Abdurrahim Karakoç

Abdurrahim Karakoç

Bizler de sanattan anlardık

Bizler de sanattan anlardık

Saz çalar türkü söylerdik... Şimdi yalan söylüyoruz kesintisiz...
Güreş tutar cirit oynardık... Şimdi koca koca adamlar utanmadan yalan söylüyorlar...
Şiirlerimiz vardı, hikâyelerimiz vardı tertemiz... Şimdi küfür ve hakaret öğütüyoruz zaman değirmeninde...
Komşularımız vardı, dostlarımız vardı... Hepsi gitti, şimdi palavracı edepsizler geldi...
Menkıbelerimiz, destanlarımız vardı, seve seve dinlerdik... Ki şimdi anlatılan /öykü/lerden tiksintimiz kabarıyor...
Meydanlar kirli, meydanlar bataklık, meydanlar ürpertici...
Köroğlu bizimdi, Dadaloğlu bizimdi, mertlik bize mahsus hasletti...
Şimdi iğrenç ve müstehcen şarkılara yakalandık... Sebepli-sebepsiz korkulara yakalandık...
Velilerimiz vardı, Keramet gösteren delilerimiz vardı...
Maalesef üçkâğıtçımız arttı, yalan yumurtlayan kravatlı tavuklarımız arttı...
Meydanlar yine meydan...
Amma değişti pek çok insan...
Kemal çağında cahaletle yatıp-kalkan seçilmiş utanmazlarımız arttı.
Ne yapabiliriz diye düşünmek de faydasız...
Yahu bak hele şuna... Bir seçilmiş yalancının arkasında 10/15 yardımcı ve yardımcılığı yalakalık zanneden kişiler çoğaldı...
Atalarımız “Kem aletle Kemalat olmaz” buyurmuşlar, ne yazık ki bizler aletin en kemini, kılavuzun en körünü tercih eder olduk...
Bir şiir vacib oldu:
RENKLER-ŞEKİLLER-SAYILAR
Biz biber şerbetini içerek büyütüldük
Otsuz, susuz, gölgesiz topraklarda güdüldük
Her gün bir değirmene girerek öğütüldük
¥
Bu ne mantıksız oyun, bu ne ölçüsüz saha
Akşama gözlü girer, kör çıkarız sabaha...
¥
Yaptığımız köprünün nöbetçisi Azrail
Yattığımız yatağın uykusu bizim değil
Yediğimiz yemeğin suyu kan, ekmeği kil
¥
Hayret! Elsiz ayaksız yürüyoruz felaha
Akşama temiz girer, kir çıkarız sabaha...
¥
Korkunun koynundayız bugün-yarın arası
Dünyamız tescillenmiş dört duvarın arası
Bin yıllık fetret çağı dede torun arası
¥
Sevginin kapısını açan olmadı daha
Akşama kolay girer, zor çıkarız sabaha...
¥
Hayat güzel mi, nasıl? Beden gurbet, can garip
Yatmamız mukaddermiş ateşe yorgan serip
Yokluk başucumuzda sallanan yağlı bi ip
¥
Umutlar çöl serabı, mezarlıklar tek vaha
Akşama iki girer, bir çıkarız sabaha...
¥
Yüzümüze baktıkça gölgemiz bize güler
Irmaklar bize ağlar, göl-deniz bize güler
Dağda kar, evde koltuk, yolda iz bize güler
¥
Kulluğun idrakinde kul olmadık Allah’a
Akşama hayır girer, şer çıkarız sabaha...
Not: Suları Islatamadım isimli kitabımdan alındı...
HOPA’daki hoppalak oğlanlar Ankara-içinde kudurmuş hayvanlar gibi etrafa saldırıyorlar şu anda...
“Halkçı Kemal”in Halkevi çiftliğinde semirenler, işportacı esnafın tezgâhlarını kırıp-dökmekle meşguldüler...
İyi ki iktidar değilim...
Sağa/sola saldıran hırçın oğlanları görünce hemen gidip Abdullah Öcalan’a bir meydan dayağı çekmek aklıma düşüyor...
Akıllanmazlarsa her gün her saat Apo’yu ıslatacaksınız ki ancak yola geleler diye düşünmekteyim...
Tabii bu sözlerimden dolayı bazı sendikacılar, bazı eski rektörler hakkımda suç duyurusu yapacaklar. Yapmazlarsa hatırım kalır...
Sahi “Halkın Kemali” ne diyor? Devlet dayı niye susuyor ki?
===============
Dünkü kavgayı yarına taşıyan kimdir
Dünkü yarayı durmadan kaşıyan kimdir
Bilmekte fayda var diye sorarım size
Ayazda yanan, güneşte üşüyen kimdir?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahim Karakoç Arşivi