M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

190 Küsur Kur'an Tercümesi ve Tefsiri!..

190 Küsur Kur'an Tercümesi ve Tefsiri!..

"Her meseleyi, her ihtilafı, her derdi, her konuyu Kur'ana soralım, Allah'ın Kitabını hakem tutalım" sözü çok doğru bir sözdür.

Lakin işin teferruatında (ayrıntılarında), metodunda çok incelikler vardır.

Kur'anı nasıl anlayacağız?

Onu nasıl yorumlayacağız?

Ondan nasıl hüküm çıkartacağız?

Bu konuda İslam dünyası birlik halinde değildir.

Yetmiş küsur fırka zuhur etmiştir.

Kur'anı anlamanın, yorumlamanın, ondan hüküm çıkartmanın şartları vardır.

Birincisi: Alet ilimlerini öğrenip İslami diploma (icazet) almış olmak.

İkincisi: Kur'anı anlamak için gerekli yüksek ilimleri okumuş ve diploma almış olmak.

Bir adam ki, nasih mensuh nedir, esbab-ı nüzul nedir, tahsis nedir, tevcih nedir, muhkem ve müteşabih nedir bilmiyor, o kişi Kur'anı bütünüyla nasıl anlayabilir ve yorumlayabilir?

Kur'anı anlamak ve onu yorumlamakta birinci anahtar Peygamberi, onun Sünnetini ve sahih hadislerini bilmektir.

Sünneti, hadisleri inkar eden bir kişi Kur'anı hakkıyla ve bütünüyle anlayamaz.

Tarihteki ve bugünkü İslam dünyasına bakınız: Ümmet yığınlarla fırkaya, hizbe ayrılmış, her kafadan bir ses çıkıyor.

Hepsi Kur'an diyor ama birinin ak dediğine öteki kara diyor.

Hangisi haklıdır?

Mirza Gulam Ahmed Kadiyani'ye nebi diyen fırka da gece gündüz Kur'an okuyor.

Hazret-i Ali'yi tekfir ve şehid eden Hariciler de Kur'an okuyor.

Ashab-ı Kiram'ın çoğunu nifak ve küfürle suçlayan yoldan çıkmışlar da Kur'an okuyor.

Ne kadar bid'at fırkası varsa hepsi Kur'an diyor, Kur'an okuyor.

Peygamberlik Hz. Ali'ye gönderilecekti, Hz. Ali ile Hz. Muhammed birbirlerine iki karganın birbirine benzemesi gibi benziyordu, bu yüzden Cebrail aleyhisselam şaşırdı da, vahyi Hz. Muhammed'e getirdi diyen sapık Gurabiye taifesi de Kur'an diyor.

Peygamberimiz bundan 1400 yıl önce haber vermiş: "Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır. Bunların biri müstesna diğerleri ateştedir... Ashab sormuş: Kurtulacak olan fırka hangisidir? Benim ve Ashabımın peşinden gidenler, izinde olanlar" buyurmuştur.

Demek ki: Doğru yolda olmak, İslam'ı ve Kur'anı doğru anlamak için Peygamber (Salat ve selam olsun ona) ve Ashab (Allah onlardan razı olsun) peşinde ve yolunda olmak gerekiyor.

Bu yol cumhur-i ulema yoludur.

Bu yol Sevad-ı Azam yoludur. Sevad-ı Azam büyük karaltı (büyük kalabalık) demektir. Peygamber Efendimiz "Ümmetim içinde ihtilaf (anlaşmazlık) çıkarsa siz büyük karaltıya tabi olunuz" buyurmuşlardır.

Diyelim ki, İbn Teymiye ve yandaşları bir konuda ihtilaf çıkardılar. Biz onlara mı tabi olmalıyız? Hayır, Sevad-ı Azam'a, yani ulema, fukaha, eimme çoğunluğuna tabi olmalıyız.

Muhammed ibn Abilvehhab bazı konularda çoğunluğa muhalefet etmiş, onlara ters sözler söylemiş, hükümler vermiştir. Ona mı uyacağız, yoksa çoğunluğa mı?

Muhammed ibn Abdivvehab'ın kardeşi Süleyman ibn Abdilvehhab onun aşırı fikir, görüş, yorum ve ictihadlarını çürüten bir kitap yazmıştır. Ben bir Ehl-i Sünnet ve Cemaat Müslümanı olarak Muhammed ibn Abdilvehhab'ı değil, Süleyman ibn Abdilvehhab'ı dinler ve tutarım. Çünkü cumhur-i ulema yolunda ve Sevadı Azam dairesi içinde olan Süleyman'dır.

Kur'an apaçık (mübin) bir kitaptır ama ondan her Müslüman kendi kafasına ve re'yine göre hüküm ve mana çıkartamaz.

Kur'anı ancak ilimde rasih olanlar anlayabilir, yorumlayabilir.

Din ilimleri okumamış bir terzinin, tabibin, mühendisin, bakkalın, çiftçinin, balıkçının Kur'andan kendi kafasına göre hüküm çıkartması Kur'ana hıyanet olur.

Böyle bir hıyaneti ancak cahiller yapabilir. İlim sahibi olan yapmaz.

Hulefa-i Raşidin devrinden sonra İslam'ı Kur'an ve Sünnete göre en iyi yorumlayan ve uygulayan Osmanlı Hilafeti zamanında herkesin kendi re'yiyle, kendi hevasıyla cahilane bir cür'etle Kur'an yorumu yapmasına izin verilmezdi.

Bugün Türkiye kitap piyasasında 190 küsur Kur'an tercümesi, Kur'an meali, Kur'an tefsiri bulunmaktadır.

Allah aşkına elimizi vicdanımıza koyarak doğru cevap verelim: Bunların kaç tanesi sırf Allah rızası için ehliyetli alimler tarafından yazılmış ve yayınlanmıştır?

İnsaflı ve adil bir ulema ve müfessir heyetine bunları tedkik ettirin, yirmi tanesine bile doğrudur raporu vermezler.

Kocaman bir tefsiri açıyorsunuz, İslam'ı inkar eden, Resulullahın risaletini ve davetini duyup da ona iman etmeyen kafirler de Cennetliktir diye yazıyor.

Öyle aşırı giden bir fırka vardır ki, onlar müşrikler için indirilmiş ayetleri Müslümanlar için yorumlayıp ehl-i Tevhidi ve ehl-i kıbleyi tekfir ediyor.

Reformcunun meal ve tefsiri alın, Kur'anı reformculuk için yanlış yorumluyor.

Dinde değişim isteyen Allah'ın kitabını kendi tezine uygun şekilde yorumluyor.

Dinde yenilik... Ilımlı İslam... BOP'çuların istediği İslam... Fazlurrahman'ın tarihsellik mezhebine göre İslam... M. Kemal Paşa'nın ölümünden sonra çıkartılmış Kemalizm ideolojisine göre ayarlanan ve uyarlanan İslam... Bunların taraftarları hep kendi fırka ve mezheplerine göre tercüme, meal ve tefsir yapıyor.

Bir İslam düzeninin ilk yapacağı iş din konusundaki kaos ve anarşiyi kaldırmak, Asr-ı Saadet ve Selef-i Salihin anlayışına ve yorumuna dönmektir.

Müslümanlar, Allah'ın kitabını, İslam dinini anlamak ve yorumlamak konusunda hizaya gelmelidir.

Mezhepler, fıkıh bid'attir, herkes kendi kafasına ve re'yine göre Kur'anı yorumlasın gibi sözler tehlikeli hezeyanlardır.

Asr-ı Saadet'te mezhep yokmuş... Elbette yoktu. Çünkü İslam henüz tamamlanmamıştı.

Asr-ı Saadet'te Mushaf da yoktu. İlk Mushaf Hz. Ebubekir zamanında toplanıp yazılmıştır. Fıkıh mezhebine bid'at diyenler Mushaf'a da mı diyecekler?

Kur'an "Bilenler ile bilmeyenler bir olur mu?" buyuruyor.

Aklı başında olan Müslümanlar din ve Kur'an konusunda bilenlere yani gerçek ulemaya ve fukahaya tabi olmalıdır.

"Bana alim ve fakih gerekmez, ben kendi kafama ve re'yime göre Allah'ın Kitabını yorumlarım, mezhep falan kabul etmem..." diyenler, farkına varmadan Şeytanı şeyh ve mürşid edinmiş olur.

Cumhur-i ulema yolundan, Sevad-ı Azam dairesinden ayrılmayalım.

* (İkinci yazı)
Cami'de Ortodoks Ayini

Fener Rum Ortodoks Patriği Bartholomeos İzmir Alaçatı'da 88 yıl boyunca cami olarak kullanılan eski kiliseye gitmiş; devletin, hükümetin, mahalli otoritelerin, Diyanet'in izniyle orada yeni restore edilen kilise kalıntısı üzerinde bir Nasrani ayini yapmış.

Yunanistan'da Türkler zamanından kalan nice cami şu anda kilise olarak kullanılmaktadır. Bunların içinde Mimar Sinan yapısı binalar da vardır.

Ben bir Müslüman olarak ülkemizdeki Yahudi ve Hıristiyanlara din, inanç, ibadet, kimlik hürriyeti verilmesine karşı çıkmam. İslam evrensel bir dindir, İslam Barışı şemsiyesi altında başka din mensupları da huzur, adalet ve güven altında yaşayabilir.

Ancak 1924 mübadelesinden (nüfus değiş tokuşundan) sonra İzmir'de ve Batı Anadolu'da Rum nüfus kalmamıştır. Yunanistan'daki camilerin kiliseye çevrilmesi gibi, bizdeki bazı kiliseler de cami yapılmıştır.

Her şeyin bir sınırı olduğu gibi toleransın da bir sınırı vardır.

Durup dururken, Avrupa Birliği'ne gireceğiz diye, İslam dininin kabul etmediği toleranslar sergilemek yanlıştır.

Yunanistan'da yüz binlerce Müslüman yaşıyor ama Atina'da hâlâ bir cami yok. Yunan başkentinin merkezindeki iki Osmanlı camii de İslam ibadetine kapalıdır.

İstanbul'da onlarca Rum kilisesi mevcuttur.Ankara iktidarı, İzmir Alaçatı'daki camide Ortodoks ayini yapılmasına izin vermeden önce Atina'da Müslümanların Cuma ve vakit namazlarını kılabilecekleri bir cami açılması için komşu hükümete baskı yapsa daha iyi eder.

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi