Ali” diye bir alet zuhur eyledi.. Meşhur edecekler ki, dindarları güya kendi silahlarıyla vuracaklar..
Oysa herkesin menşei bellidir..
“Ermeni Evlatlıklar” kitabını dikkatle okuyunca hangi bölgemizden hangi Nemrut’ların çıktığını görüyorum..
Bunun bir de iç versiyonu var:
Araştırdığınızda göreceksiniz, Turan Dursun denilen zat, “müftülük” yapmış, TRT’de programlar geliştirmiş, bilahere bir marjinal parti lehine çok sert “din düşmanlığı” yapmıştı.
Daha doğrusu yaptırmışlardı..
Gece gündüz hıristiyanlık reklamı yapan bir marjinal adamın marjinal partisi, tepe tepe kullandı Turan Dursun’u..
Muhterem bir babası vardı, imamlıktan emekli.. Buna rağmen İslâm’a ve İslâm Peygamberi’ne ağır hakaretler yağdırırdı..
Babası dini bütün bir alimdi. Oğlunu evlatlıktan reddettiğini söyledi ve ben o günlerde çalıştığım gazetede 3 sayfa bir röportaj yaptım..
Turan Dursun’u kullanan kişi, şimdi “Ergenekon” çeteciliği ithamı ile tutuklandı..”
KARTELDE “DöNME”LİK GEçER AKçE!
Yazıdan da anlaşılacağı üzere; ancak “boruyu tıkayan çaput” kadar “önemli” ve fakat hiçbir “değer”leri olmayan insanlar, “propaganda”nın gücü ile işte böyle “dev”leştiriliyor!.. Ki, “Son Kullanma Tarihleri” gelinceye kadar kullanılabilsinler!..
Salman Rüşdi kullanıldı... Teslime Nesrin kullanıldı... Hirsi Ali ve Turan Dursun da kullanıldı... “Dinî mevzi”leri onlar eliyle yıkarak, “mevzi” kazanmaya ve “saltanat” kurmaya çalıştılar!..
Bazı “köpek”ler nasıl “kahraman” ilân ediliyorsa, “İslâm’a saldırmak” için eğitilmiş bu “dönme”ler de; “laikçiler” tarafından işte öyle “kahraman” ilân edildiler!..
Tabiî; “Hak” ile “Bâtıl”ın mücadelesi; nasıl ki Hz. Adem (a.s.)’den başlayıp “Kıyamet’e kadar” devam edecekse, “dönme”lerin dönmesi de, herhalde kıyamete kadar sürecek!..
“Zaaf”lar ve “menfaat”ler var oldukça, “dönme”ler de olacak... Kimi, “İyi ki dönmüşüm” deyip dönecek, kimi de, “Ben Vakit’in dininden değilim” deyip dönecek!..
öyle ya;
“Dönmelik” nasıl olsa geçer akçe!..
Hem “iyi bir imkân” veriyorlar, hem de “iyi(!) bir şöhret!”
Tabiî, bunların karşılığında “Sahibinin Sesi” olmak şart!.. “Saldır Co” görevini başarıyla yerine getirmek de şart!.. Gerektiğinde “Sahibinin Sesi”ni çıkaracaksın, gerektiğinde “saldıracak”sın!..
öyle ya, “bedavaya beslemezler” adamı!..
DüNüN BESMELELİ’LERİ... BUGüNüN BESLEME’LERİ!
Daha önceleri, her işlerine “Besmele” ile başladıkları için “Besmeleli” olarak bilinen insanlar; “evrim”(!) geçirip, “dönme”liklerini ilân ettiklerinden bu yanadır ki; “Besmele”ye saldıran birer “besleme” oldular!..
Bir değil, iki değil... Sayıları epey çok!..
İşte bunlardan bazıları, “Biz Vakit’in dininden değiliz” diyorlar...
Oysa, “çalışanları” ve “okurları”yla “Vakit ailesi”ni oluşturan bizlerin dini, “İslâm”dır... Bu “aile”nin fertleri “kıble”ye yönelirler... Yani, “güç, para, şöhret” karşısında “yön” değiştiren “Seyyar Kıbleli” değillerdir...
Dahası, “patron”lar karşısında düğmelerini ilikleyip “eğilen” birer “omurgasız” değillerdir... Sadece ve sadece “Allah” (c.c.) karşısında “secde”ye kapanırlar!..
İnandıkları “İslâm”a gelince... “Vakit ailesi”nin bireyleri, “Kelime-i Şehadet”te dile getirildiği gibi; “Allah (c.c.)’ın birliği”ne, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’in de, “Allah’ın kulu ve Resulü” olduğuna inanır!.. Bizler, “İman’ın 6 şartı”nda ve “İslâm’ın 5 şartı”nda sıralanan buyruklara iman eder, bunların doğruluğuna “şek”siz ve “şüphe”siz şehadet ederiz!..
Evet, bunlara “iman” ederiz... Bizim gibi inanmayanlara da, “Leküm, diniküm veliyedin” deriz ki, bunun Türkçesi, “Sizin dininiz size, benim dinim bana” demektir!..
Bunu, böylece açıkladıktan sonra, şu soruyu sormak hakkımızdır: “Vakit’in dininden olmadığını söyleyenler, acaba hangi dine inanmakta ve hangi dine göre amel etmektedirler?!?”
Yönlerini “kıble”den döndürmüş, yüzlerini “secde”den kaldırmış olabilirler!.. Peki ama “nereye” yöneldiler ve “kimler”in karşısında “secde”ye kapanıyorlar?..
Kısacası, “dönmeliğin raconu” nedir?..
BUNLAR HANGİ İSLâM’A KARŞI?
Biraz önce söyledik... “Vakit’in dini, İslâm”dır!.. Peki, “evrim”(!) geçirip de “dönme”liği tercih edenler “hangi İslâm’a karşı”dırlar?..
Bir “ABD ve AB öcüsü” olarak pompalanan “Radikal İslâm”a mı, “Laikçi faşistler”in korkusu olarak lânse edilen “Siyasal İslâm”a mı, yoksa “Kilise gibi cami, Hıristiyan gibi Müslüman” oluşturma stratejilerinin bir ürünü olan “Ilımlı İslâm”a mı?..
Evet, “hangi İslâm’a karşısınız” siz?..
Kimbilir, belki “İslâm’ın kendisine” karşısınız da, şimdilik bunu söyleyemiyorsunuz!.. Tıpkı; “Biz Başörtüsü’ne değil, Türban’a karşıyız” diyen soytarılar gibi!..
Hiç kimse “karnından” konuşmasın... “Ağzındaki bakla”yı çıkarsın, “açık ve net” konuşsun!..
Meselâ desinler ki;
“Bizler makam, mevki, para, kadın ve şöhret için dinimizi sattık!”
Bunu söylesinler ve “savaş” edeceklerse “erkekçe” savaşsınlar!.. Yok, “Ben Vakit’in dininden değilim”, yok “Radikal İslâm’a karşıyım” diyerek kıvırtarak, hiçbir şey olamazlar!.. Belki “zafer” kazanmış “kahraman” gibi ilân edilebilirler ama bilsinler ki, nihayetinde “Sahibinin Sesi” olan birer “Saldır Co” olmaktan kurtulamazlar!.. Tabiî, “Son Kullanma Tarihi”ne kadar “kullanılmak”tan da kurtulamazlar!..
Selâm, saygı ve gönül dolusu muhabbetlerimizle...


Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi