Siyasete 'tuzak' eylemini kim yaptı?

Siyasete 'tuzak' eylemini kim yaptı?

Başbakan Erdoğan'ın Kastamonu'dan Amasya'ya giden konvoyuna yapılan saldırı siyasal tarihimizde ilk değil ama ilki kadar önemli. Çünkü Reşadiye, Dörtyol ve Samsun provokasyonlarını hatırlatan bu saldırı direkt başbakana yönelik ve siyaseti hedef alıyor.
Daha önemlisi YSK'nın seçim sürecini bombalayan kararıyla bu girişimin paralelliği de dikkat çekiyor.
Acaba bazı güçler seçimi sabote etmek için harekete mi geçti?
Çünkü bu saldırı sıradan bir terör eylemi değil, "En güçlü yeri bile vururuz" mesajı içeriyor. Amaç da belli, ayak sesleri duyulan "Yeni Türkiye"yi engellemek.
Kafalarda bu soru işaretini yaratan, "istihbarat" bilgisine rağmen eylemin gerçekleştirilmesi. Tıpkı daha önce Şamil Tayyar'ın yazdığı "Dörtyol" provokasyonu gibi, bu kez de günler öncesinden Taraf yazarı Emre Uslu'nun Kastamonu'da böyle bir saldırı olacağını yazmasına rağmen engellenemedi.
Peki, istihbarat bilgisine rağmen neden engellenemedi?

Ecevit suikastlarındaki perde
Bu soru bana 70'lerin ortasında Bülent Ecevit'e yönelik suikastları hatırlatıyor. O günlerde de bir seçim süreci yaşanıyordu.
5 Haziran 1977 seçimleri öncesinde, Ecevit'e çok sayıda saldırı ve suikast girişimi oldu. Bunlardan ikisi çok önemli, ilki Ecevit'in seçim otobüsünün Tokat'ın Niksar ilçesine girdiğinde kurşunlanması ve 10 kişinin yaralanmasıydı.
İkinci saldırı çok daha karanlık.
Ecevit, seçime bir hafta kala 29 Mayıs'ta İzmir Çiğli Havaalanı çıkışında zehirli kurşun atan ilginç bir silahla öldürülmek istendi. Ateş eden bir polisti ve saldırıda dönemin İstanbul Belediye Başkanı Ahmet İsvan'ın kardeşi Mehmet İsvan ayağından yaralandı.
İşin asıl ilginç tarafı ise o silahın Türkiye'de sadece Özel Harp Dairesi'nde olmasıydı. Siyasi tarihimize Kontrgerilla'nın bir eylemi olarak geçen bu suikastın üzerine, seçimleri kazanıp Başbakan olan Ecevit bile gidemedi.
Türkiye, o yıllarda meydana gelen bu tür karanlık ve kanlı olaylar sonucu 12 Eylül askeri darbesine sürüklendi.
O gün "biraz değişim" isteyen Ecevit'e saldıran güçle, bugün Türkiye'nin demokrasiyle buluşmasına, yeni anayasa yapmasına direnen güç aynı... Ve Türkiye bugün çok daha önemli ve köklü bir dönüşümün eşiğinde...
Türkiye toplumu, çoğunlukla "darbe anayasası"nın yenilenmesinden tutun, vesayet sisteminin "kurumlar"ına kadar hepsinin değişmesini, tabu sayılan Kürt ve Alevi meselesinin çözülmesini, asker sivil ilişkilerinin demokratik ülkeler seviyesine gelmesini istiyor. Yerindenyönetimi talep ediyor.
İşte bu nedenle 12 Haziran 2011 seçimleri çok önemli ve değişim istemeyen güçler bu seçimlerin yapılmasından rahatsız. Saldırının olacağını önceden yazan Emre Uslu, bu güçlerle ilişkili yapıların önümüzdeki günlerde de "kışkırtma" eylemlerini süreceğini söylüyor. Bu noktada son saldırı ciddiye alınıp, üzerine gidilmeli.
Çünkü ortada cevabı aranan çok sayıda ve anlamlı soru var: İstihbarat geldiği halde bu saldırı neden önlenemedi ve takibi neden yapılmadı?
O bölgenin dağlık olduğu gerekçesi öne sürülüyor. Oysa o dağlık bölgenin aynı zamanda "Özel Kuvvetler Komutanlığı" nın eğitim alanı olduğu da söyleniyor. Eğer böyleyse bölge iyi biliniyor demektir. Böylesine bilinen bir alanda terör eylemine girişilmesi, hem de Başbakan'ın konvoyuna saldırılması ne anlama geliyor?
Kamuoyu YSK'nın siyaseti bombalamasını sağduyusuyla bertaraf etti, şimdi sıra siyasi partilerde.Bu saldırı karşısında projelerimiz yarışsın diyen, sandığa güvenen siyasi partilerin ortak tavır geliştirmesi gerekiyor. Böylece siyasete "tuzak" bozulabilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi