İbrahim Karagül

İbrahim Karagül

“Hiçbir güç Türkiye'siz bu oyunu oynayamaz!”

“Hiçbir güç Türkiye'siz bu oyunu oynayamaz!”

Başbakan Tayip Erdoğan'ın; Türkiye'nin bugünün dünyasındaki pozisyonunu netleştiren en iki cümlelik bir tanımı oldu. Laf kalabalığının, yığınlarca sorunun, dolambaçlı sözlerin, uçuk itirazların, hayal mahsulü dar iç siyasi argümanların ötesinde, Türkiye'nin en önemli gerçeği iki yalın cümle ile açıklanabilecek durumda. Şuydu:

“Türkiye enerjisini iç çatışmalarla tüketen bir ülke olmaktan çıktı.” “Bugün Türkiye'yi dikkate almadan bölge değil dünya dengeleri içinde de hesap yapılamaz.”

Biri Türkiye'nin en acı yarası, bütün birikimlerini tüketen, kanını akıtan, kaynaklarını yok eden, zihinsel birikimi boşa çıkaran en acı gerçeği. Yıllardır bu gerçekle yüzleşen bir ülkeyiz ve ne yazık ki, neden böyle olduğunu sorgulamaktan, Türkiye'nin enerjisini içeride tüketmesinin bir kader olmadığını kavramaktan, böyle devam ettiği müddetçe kafamızı kaldırıp çevremize bakma mecalimiz olmayacağını anlamaktan aciziz.

İkincisi ise, bütün bunlara rağmen; içerideki mahalle kavgasına, anlamsız iktidar çatışmasına, ayrışma/dışlama eksenli Türkiye algısına, bu enerjinin; dışarıya, çevremize ve dünyaya yayılmasını önlemeye yönelik “yabancı” projelere çanak tutulmasına rağmen Türkiye bir gerçeği başardı. Bu gerçek; bütün bu olumsuzlukların üstesinden gelme ve yeryüzünün en hassas bölgesindeki bu ülkeyi, birikimiyle, kaynaklarıyla, vizyonuyla bölgesel planlamaların merkez ülkesi haline getirme becerisidir. Bu, önümüzdeki yıllarda daha net anlaşılacaktır.

Elbette bu cümleler bir çok itirazı da barındırıyor. Ancak sadece son bir yılı ele almak, bir yıl içinde çevremizde ve dünyada yaşanan gelişmeleri ve Türkiye'nin bu gelişmeler içindeki pozisyonunu kavrayabilmek bile bu gerçeği görmeye yetecektir.

Bu cümleler neden bu kadar dikkatimi çekti? 14 Kasım'daki “Hiçbir güç Türkiye'siz bu oyunu oynayamaz!” başlıklı yazımda aynı şeyleri yazdım da ondan!

Pakistan'ın nükleer silahlarının kontrolüne ilişkin normal olmayan gelişmelerden S. Arabistan Kralı'nın Türkiye ziyaretlerine, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres ile Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın bir araya getirilmesinden ABD/İsrail cephesinin İran'ı hedef alan girişimlerine üç büyük Avrupa ülkesinin destek vermeye başlamasına, Türkiye'nin bölgede barış inisiyatifi alma imkanına sahip tek ülke kalmasından K. Irak'a ilişkin çok boyutlu ve baş döndürücü diplomatik/askeri hareketliliğe, Lübnan ve Filistin'le krizlerinin ele alınış biçiminden terörle mücadele çerçevesinde elde edilen siyasal başarıdan bölgesel ve küresel planlamalara kadar, Türkiye'nin rolünün ne kadar belirgin hale geldiğine, bunun takdir edilmesi gerektiğini işaret ettim.

Bu gelişmeler, Türkiye'nin bölge ve dünya genelindeki “büyük oyun”da yerini ortaya koyan işaretlerdi. özellikle son bir yılda, uluslararası gelişmelerin merkezinde yer alan, bütün dikkatleri üzerine çeken Türkiye, ardı ardına yaptığı atılımlarla küresel diplomasiyi peşinden sürükledi.

İran krizine, Suriye-İsrail ilişkilerine, Filistin meselesinden Irak'ın konuşulacağı tek platformun İstanbul toplantısına, K. Irak'tan kendine yönelen tehdidi izole etmekten ABD'nin Irak politikasını etkilemeye kadar bir çok gelişmede durum böyle.

“Türkiye'yi sadece PKK ile mücadele eden bir ülke olarak görmek, bütün ilişkilerini bu alana hapsetmek insafsızlıktır. İçinde bulunduğu bölgede savaşın da, barışın da, bölgesel planlamaların da Türkiye'siz olamayacağı artık bir gerçektir. İsrail de olsanız, ABD de olsanız bu bölgede Türkiye'siz bir şey yapamazsınız! Hiçbir güç bu bölgede Türkiye'siz oyun kuramayacak artık” demiştim o zaman.

Bu süreç devam etmeli ve kadarıyla edecektir de. Beş yıl sonra, büyük talihsizlikler yaşanmazsa, Türkiye'nin nasıl bir konumda olduğunu az çok tahmin edebiliyorum. Türkiye, kanı bu kadar akıtılırken bunu başarabiliyorsa, en ciddi krizini çözdükten sonra ne hale gelir, bir düşünelim…

Cumhuriyet tarihinde hiç olmadığı kadar Ortadoğu derinliğine açıldığında, Avrupa Birliği ve ABD ile ilişkilerini “21. yüzyıl şartlarına göre” yeniden tanımladığında, Rusya ile rekabeti işbirliği üzerinden yürüttüğünde, Asya ekonomileriyle ciddi yakınlaşma içine girdiğinde, bölgesinde kendisi olmadan karar verilemeyeceği gerçeğinin gücünü algıladığında ve içeride ayağına dolanıp duran eski usul siyaset tarzından, kanını emen iktidar çatışmasından, gücünü tüketen ayrıştırma senaryolarından kurtulduğunda…

çözülmesi en acil konu belli, PKK ve etnik ayrışma. Bunu çözen bir siyasi irade Türkiye'yi yeniden kurmuş demektir. Dar anlamda terörle mücadele, bir örgütün tasfiyesi çerçevesinde hem ulusal hem de uluslararası düzeyde bir olgunluk dönemine gelindi. Ancak derin anlamda “Kürt meselesi” konusunda daha yapılacak şey var.

Köklü, fedakarlık gerektiren, acı çektirecek kararlar dahil, bin yıllık geleneği yeniden diriltmek için atılacak çok adım var. Bunun yolu, hemen akla geldiği gibi, “Osmanlı modeli” tartışmalarından geçmiyor. Bunun yolu, yüzyıllardır bu bölgede yaşayanları birbirine kaynaştıran “Selçuklu hamuru”ndan geçiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İbrahim Karagül Arşivi