İbrahim Karagül

İbrahim Karagül

Masal bitti: Size ihtiyacımız yok!

Masal bitti: Size ihtiyacımız yok!

Gözlerimiz Suriye'ye çevrilmişken, Beşşar Esad'ın konuşması kitleleri dizginlemesi artık mümkün değilken, Atlantik kıyılarında başlayan dalga adım adım bizim sınırlarımıza gelmişken, bütün ürpertici senaryolar yeniden hatırlanmışken, liderler ardı ardına devrilirken, küresel hegemonların garnizonları güçlerini kaybetmişken, bizim coğrafyayı nasıl bir geleceğin beklediğine dair merak ve endişe zirve yapmışken Ege'nin karşı kıyılarında, Akdeniz'in Kuzey kıyılarında, Atlantiğin iki yakasında çok daha sarsıcı gelişmeler oluyor, ne kadar bakabiliyoruz?

Yunanistan'ın, Portekiz'in, İspanya'nın borçları ödeme sınırını çoktan aştı, artık ödeyemeyecekler. Artık iflas ettiler. Avrupa Birliği; Baltık Denizi'nden Suriye sınırına uzanan dev Roma İmparatorluğu onları korumaktan aciz. İtalya var sırada, İngiltere var. Yüz yıl önce bize "hasta adam" diyenlerin yüz yıl sonra nasıl ardı ardına "hasta adamlar" haline geldiğini izliyoruz.

Bizim coğrafyamızda inşa ettikleri zalim düzenler ömürlerini tamamlarken, ayakta durmakta zorlanırken, o düzenleri inşa eden efendilerin nasıl da sarsıldığını, yalpaladığını, devrilmek üzere olduğunu görüyoruz şimdi.

İşsizlik, sosyal kriz, kapitalizmin sert duvarlara çarpması, yüzyıllardır işleyen mekanizmanın durması, yeryüzünün bütün zenginliğini kullanmaya ayarlı adaletsiz sistemin işlemez hale gelmesi, refah düzeyinin düşüşü 21. yüzyılı Batı için kabusa dönüştürebilir. Kaynaklara zorla sahip olma dışında hiçbir seçenekleri kalmadı. Geleceğe dönük ümitleri kalmadı. Varolan zenginliğin sınırlarına ulaştılar ve durdular. Büyük çöküş korkusu her tarafı sardı.

Bugün Yunanistan kadar, Portekiz kadar İtalya da, İngiltere de çökmüş durumda. Ayıplarını, yokluklarını, çöküşlerini ne kadar gizleyebilirler. Silah gücü onlara yeni bir yüzyılın kapılarını aralayabilir mi? Kimse bilmiyor. Kimse inanmıyor.. ABD'de bir çok bölgede işsizlik yüzde yirmi beşe dayandı. Avrupa'da bir çok ülke bu durumda. Roma imparatorluğu motivasyonunu kaybetti. Bu haliyle Türkiye için asla bir cazibe merkezi, doğru adres değil ve olmayacak.

Bu yüzden Şam'a bakarken, Kahire'ye bakarken, Yemen'e, Basra Körfezi'ne bakarken gözlerimizi kaldırıp Atina'ya, Barselona'ya, Paris'e de bakmak zorundayız. İflas etmiş devletlerin ayağa kalkması zor görünüyor. Hangi güç, bu kadar büyük çöküşleri finanse edebilir? Hangi güç yeniden moral, gelecek vaat edebilir, kitleleri buna inandırabilir? Bugün bölgemizde, rejimler üzerinden, özgürlük arayışları ile kendini gösteren isyan, önce Güney Avrupa'da, ardından Kuzey ülkelerinde refah isyanları yeklinde kitleleri sokaklara dökecek. Çünkü;

Artık devletler kendi halklarını, şehirlerini, kasabalarını, köylerini bombalıyor. Tanklar, savaş uçakları yerleşim birimlerini enkaza çeviriyor. Kendi paralarıyla, kendi uçaklarıyla, kendi silahlarıyla kendi sokaklarını, insanlarını vuruyor.

Artık düşmanlık içeride, savaş içeride. Güç mücadelesi de, öfke de, hınç da, hesaplaşma da içeride. Kurşunlarla yumrukların, saraylarla sokakların, seçkinlerle fakirlerin, zorbalarla mazlumların hesaplaşmasına ayarlı bir gelecek var önümüzde.

Şam'daki, İskenderiye'deki, Sana'daki öfke ve arayış ile Atina'daki, Barselona'daki, Paris'teki öfke nitelik olarak aynı. Gerekçeleri farklı görünse de, yöntemleri aynı olmasa da kitlelerin karşıt olduğu şeyler birbirine çok benziyor. Bir yerde yerel otorite hedefte iken diğer tarafta küresel ekonomik düzen, siyasi düzen hedefte.

Bu yüzden Arap kuşağını sarsan fırtınanın Asya'ya doğru, Avrupa içlerine doğru, Atlantiğin öbür yakasına doğru etkileri olacak. Ateş, Ortadoğu başkentleri kadar Batı başkentlerini de kasıp kavuracak. Orada da rejimler, devletler sarsılacak, yeni iktidar kadroları oluşacak, yeni siyasi söylem gelişecek. Çünkü biliyoruz ki, İslam-Arap kuşağındaki rahatsızlığın sebebi zorbalıksa, Avrupa'daki sebebi refah çökmesi, Asya'daki sebebi refah ve özgürlük arayışı olacak.

Hep söyledik; küresel ekonomik kriz sadece finansal kriz değildir. Değerler krizidir, siyasi krizdir, güç krizidir, sosyal krizdir. 20 yüzyıl boyunca, İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşmuş yapılara karşı küresel bir değişime, yeni iktidar yapılanmasına, yeni ekonomik düzene duyulan ihtiyaç, belki refah toplumlarında hissedilmiyordu. Asya'da ve bizim bölgemizde ise huzursuzluk baskıyla, hileyle denetlenebiliyordu. Ama artık Batı'nın refah düzeni sarsılıyor, toplumsal çıkar ortaklığı bozuluyor. Kimlik üzerinden yeni bir itiraz dili kendini hissettiriyor.

İşte biz, bu yeni yükselişin yakın gelecekte Avrupa şehirlerini de vuracağını düşünüyoruz. Milyonlarca işsizin sokaklara çıkacağını düşünüyoruz. Bu yüzyılın, Ortadoğu'nun, Latin Amerika'nın, Asya'nın değil, Batı'nın kriz yüzyılı, Avrupa'nın kışı olacağına inanıyoruz.

Bu yüzden Avrupa Birliği bize gelecek vadetmiyor. Umutlarımızla, arayışlarımızla örtüşmüyor. Bu yüzden ABD'nin çizdiği ufuk, vizyon bizi tanımlamıyor. Yapacağımız tek şey, büyük dönüşümü, bölgesel yeniden yapılanmayı kendi kontrolümüze almaktır. Bu dönüşümle birlikte yeniden varolmanın, meydan okumanın temellerini atmaktır. Birileri bir oyun tezgahlıyorsa oyunu bozmaktır. Diz çöküp yalvardığımız taktirde, merhamet beklediğimiz takdirde, onların "sınırsız gücüne" iman ettiğimiz taktirde hep kaybetmeye devam edeceğiz.

Ama yüz yıl sonra bu sefer, kazanma dönemi. Çünkü tarih değişti, kader değişti!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İbrahim Karagül Arşivi