Abdulkadir Özkan

Abdulkadir Özkan

Kötümser miyim, yoksa siyasiler mi kötümser yapıyor?

Kötümser miyim, yoksa siyasiler mi kötümser yapıyor?

Seçim kampanyaları siyasi partilerin ekonomiden dış politikaya ülke sorunlarına çözüm sundukları bir dönem olması gerekir. Çünkü, iktidara talip olmak demek ülke sorunlarına üretilen projelerin olması demektir. Yoksa karşılıklı laf yarışı değil. Hele hele kimin sesi daha fazla çıkıyorsa onun haklılık kazanacağı bir platform olamaz/olmamalı. Çünkü, işi küfre kadar götüren karşılıklı atışmalardan ülkeye bir yarar gelmez. Bu tür kavgalar olsa olsa ülke sorunlarını gözden kaçırmaya hizmet eder. Bu noktada denebilir ki iktidar partisinin dikkati ülke sorunlarından başka bir noktaya çekme çabaları, bunun için muhalefeti ortaya atılan bir takım konuların peşine takma gayreti, hatta seçim stratejisi olabilir. Ancak, CHP gibi anamuhalefet partisinin bu oyunda gönüllü rol almasını insan anlamakta güçlük çekiyor.

Ülkenin giderek artan borç stoku ile karşı karşıya olması, bu borcunda yapılan yatırımlardan değil, borcu borçla ödeme alışkanlığından ileri geldiği bir noktada üretimi artırmaya dönük tekliflerin tartışılması gerekirken anamuhalefet partisinin sadece 'Biz iktidar olursak herkese şu kadar para vereceğiz' söylemine sarılması da gösteriyor ki onlarında derde derman olacak bir çözümleri yok. Halbuki iktidarların ve iktidara talip olan partilerin görevi toplumun özellikle dar ve sabit gelirli kesimini rahatlatacak projeler üretmesidir. Bunu yaparken de insanları yanlış uygulamalarla önce yardıma muhtaç hale getirip ardından da yardım yapmak yerine sosyal güvenlik kurumlarını bu alanda kullanmak nedense hiç düşünülmüyor. Bunun yanında bir dizi yatırım projelerini topluma sunarak, işsizleri iş sahibi yaparak yardıma muhtaç olmaktan kurtarmak gibi bir proje etrafında da tartışılmıyor. Karşılıklı meydan okumalarla seçim kampanyası sürdürülüyor.

Nedense üretmeyen ekonominin batmaya makum olduğu dikkate alınmıyor. Sanki bir yerlerden iktidar ve anamuhalefet partisi yöneticilerine bir yerlerden, "Siz yatırım üretim gibi konularla kafanızı yormayın ihtiyacınız şeyleri biz satarız, paranız yoksa da borç veririz" deniyor gibi. Üretmeden milli gelirin artması sadece balon gibi şişmek demektir. Zenginleşme sadece üretim ile sağlanır. Üretim iş demektir, gelir demektir. Ancak o takdirde toplumun refah seviyesinin artması sağlanabilir. Yoksa alınan borçlarla sağlanan geçici rahatlamalar bir süre için belki toplumu aldatabilir ama bunun uzun sürmesi mümkün değildir.

AK Parti, CHP ve MHP'nin kavgacı ve çözüm üretmeyen taktileri ile bu ülkenin lider olması mümkün olmaz. Sadece çağdaş emperyalist güçlerin biçtiği rolü oynamaya mahkum oluruz. Bu ise şahsiyetli ve olaylara yön verici bir ülke olmamızı engeller. Arada bir özellikle dış politikada eksen kayması gibi yorumlarla sırtımız sıvazlanabilir ama komşularımızda bile cereyan eden olaylarda doğrudan ve öncelikli olarak ülkemizin çıkarlarını korucu adımlar atmamız mümkün olmaz. Bunun en son örneği Libya'da yaşananlar karşısında çelişkilerle dolu tutumuzdur. Libya'daki gelişmelerde ülke olarak ne gibi kayıplara uğradığımızın bilançosu daha net olarak çıkartılmış değil. Ancak, oradaki 25 bin civarındaki insanımızı gemilerle ülkemize taşımak zorunda kaldık. Ayrıca Türk firmaları 25 milyar dolarlık yatırımları bırakıp ülkeye dönmek zorunda kaldılar. Demek istediğim o ki Libya'ya yönelik ABD, Fransa ve İngiltere'nin müdahalesinden Türkiye büyük zarara uğradı. Buna rağmen bu müdahaleyi engelleyebilmiş değildir. Sadece başlangıçta engelleyebilecekmiş gibi bir tavır sergilendi ama uzun sürmedi. Türkiye Libya'ya müdahaleyi engelleyebilir miydi? Engelleyebilirdi. Çünkü NATO'da veto yetkisi vardır ve Türkiye evet demediği sürece Libya'da NATO devreye giremezdi. NATO devreye girmeden müdahale olamaz mıydı? Elbette olabilirdi. Zaten Fransa NATO'yu beklemeden Libya'ya vurmuştur. Ama hiç olmazsa kararlı bir tutum sergilenebilirdi. Bu tavır değişikliğinin arkasında verilmiş bazı sözler var mıdır şu anda bilinmiyor. Ancak, benzer bir durumla şimdi de Suriye'de karşılaşma tehlikesi gündemde.

Demek istediğim o ki şu seçim kampanyasında iç ve dış olayların serinkanlılıkla değerlendirilmesi, yeni politikalar oluşturulması gerekirken dışa bağımlı statükonun devamından başka yeni bir şey söylenmiyor. Sadece Saadet Partisi bu alanda ciddi teklifler getiriyor ama medya bu sesin duyulmasına katkı vermiyor. Öyle görünüyor ki medyada CHP, MHP ve AK Parti'nin laf yarışından memnun ve bu yarışın ortalığı kaplamasında rol üstleniyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdulkadir Özkan Arşivi