M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

İslam Şehri

İslam Şehri

Darülislam'a dahil bir şehrin özellikleri nelerdir?.. Bunların bir kısmını kısaca sayıyorum:

1. Hür ve mukim erkekler beş vakit namazı cemaatle kılar. Yirmi kadar şer'i özür dışında, Müslüman erkekler farz namazları (kadınlar gibi) tek başına kılmaz.

2. Muhadderat-ı islamiye (İslam kadınları) şer'i tesettüre bürünürler.

3. Aşikare fısk ve fücur olmaz. Günah, ayıp, çirkin, münker işler korkularak ve gizlice işlenebilir.

4. Kadınlar ve kızlar şehvet, fuhuş, seks ticaret aleti ve vasıtası olamaz.

5. Cuma ezanı okununca işyerleri kapanır, ticaret durur ve halk camilere seğirtir.

6. Okullarda tevhidi eğitim verilir, çocuklara ve gençlere dinleri güzelce ve doğru şekilde öğretilir.

7. Hırsızlığın, rüşvetin, irtikabın, haram kazancın kökü kurutulur.

8. Bütün okullarda ve üniversitelerde ahlak ve karakter terbiyesi verilir.

9. Zekatlar Kur'ana, Sünnete, Şeriata göre dosdoğru ve yerli yerinde verildiği için şehirde fakir ve miskin Müslüman kalmaz.

10. Müslümanlar, başka dinlere mensup vatandaşların fakirlerine de yardımcı olur.

11. Gerçek adalet olduğu için mahkemeler işsiz, hapishaneler ıssız olur.

12. Finans ve para işleri faizsiz ve ribasız kurumlar tarafından yürütüldüğü için para ticareti ve spekülasyonu olmaz.

13. Mahalle teşkilatı ve olumlu mahalle baskısı olduğu için suçlar, ahlaksızlıklar asgari (en az) seviyeye iner.

14. Parasız ve işsizler için her yerde imarethaneler olur ve sabah akşam muhtaç halka çorba ve ekmek ikram edilir.

15. Cinsel tacize ve çeşitli sakıncalara son vermek için kız ve erkek çocukların okulları ayrı olur.

16. Bütün okulların camileri ve imamları olur, öğrenciler namazları cemaatle kılar.

17. İş, ticaret, sanayi hayatına fütüvvet ahlakı, ahilik, loncalar hakim olur.

18. İcazetli ulema ve fukaha yetiştirecek İslam medreseleri olur.

19. Şeriattan kıl kadar ayrılmamak şartıyla tasavvuf dergahları, tekkeleri, zaviyeleri açık olur. Bunlar Meclis-i Meşayih tarafından denetlenir. Şeyhlerin Yüksek Makam'dan verilmiş icazetleri olur. Ehliyetsiz kişiler şeyh olamaz.

20. İslam kadınlarına şehvete, çıplaklığa, fuhşa yol açan işler yaptırılmaz. Hele, TC resmi vesikalarıyla KDV'li fuhuş hiç olmaz.

21. Dünyanın her yerinden iltica eden mazlumlara (zulme uğramışlara) kucak açılır, onlar barındırılır, doyurulur, korunur.

22. Gayr-i meşru rant ve nemaya izin verilmez.

23. Sabah namazlarında camiler, cumalardaki gibi dolar. Hayat ve ticaret çok erken başlar.

24. Din, iman, Kur'an, mukaddesat sömürüsüne kesinlikle izin ve fırsat verilmez ve buna cesaret edenler doğduklarına pişman edilir.

25. O şehirdeki şeffaflık ve temizlik notu, uluslararası anketlerde 10 üzerinden 9 olur.

26. Şehri gezmeye ve görmeye gelen gayr-i müslimlerin bir kısmı hayran kalıp hidayete erer.

27. İçinde bir servet bulunan bir çanta, bir yerde düşürülmüş ve kaybedilmiş bile olsa kısa bir müddet sonra, içinden hiçbir şey eksilmemiş olduğu halde sahibine döner.

Daha başka maddeler de yazılabilir ama yukarıdaki 27 özellik ile yeterli fikir verebilmiş olduğumu ümid ediyorum.

*(İkinci yazı)

Tarihi Devamlılık Tarihi Kopukluk

BİR İslam ülkesine, halkına, devletine yapılabilecek en büyük kötülük ve hıyanet, onları tarihi devamlılık, milli kimlik ve kültür dairesinden ve mecrasından çıkartmaktır.

Tarihi, kültürel, kimlikle ile ilgili devamlılığın zıddı tarihi kopukluk ve arızadır.

Tarihi kopukluk ve arızaya maruz kalmış bir halk, millet olmaktan çıkar sürü haline döner.

ABD, Japonya'yı 1945'te iki atom bombasıyla yere serdikten sonra, orasını gizli bir sömürge haline getirmek için tarihi kopukluk ve arıza yapmak istedi ama bunu tam olarak beceremedi ve Japonlar tekrar ayağa kalktılar; eğitimde, üniversitelerde, sanayide, ticarette, sanatlarda önde koşmaya başladılar. Hem de, bu işi en imkansız ve dar bir coğrafya içinde başardılar.

Çünkü onlar

Milli kimliklerini,

Milli kültürlerini,

Milli yazılarını,

Milli edebi lisanlarını,

Milli örf ve adetlerini,

Milli sanatlarını,

Milli ruhlarını ve zihniyetlerini...

yitirmemişlerdi.

Japonya bir devamlılıklar ülkesidir.

Onların hanedanlarının başlangıç tarihi belli değildir. Tarihin karanlıklarında kaybolmuştur.

Onların, Latin alfabesine göre bin misli zor bir yazı sistemleri vardır ve bu yazıyla günde 13,5 milyon (cumartesi pazar 14,5 milyon) satan gazeteleri vardır.

Japonya'nın dört yüz üniversitesi ilimlerde, fenlerde, sanatlarda dünya üniversiteleriyle başarılı bir şekilde yarışmaktadır.

Japonya ilimlerde, fenlerde nice Nobel ödülü kazanmıştır.

Japon milli eğitimi dünyanın belki de birinci etkili eğitim sistemidir.

Son büyük zelzele ve tsunami felaketinde dünya onların ne kadar ahlaklı, faziletli, sabırlı, azimli, disiplinli bir halk olduğunu gördü.

1945'ten sonra Japonya'da bozukluk olmadı mı? Oldu ama onlar buna rağmen yıkılmadılar. Emperyalistler Japon ruhunu dize getiremedi.

Japonya bu üstünlüğünü tarihi devamlılık çizgisinde yürümekle, milli kimlik ve kültürüne bağlı kalmakla elde etmiştir.

Onların binlerce adadan oluşan ülkesinde halkın ihtiyacına yetecek miktarda pirinç yetişmiyor.

Petrolleri, kömürleri, demirleri yok.

Zelzelelerden, tsunamilerden, fırtınalardan, tayfunlardan başlarını alamıyorlar.

Lakin baş eğmiyorlar.

Bir Japon bundan yüz, iki yüz, üç yüz sene önce yazılmış veya basılmış Japonca kitabı okuyabiliyor.

Japon halkı artık Frenk kıyafetiyle geziyor ama arzu eden kadın ve erkekler kimono da giyebiliyor.

Japonya'da din, inanç, inandığı gibi yaşamak hürriyeti ve serbestliği vardır. Müslüman bir Japon kızı başörtüsüyle üniversiteye gidebiliyor.

Japonya'yı Japonya yapan birtakım geleneksel sanatlar, görenekler vardır ve bunlar titizlikle korunmakta ve yaşatılmaktadır.

İkebana sanatı.

Bonsai sanatı.

Okçuluk.

Çay seremonisi.

Japon sofrası (Onlar yerde yemek yer).

Japon kaligrafisi.

Japon ev dekorasyonu.

Japon nezaketi (Siz bir Japonun başını ve belini eğerek karşısındakini nasıl selamladığını, ona nasıl saygı gösterdiğini gördünüz mü?)

Japon sanatları, gelenek ve görenekleri sanki birer din, birer mistik ihvanlık gibidir. Okçuluğu ele alalım. Orada milyonların meşgul olduğu okçuluk basit bir spor değil, bir sanat, mistik bir faaliyettir. Üstadından icazet alan bir Japon sadece okçuluk değil insanlık öğrenir, hem bedenini, hem ruhunu terbiye etmiş olur.

İkinci dünya savaşından sonra Filipinlerin ıssız bir adasındaki vahşi ormanda 31 sene teslim olmadan tek başına bin bir çile ve mahrumiyet içinde yaşayan bir Japon askeri bulunmuştu. Niçin teslim olmadın, 31 yıl böyle yaşadın diye sorduklarında "Komutanımızın son emri teslim olmak yok" olmuştu cevabını vermişti.

Türkolog Suzuki Kanuni Sultan Süleyman hakkında bir eser yazmış, bunun ilk birkaç baskısı 80 bin tiraj yapmıştı. (Bu tarihe kadar ne kadar satıldı bilmiyorum). Bizde İmparator Meiji hakkında Türkçe bir kitap yazılsa acaba 800 adet satılır mı dersiniz?

Bu kadar övdüğüm Japonya'da yolsuzluk, rüşvet, mafya, hırsızlık, irtikab yok mudur? Olmaz olur mu, bunlar insanlığın en eski meslekleridir. Vardır ama genel değildir, kural değildir... İstisnadır.

Orada tarihle, kültürle, kimlikle ilgili kopukluk yoktur, devamlılık vardır.

Bir Japon bundan iki yüz sene önce o çetrefil, o öğrenilmesi ve öretilmesi çok zor Japon yazısıyla yazılmış Japonca bir kitabı okuyabilir.
Atalarının mezar taşlarını okuyamayan kadar kopuk ve cahil bir toplum elbette Japonlar gibi olamaz

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi