M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Azgınlıklar Tufan Haline Gelince...

Azgınlıklar Tufan Haline Gelince...

Günahsız Müslümanlar, günahsız şehir, günahsız ülke istediğim iddiası yalandır. Sadece Peygamberler (aleyhimüsselam) masumdur, günahsızdır. Diğer Müslümanlar günah işleyebilir. Benim şikayet ve feryadım, yaşadığımız bu devirde utanılması, ar ve haya edilmesi, gizlenmesi gereken büyük ve çirkin günahların açıkça, küstahça ve sereserpe işlenmesidir. Dinimiz gizli günahların araştırılmasına izin vermez, tecessüs yasaktır. Lakin bu din, açıkça ve küstahça işlenen günahların tenkit edilmesini, engellenmesini, kötülenmesini, nehy edilmesini ister ki, bu bir farzdır.

Filanca, akşamları evinde perdelerin ardında çilingir sofrası kurduruyor ve içki içiyormuş. Müslümanlar bunu araştıramazlar. Aynı adam, çilingir sofrasını balkonuna kurar ve herkese göstererek içerse iş o zaman değişir ve emr-i maruf ve nehy-i münker farizası içine girer.

Müslümanların içindeki alim, fakih, etkili, imkanlı, muktedir kişi ve gruplar, Şeriata ve fıkha uygun şekilde nehy-i münker yapmazlarsa bütün Ümmet sorumlu olur ve başına bela ve afet gelmesinden korkulur.

"Bozuk ve sapık bir düzende yaşıyoruz, ne yapabiliriz ki..." dememek lazımdır. Düzen bozuk ama Ramazan'da bazı şehirlerimizde gündüzleri lokantalar kapanıyor ve açıkça oruç yenilmiyor. Bu konuda kanun mu var? Yok ama mahalle baskısı var. Bu baskı yüzünden oruç tutmayanlar tutan çoğunluğa hürmet ediyor. Birtakım dinsizler mahalle baskısı kötüdür diye bağıradursunlar, biz Müslümanlar bu baskıları (yasal sınırlar içinde) güçlendirmeli ve devam ettirmeliyiz.

İçki taraftarları içki lehinde faaliyet ve propaganda yapıyorlar; biz Müslümanlar da onlardan daha fazla ve daha etkili içki aleyhinde faaliyet ve propaganda yapmalıyız.

Müslümanlar fuhuşla, zina ile, uyuşturucu ile, rüşvetle, hortumlama ile, toplumun seks bataklıklarına yuvarlanması ile, lüks ve israf ile etkili şekilde mücadele etmelidir.

Kötülüklerle mücadelenin laikliğe ve (M. Kemal Paşanın ölümünden sonra uydurulmuş) Kemalizm ideolojisine aykırı görülerek yapanların cezalandırıldığı, hatta hapse atıldığı kara günler geride kalmıştır.

Ellerinde imkan olan bütün dini cemaatler ülkemizdeki fısk ve fesat yangınları, ayyuka çıkan günah ve isyanlar, ahlaksızlık, fuhşiyat salgını ile uygun ve etkili şekilde mücadele etmekle yükümlüdür.

Böyle bir mücadele ve yangın söndürme işi bizim tercihimize, ihtiyarımıza, seçimimize, keyfimize kalmış değildir.

Bazı cemaatler şöyle diyor: "Bizim bir plan ve programımız vardır. Biz sadece ona bakarız. Başka konular bizi ilgilendirmez..."

Ya öyle mi?.. Peki üzerinde seyahat ettiğimiz gemiyi saran büyük bir yangın çıkmışsa, onu söndürmek için çalışmayacak mıyız?

Peygamberimiz (salat ve selam olsun ona) emr-i maruf ve nehy-i münker yapmayan bir İslam toplumunun başına azap ineceğini haber veriyor. Bir İslam toplumunda yeterli (tekrar ediyorum yeterli) miktarda Müslüman şahıs ve grup emr-i maruf ve nehy-i münker farizasını; Kur'ana, Sünnete, fıkha, Şeriata göre dosdoğru yapmazsa toplumun tümü sorumlu olur.

Evet:

BİR: İçkinin yaygın hale gelmesiyle, ülkenin bir Meyhane-i Kübra haline dönüşmesiyle.

İKİ: Fuhşun, zinanın, seks azgınlıklarının korkunç şekilde çoğalması ve aşikare hale gelmesiyle.

ÜÇ: Lüks, israf ve sefahatin çoğalmasıyla.

DÖRT: Namazın terk edilmesiyle.

BEŞ: Faiz ve riba ile.

ALTI: Gıybetin ve diğer lisan afetlerinin genel ve yoğun hale gelmesiyle.

YEDİ: Ümmet-i Muhammed arasındaki çekişmelerin, tepişmelerin, kopuklukların, düşmanlıkların artmasıyla.

SEKİZ: Din ve mukaddesat sömürü ve bezirganlığı ile mücadele bizim asli vazifelerimizdendir.

Tabii ki, her Müslüman bunu kendi kafasına göre yapamaz.

Bu işi yapması gerekenler, planlı ve programlı bir şekilde yapacaklar, bütün Müslümanlar da onları manen ve maddeten destekleyecektir.

Bu açıklamalardan sonra uyarıyorum: Marufla emr etmez, münkerden alıkoymaz isek, başımıza gelecek büyük bir afetten veya büyük afetlerden korkalım.

Maruf nedir: Kur'anın, Sünnetin, fıkhın, Şeriatin, hikmetin iyi ve güzel gördüğü şeylerdir. Namaz, cemaat, zekat, oruç... Ar, haya, iffet, namus... Tevazu... Müslümanların birlik ve beraberlik içinde olmaları...

Münker nedir: Her türlü azgınlık, ahlaksızlık, hayasızlık... Lüks ve israf... Namazın terki... Zekatın ya hiç verilmemesi, yahut Kur'ana, Sünnete, fıkha, Şeriata aykırı olarak verilip boşa gitmesi... Gıybet edilmesi... Müslümanların birbirine düşmanlık etmesi...

* (İkinci yazı)
Yaşa Varol Nurol!..

Doğru, haklı, olumlu bir tenkit ve uyarı mı yaptın?

- Sen zaten gururlu, kibirli, kimseyi beğenmez bir münafıksın... Sen kim oluyorsun?... Sen hizmetlerimizi inkar eden bir münkirsin... Bizim büyüğümüz en yüksektir, sen en alçaksın... Biz de biz...

Yalan övgülerde mi bulundun, yağcılık ve yalakalık mı yaptın, olmayan kerametlerini mi yazdın, göklere mi çıkardın, uçurdukça uçurdun mu?..

- Yaşa Varol, nurol, Müslüman senin gibi olmalı... Sen bizdensin... Çılgın ve sürekli alkışlar... Gülücükler, öpücükler, kucaklamalar, sırtını sıvazlamalar... İçi dolu zarflar...Ya ya ya şa şa şa...

Selef büyüklerinden Süleyman Darani hazretleri ne demiş:

"Bütün dünya beni kötülemekte bir araya gelseler, benim kendimi kötülediğim kadar kötüleyemezler."

Resulullah Efendimiz (Salat ve selam olsun ona) "Meddahların (övücülerin) suratlarına toprak saçınız" buyuruyor.

İslam dini, bütün hamdlerin Allah'a mahsus olduğunu bildirir.

Gerçek din büyüklerinin övgülere ihtiyacı yoktur.

Sahte din büyükleri övgüsüz duramaz, yaşayamaz, yirmi dört saat övgüsüz ve pohpohsuz kalsalar komaya girerler.

Alim, arif, dengeli, hikmetli Müslüman Allah'a hamd eder, Peygambere salat ve selam getirir, Ashab-ı Kiram için Allah onlardan razı olsun der, büyük küçük bütün mü'minler için Allah onlara rahmet eylesin der.

Dini derecesi, rütbesi, hizmeti ne kadar büyük ve çok olursa olsun hiçbir alim, şeyh, emir putlaştırılamaz, erbab haline getirilemez.

Azamet ve Kibriya Allahü Tealaya mahsustur.

Allah kibirlileri, mağrurları, büyüklük taslayanları, Nemrud ve Firavun ahlaklıları sevmez.

Gerçek İslam büyüklerinin hiç ihtiyaçları olmayan bir şey varsa o da övgüdür, pohpohtur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi