M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Bozuk Düzene İyidir Denilmez

Bozuk Düzene İyidir Denilmez

Bozuk bir düzene iyidir, hastır, güzeldir diyen bir Müslümana ne lazım gelir? El-cevab: Tecdid-i iman ve nikah lazım gelir.

Bozuk bir düzen çok bozuk, orta bozuk veya az bozuk olabilir ama asla iyi, güzel, doğru olamaz.

Sosyal adaletin olmadığı bir düzen bozuk bir düzendir.

Hırsızlığın önünü kesemeyen bir düzen bozuktur.

Vatandaşların can, mal, ırz, neseb, din, iman, inandığı gibi yaşamak haklarını koruyamayan bir düzen bozuktur.

Kur'an zinayı büyük günah ve suç olarak görürken, zinayı suç görmeyen bir düzen bozuktur.

Müslümanların küçük çocuklarına hafta ve yaz tatillerinde özel din ve Kur'an dersi verilmesine izin vermeyen bir düzen kötüdür.

Kadınlara resmi vesika vererek yasal fuhuş yaptırtan, bu fuhuştan KDV ve gelir vergisi alan bir düzene Müslüman iyidir diyemez.

Mason localarında masonik ayinlere izin veren, Müslümanların tasavvuf ve tarikat tekkesi açıp zikrullah yapmasına izin vermeyen bir düzen nasıl iyi olabilir?

Uluslararası temizlik ve şeffaflık anketlerinde notu 10 üzerinden 4 olan, yani ahlak bakımından sınıfta kalan bir düzen nasıl iyi oluyormuş?

Tekrar ediyorum: Kötü bir düzen çok kötü, orta kötü, az kötü olabilir ama asla iyi bir düzen olamaz.

İyi düzen bir vadide, kötü düzen başka bir vadidedir.

İyi düzenlerin de kategorileri vardır: En iyi düzen, iyi düzen, orta iyi düzen...

Şu tehlike de var: Orta kötü bir düzenden kaçayım ve kurtulayım derken, daha beterinin kucağına düşmek.

Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak.

Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak.

Kötü düzenden kurtulup iyi bir düzene kavuşmanın şartları ve vesileleri nelerdir?

Sayıyorum, lütfen dikkat buyurunuz:

(1) İtikadını tashih etmek, taklidi imandan tahkiki imana geçmek... (2) Beş vakit namazı "dosdoğru" kılmak... (3) Cemaate devam etmek... (4) Zekatı "dosdoğru" vermek... (5) Kendisini, ailesini, çevresini, bütün ülkeyi ve halkı ıslah etmek için çalışmak... (5) Kur'anın yapılmasını istediği şeyleri yapmak, yapılmasın dediği şeylerden uzak durmak... (6) Peygamberin (Salat ve selam olsun ona) Sünnetine yapışmak... (7) Ahlakını düzgün hale getirmek... (8) Gerçek ulemanın, fukahanın, mürşidlerin emirlerini, öğütlerini tutmak... (9) Azgınlıklardan vaz geçmek... (10) Ümmetin başına bir İmam-ı Kebir seçip ona biat ve itaat etmek... (11) Büyük ve küçük cihad yapmak... (12) Haram yememek... (13) Emanetleri (işler, vazifeler, memuriyetler, başkanlıklar) ehil olanlara vermek, ehil olmayanlara kesinlikle vermemek... (15) Dosdoğru olmak...

Bozuk bir düzene iyi diyen ve o bozuk düzenin haram, kara, necis nimetlerine, laşeye talip olan köpekler gibi talip olanların akıbeti iyi olmaz.

Müslüman her hal ü karda küfre, fıska ve fücura, zinaya, fuhşiyata, ribaya, irtişaya (rüşvete), işrete (alkollü içkiler içip sarhoş olma), kadın ve kızların seks aleti haline düşürülmesine razı olmaz.

Kötü ve bozuk bir düzen iyi bir düzen haline çevrilebilir mi?

Allah'ın izniyle mümkündür, lakin bunun şartlarına, sebeplerine ve vesilelerine yapışmak gerekir.

İtikadı bozulan, imanı zayıflayan Müslüman bir toplum iflah olmaz.

Namazı terk eden ve şehvetlerine uyan bir toplum necat bulmaz.

Çeşitli fırka ve hiziplere ayrılıp birbiriyle çekişip tepişen bir toplum iflah olmaz.

Ahlakı bozuk bir toplum iflah olmaz.

Bina ve zinanın yaygın olduğu bir toplumun sonu kötüdür.

Sabah namazlarını kılmayan Müslüman bir toplumun geleceği karanlıktır.

Lüks, israf ve sefahat bataklıklarına batmış bir toplum kurtulamaz.

Şu anda halkın yüzde onu beş vakit kılıyor. Yani durum çok kötü.

Yüzde ellisi kılmaya başlarsa kötülük orta derecede olur. Yüzde yetmişte az kötü olur. Nispet yüzde doksana çıkarsa o zaman namaz açısından iyi olur.

Sadece namazla da iş bitmez ama namaz dinin direğidir. Müslüman bir toplum namaz kılmazsa ağzıyla kuş tutsa yine iflah olmaz, necat bulmaz.

Adamın oğlu iyi bir iş bulmuş, kısa zamanda köşeyi dönmüş...

Damadının veya kızının durumu iyiymiş, işler tıkırında gidiyormuş...

Haram helal demeden malı götürmüş...

Rant kemikleri çok yağlıymış...

Nemalar çok tatlıymış...

Bu gibi şeytani gerekçelerle bozuklukları iyi gösterenler, ayaklarını denk alsınlar, imanlarını yitirebilirler.

Kur'an, Sünnet, fıkıh, Şeriat, ahlak-ı islamiye bir şeye iyi diyorsa o iyidir.

Kötü diyorsa o kötüdür.

Lüks bir evi varmış, yazlığı da lüksmüş. Giyimi kuşamı, yemesi içmesi, gezip tozması hep lüksmüş. Eh ezanlar okunuyor, camilerde fakirler ve yaşlılar namaz da kılıyormuş. Camiler klima, vantilatör, soğuk su sebilleri ile donanmışmış. Kış aylarında zeminden ısıtma da yapılıyormuş. Hoparlörler o kadar gür ses çıkartıyormuş ki, sabahları çocuk ağlamaya başlıyor, bilcümle binamazlar uyanıp verip veriştiriyormuş. Mankenler, türkücüler bile umreye gidiyormuş. Ramazanda Feshane'de sahura kadar vur patlasın çal oynasın etkinlik ve şenlik yapılıyormuş... Binaenaleyh düzen iyiymiş, daha da iyiye gidiyormuş...

Bu geri zekalıca gerekçeleri bırakın da Kur'an, Sünnet, fıkıh, Şeriat ve İslam ahlakı ölçü, değer ve kıstaslarıyla hüküm verin.
(İkinci yazı)
Bin Yıllık Milli Yazımız Hala Yasak

Türkçeyi Osmanlı alfabesiyle yazma yasağı bir insan hakları ihlalidir. Bu ülke, bu halk, bu devlet bin yıldan fazla bir müddet içinde Türkçeyi İslam-Kur'an yazısıyla yazmış ve okumuştur. Devlet arşivimizdeki belgeler bu yazı ile kayıt altına alınmıştır. Eski mahkeme sicilleri bu yazıyladır. Atalarımızın mezar taşları bu yazıyladır.

1928'te bu milli yazı yasaklanmış, onun yerine Latin yazısı alınmıştır.

Bugün ülkemizde her çeşit alfabe ile yayın yapılmaktadır ama bin yıllık milli yazımızla Türkçe yayın yapmak yasaktır.

Sadece yayın değil, eğitim yapmak da yasaktır.

Ortada korkunç bir kültür kopukluğu vardır.

İnsan haklarına aykırı, milli kimlik ve kültüre zararlı bu yasak artık kaldırılmalıdır.

Devletin resmi yazısı Latin yazısı olarak kalsın ama bin yıllık milli yazımız da yasak olmasın.

Geleneksel kültüre ve tarihi devamlılığa taraftar olan bendeniz Osmanlı yazısı ile gazete, dergi, kitap yayınlayabilmeliyim.

Böyle bir gazete, dergi ve kitaplar okuyucu bulur mu, tutunur mu, bu ayrı meseledir.

Türkçe tarih boyunca on beş kadar yazı ile yazılmıştır. Anadolu Rumları Türkçeyi Grek alfabesiyle yazmışlardır.

Anadolu Ermenileri Türkçeyi Ermeni alfabesiyle yazmışlardır.

Anadilleri Türkçe olan Karaylar Türkçeyi İbrani yazısıyla yazmışlardır.

Müslümanlar da İslam/Kur'an yazısıyla yazmışlardır.

Bu konudaki yasak genç nesilleri hafızasızlık illetiyle malül etmiştir.

Bir Fransız genci Balzac'ın 1928'den önce basılan kitaplarını okuyabiliyor ama bir Türk genci, o tarihten önce basılmış kitapları okuyamıyor.

Üniversite bitirmiş bir gencin eline bundan yüz yıl önce basılmış bir Fuzuli divanı veriniz, Çince veya Tibetçe bir kitaba bakar gibi aval aval bakacaktır.

İslam/Kur'an yazısı zormuş, Latin yazısı kolaymış, binaenaleyh kültür ve eğitimde büyük kalkınma olmuş... Bunlar boş ve mesnetsiz laflardır.

Dünyada Çin yazısı kadar zor bir yazı var mıdır?.. Çince bir gazeteyi okumak için binlerce ideogram ezberlemek lazım diyorlar. Hele aynı dilde felsefi, derin bir kitabı okuyup anlamak için on binden fazla eciş bücüş şekil bilmek gerekiyormuş. Japonca da öyle.

Zor bir yazı bir toplumu geri bıraksaydı, Çinliler ve Japonlar geri kalırdı.

Tam aksine, zor bir yazı bir toplumu ilerletir, güçlendirir.

Okunduğu gibi yazılan, yazıldığı gibi okunun bir lisan zekaları, akılları tembelleştirir, dumura uğratır.

Osmanlı yazısı mı üstün, bugünkü Latin Frenk yazısı mı üstün, bu konu tartışılır ama milli yazımız üzerindeki yasak mutlaka kaldırılmalıdır.

Bendeniz Osmanlıca bir dergi çıkartsam, mahkemeye verilsem, mahkum edilsem, en sonunda Strasburg'taki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvursam, o mahkeme beni haklı çıkartacak ve Türkiye'yi tazminata mahkum edecektir.

Sovyetler Birliği çok zalim, çok kanlı, çok amansız bir diktatörlük rejimiydi, bilhassa Müslümanlara ve Türklere kan kusturmuştu ama orada Stalin zamanında bile İslam yazısıyla Türkçe edebi kitaplar basılabilmiştir. Kütüphanemde 1950'li yılların başlarında Azerbaycan'da İslam yazısıyla yayınlanmış Leyla ile Mecnun ve Hophopname kitapları var.

Zulmün her türlüsü olur. Siyasi zulüm, iktisadi zulüm, kültürel zulüm.

Osmanlıca, liselere mecburi ders olarak konulmalıdır.

Bu dersi istemeyen ana babalar yazılı olarak müracaat ederek çocuklarının bu konuda cahil kalmasını isteyebilir.

Selaniklilerin ve onlara benzemişlerin, milli yazı ve alfabe konusundaki taassuplarına (bağnazlıklarına) artık son vermelerini bekliyoruz. Bülbülderei'ndeki Dönmeler mezarlığında onların atalarının mezar taşları da bu yazıyladır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi