Aziz Üstel

Aziz Üstel

Anzak askeri ‘Ömer’ amca nasıl Müslüman oldu

Anzak askeri ‘Ömer’ amca nasıl Müslüman oldu

Bugün İstanbul, Moda’da oturan 85 yaşındaki Dr. Sayın Ömer Musolu, ta 1957 yılında Amerika’da bir hastanede çalışırken yaşlı bir hastanın yatağına gider: “Kan vereceğim. Kolunuzu açar mısınız?”

Adamcağız kanserdir; kolunu kıpırdatacak hali yoktur:

“Kolunu açtım. Baktım, pazısında Türk bayrağı dövmesi var. Hemen Türk olup olmadığını sordum. Kaşlarını ‘hayır’ anlamında yukarı kaldırdı. ‘Kolunuzdaki bu Türk bayrağı dövmesi ne peki?’ Güç bela ‘aldırma; öyle bişey işte’ diye mırıldandı. Ben kendimi tutamadım, ‘Ama bu benim için çok önemli. Bu benim milletimin bayrağı; ben Türk’üm.”

Yaşlı adam, dirilir birden. Ve anlatmaya başlar: “Yıl 1915; Çanakkale diye bir yere gidip, Hıristiyan dünyasını yerle bir edecek barbar Türklere karşı savaşacak adam arıyordu İngilizler, Avustralya’da. Ben Anzak’lardanım. Kandık İngilizlere, dolduk gemilere, gittik Çanakkale’ye. Savaş ilerledikçe Türklerin dur durak bilmeyen saldırıları karşısında bunaldıkça bunaldık. Derken, biz karşı saldırıya geçtik. Tepeyi tırmanırken başıma bir dipçik yedim. Gözlerimi açtığımda yabancı insanların arasındaydım. Nasıl korktuğumu anlatamam! İngiliz bize Türklerin barbar, acımasız, hunhar olduğunu anlatmış, beynimizi yıkamıştı ya? Ama bunlar bana hiç de öfkeyle bakmıyorlardı. Yaramı sarmışlar; iyice kendime gelince, yanlarındaki yiyeceklerini benimle paylaşmaya başladılar. Diledikleri an beni öldürebilecek bu insanlar bana şefkatle, sevgiyle yaklaşıyordu. O an lanet ettim İngiliz yalanlarına ve buralara kadar gelip bu mert, bu soylu insanlara kurşun sıktığım için de kendime. Sonra beni salıverdiler bir gün. Ülkeme dönünce de bu dövmeyi yaptırdım koluma. Şimdi, yıllar sonra, Amerika’da bir hastanede gene bir Türk yardım ediyor bana. Adını söyler misin?” “Babam Müslümanların Halifesi Ömer’in adını vermiş bana...”

“Senin adın güzelmiş. Benim adım Joseph Miller. Ama bundan böyle Anzaklı Ömer olsun!” “Olsun” dedim. Gözlerinden bir iki damla yaş indi. “Peki, doktor bey, beni Müslüman yapar mısın?”

Sonra... Sonra Doktor Ömer Musolu, İslam’ın şartlarını anlatmış, Joseph Miller kabul etmiş. Hem Kelime-i Şahadet getiriyor hem de ağlıyormuş. Sık sık yanına gitmiş Joseph’in, yeni adıyla da Anzak’lı Ömer’in. Onun isteği üzerine İslam’ı anlatmış, bilebildiği kadarıyla. Ve bir de tespih hediye etmiş. Aradan günler geçmiş. Ve bir gün Anzaklı Ömer Amca, Doktor Ömer Musolu’nun kollarında, tespihini çeke çeke ve Kelime-i Şahadet getirerek hayata gözlerini yummuş. Doktor Ömer Bey mi ne yapmış?

Ağlamış, ağlamış, ağlamış... (Bu öyküyü bendenize ileten Burhan Bey’e çok teşekkür ederim.)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Aziz Üstel Arşivi