Hüseyin Deniz

Hüseyin Deniz

Tahrir Meydanı’ndan Ekonomi Notları

Tahrir Meydanı’ndan Ekonomi Notları

Geçtiğimiz Perşembe-Cumartesi günleri 3 gün boyunca Mısır’daydım. 25 Ocak’ta başlayan halk isyanları 30 yıllık rejimi sonlandırmışsa da halk hala her Cuma tatil günü Tahrir Meydanı’nda protesto gösterilerine devam ediyor. Araçlarına, evlerinin ve işyerlerinin kapılarına 25 Ocak çıkartmalarını gururla yapıştırmış halk, düşürdükleri rejimin devlet başkanının tatil beldesindeki “tatilinin” sonlandırılıp artık yargılanmasını istiyor. Bu protestolarıyla emellerine de ulaşmışlardı o gün itibarıyla…

Türkiye’nin üçte biri kadar Gayrı Safi Yurt İçi Hasılası (GSYİH) ve %90’ı Müslüman olan 80 milyonu aşkın bir nüfusu var Mısır’ın. Kabaca bu tabloya bakarak ülkemizle kıyaslandığında ekonomik olarak bizden 3 kat daha aşağı seviyede oldukları düşünülebilir ancak durum hiç de öyle değil. 30 yıldır ülkeye çöreklenmiş rejim ülke kaynaklarını öylesine sömürmüş öylesine son derece sınırlı sayıdaki kişiye hortumlamış ki halkın nispeten iyi durumda olan kesiminin aylık geliri sadece 80 Dolar civarında. Günde 2-3 dolarlık bir gelir getiren işe sahip olanların (polis öğretmen gibi orta tabaka memurların) mutlu olmasının beklendiği bir ülke. Konuştuğumuz ve Türkiye’den geldiğimizi öğrenen halk, ülkelerinin de bir gün halkı Müslüman olan Türkiye gibi zengin ve huzurlu bir ülke haline geleceğine inandıklarını hararetle anlatıyorlardı.

Bu basit ekonomik tablo bile ülkedeki devrimin altında başka nedenler aramayı geçersiz kılıyor. Gün içerisinde 2-3 dolarlık para kazandıktan sonra günü kurtaran ve yarın ne yapacağını, nasıl para kazanıp karnını doyuracağını düşünmekten bitap düşen ülkenin yarısı bölgedeki isyan dalgasından cesaret alıp ayaklandı ve başlarına çöken rejimden kurtuldu. İsyanların temelinde ekonomik nedenler yattığını anlamak için halktan sıradan insanlarla 3-5 cümlelik bir mülakat yeterli oluyor. 70 milyar dolarlık kişisel serveti olduğunu düşündükleri devrik devlet başkanının ülkeyi nasıl 30 yıl boyunca prangaladığını çekinmeden anlatıyorlar.

Ülkede üretim yapan bir tekstilci Türk işadamı ise 70 kişi çalıştırdıklarını, ortalama 100 dolarlık aylık maaşla insanların inanılmaz bir şekilde canla başla çalıştığını anlatıyor. Haftada 1 gün çalışmadıkları halde işçilerden bir kısmının o tatil günü dahi gelip işlerin yetişmesi için çalıştıklarından bahsediyor. Sadece 1 gece bekçisi tuttukları halde çalışanların ailelerinden 8-10 kişinin her gece gönüllü olarak işyerinde nöbet tuttuklarından hüzünle söz ediyor, ayda 100 dolara yakın maaş aldıkları işyerini ekmek teknesi olarak görüp sahipleniyorlar umutla.

Ekonomik göstergeleri yanlı olarak yorumlamak bizde oldukça yaygın bir tutum. Bir yanda bardağın boş tarafına odaklanmış ve herkesi ülkenin yandığına bittiğine kül olduğuna inandırmaya çalışanlar, diğer yanda ise her şeyin güllük gülistanlık olduğunu iddia eden majestelerinin ekonomistleri. Gerçek şu ki durum her iki kesimin de iddia ettiği gibi değil. Ülke olarak durumumuz doğumuza göre iyi, batımıza göre ise daha kat etmemiz gereken epey yol var. Ama geleceğe dair ümitlerimiz kuvvetli. 2001’de 200 milyar USD olan Gayrı Safi Yurt İçi Hasılamızı 2009’da 600 milyar USD’ye çıkardıysak, 2023’te dünyanın en büyük ilk 10 ekonomisi içerisinde yer almamız da bir hayal değil gerçekleşmesini bekleyeceğimiz bir hedef olmaktadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Deniz Arşivi