"Arap baharı" ve Üsame

"Arap baharı" ve Üsame

Haftanın en çok konuşulan gelişmesi, Üsame bin Ladin’in öldürüldüğü haberi oldu. Yapılan bazı yorumlarda, kimilerince “Arap baharı” olarak nitelenen gelişmelerin, Üsame’yi zaten devredışı bırakıp, “daha ölmeden evvel öldürdüğü” görüşü de seslendirildi ki, bu da yabana atılmaması icab eden bir iddia.
Üsame’yi gündeme taşıyan 11 Eylül saldırıları, Bush’un başını çektiği Irak ve Afganistan işgallerini tetikledi. Aynı Üsame’yi bitiren süreç ise, Bush’ta simgeleşen “saldırgan ve işgalci ABD” imajını değiştirip yeni bir beyaz sayfa açma sözüyle işbaşı yapan Obama döneminde başladı.
Ama ikisinin ortak paydası, BOP olarak bilinen proje. Bush, işgal ettiği Irak’a demokrasi getirdiğini söylüyordu, Obama işgalin askerî boyutunu bitirip sivil unsurlarla sürdürme sinyalleri veriyor. Ve Bush damgalı Irak fiyaskosunun zora soktuğu “Ortadoğu ve Kuzey Afrika’yı demokratikleştirme” projesini, WikiLeaks belgelerinin tetiklediği yeni bir süreçle devam ettiriyor.
İpuçları, Tunus’tan Mısır’a, Yemen’den Suriye’ye... olayların yaşandığı ülkelerde ABD-İsrail parmağının aktif şekilde devrede olduğunu; siyonist-neocon çetelerin on yıl önce Irak-Afganistan işgalleriyle başaramadıkları BOP’u şimdi bu olaylarla sonuçlandırıp yeni süreci de kendi emellerine uygun tarzda şekillendirebilmek için var güçleriyle harekete geçtiklerini gösteriyor.
Buna izin vermeyip, aynı süreci yıllardır hasretini çektikleri hukuk, özgürlük ve demokrasi düzenine kavuşma fırsatı olarak değerlendirmek ise, bu ülkelerde yaşayan Müslüman halkların göstereceği şuur, irade ve inisiyatife bağlı.
***
Arap devrimi ve asıl “çılgın proje”
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Arap ülkelerindeki olayları değerlendirdiği bir konuşmasında, “2002’den bugüne kadar reformlar yapmamış olsaydık, böyle bir dönüşüm dalgasıyla biz de karşılaşabilirdik” demiş (Milliyet, 2.5.11).
Bu yorum, söz konusu reformların, bahsedilen bağlam açısından da öneminin farkında olunduğunun işareti olması yönüyle önemli. Ve Türkiye’yi diğer ülkelere örnek ve model olarak gösteren değerlendirmelerin en başta gelen dayanağı, demokraside kat etmiş olduğu mesafe.
Ama bu yeterli mi? Hayır. Resmî ideolojinin tabularıyla kıskaca alınmış bir ihtilâl anayasasının hâlâ yürürlükte olduğu ve bunun gerek devlet, gerekse toplum bünyesinde yol açtığı tıkanıklıkların her geçen gün daha da derinleştiği bir yapı ve sistemle nereye kadar gidebiliriz ki?
Bakanın sözünü ettiği kısmî reformlar dahi bizi Tunus, Mısır, Suriye gibi ülkelerde yaşanan kaos ve kargaşaya sahne olmaktan kurtardıysa, bunlarla yetinmeyip topyekûn bir demokratikleşme hamlesini gerçekleştirebilsek hangi noktalara ulaşabiliriz, tasavvur edebiliyor muyuz?
Onun için, “çılgın proje” olarak nitelenen “Kanal İstanbul” projesi açıklandığında, asıl ihtiyaç duyulan ve bir an önce hayata geçirilmesi gereken projenin, mevcut yapı ve sistemi AB kriterleri çerçevesinde A’dan Z’ye tamamen dönüştürmek olduğunu söyleyenler çok haklı.
***
Bir mesaj ve tebrik
29 Nisan’da çıkan “İslâm üniversitesi” başlıklı yazımız üzerine bir mesaj gönderen Semih Yılmaz isimli okuyucumuz, “Yazınızda belirttiğiniz gibi ‘vicdanın ziyası olan dinî ilimlerle aklın nuru olan modern fenlerin imtizac ettirilmesi’nin bir nümune-i imtisali olan Kasımoğlu Coşkun Fen Lisesi öğrencisi ve aynı zamanda aziz ağabeyimiz Mustafa Sungur’un torunu Ubeyd Sungur adlı öğrencimiz YGS’de Türkiye 5’incisi oldu” müjdesini veriyor. Tebrik ediyoruz.
***
Tekrar yayınlanan yazı için özür
Geçen hafta, 30 Nisan Cumartesi günü bu köşede çıkmış olan “Dindarlık artıyor mu?” başlıklı, yazımız, teknik bir hata sonucu dün tekrar yayınlanmış. Okurlarımızdan özür diliyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi