Abdulkadir Özkan

Abdulkadir Özkan

Tüketiciyi uyaranlar iktidarı uyarabilir mi?

Tüketiciyi uyaranlar iktidarı uyarabilir mi?

Seçimler öncesi ekonomiden sorumlu bakan ve bürokratlar yaptıkları açıklamalarda bankaların kredi vermekte daha tedbirli olmaları gerektiğine dikkat çektiler. Hatta yeni tedbirlerin alınacağının sinyalini verdiler. Kısacası bankaları birkaç kez uyardılar. Buna isterseniz kulak çekme de diyebilirsiniz. Bunun çeşitli sebepleri olabilir. Söz gelimi ülkemizin yeni bir banka krizi ile karşılaşma ihtimali ve buna karşı tedbir alma arzusu gibi. Sorumluluk mevkiinde bulunanlar bir takım olumsuzlukları önlemek için önceden uyarmaları ve tedbir almaları onların görevi gereğidir. Ancak, sadece bankaların kulağı çekilerek bir krizin önlenmesi, kriz önlense bile kredi almak için bankalara halkımızın başvurmasını engellenemez. Çünkü, Güngör Uras'ın ifadesiyle birileri zevkten tüketici kredisi alıyorsa da toplumun önemli bir kesimi bu yola dertten, yani zaruretten başvuruyor. Kaldı ki tüketici kredisi alanların bunu sadece zevk olsun diye yaptıklarını düşünmek bana göre yanlış olur. Çünkü, aklı başında bir insan hiçbir ihtiyacı yokken bankaya müracaat ederek kredi çekmez. Aldığı parayı öderken bunun faizinin de devreye gireceğini bilir. Kredi genellikle yeni bir iş kurmak, var olan işini büyütmek için alınır. Tüketmek için kredi alınıyorsa zaruretten alınıyordur.

Bu noktada mesken ve otomobil kredilerini hesaba katıyor değilim. Çünkü, gerek mesken gerek otomobil kredisinde alınan kredinin üzerinde bir ödeme yapılacak olsa da yapılan borçlanmanın bir karşılığı vardır. Buna karşılık tüketici kredileri böyle değil. Krediyi alacak zaruri ihtiyaçlarını karşılamak için harcayacaksınız demektir. Hemen arkasından da ödemeye başlayacaksınız. Beş alacak 6 ödeyeceksiniz. Böylece ihtiyaçlarınızı da daha pahalı karşılamış olacaksınız. Bu sokak çıkmazdır, sonu yoktur. Daha doğrusu sonu felakettir. Kısacası bir kimse bir defa tüketici kredisi ile ihtiyaçlarını karşılamaya başlamış ise bunun sonu gelmez. Şimdi emekli olan bir banka müdürü dostumla yıllar önce sohbet ederken, "Bankadan bir defa kredi alan, bunu tekrarlar durur. Sonu gelmez" demişti de karşı çıkmıştım. Bugün insanımızın içinde bulunduğu durum işte bunun ifadesidir. Borç ile borç ödemenin nasıl sonu yoksa borç ile ihtiyaçların karşılanması da uzun sürede mümkün olmaz. İster devlet ister şahıs planında olsun borcun borçla ödenmesi ve ihtiyaçların kredi ile ödenmesinin sonu iflastır.

Bu izahın ardından Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu(BDDK)'nın bankalar ve tüketicileri, "Hanehalkı borçluluğu arttı, kredide dikkatli olun" şeklindeki uyarısına geçmek istiyorum. Öncelikli olarak BDDK'nın uyarısının bir ayağının eksik kaldığına dikkat çekmek yanlış olmaz. Çünkü, insanlar durdukları yerde bankadan kredi alarak harcamazlar, eğer harcıyorlarsa bunlar sonucuna da katlanacaklardır. Ancak, bankalara tüketici kredisi için müracaat edenlerin büyük bir bölümü ailelerinin zaruri ihtiyaçlarını karşılamak hususunda çıkmaza girdiklerinden son çare olarak bankaların kapısını çalmaktadırlar. Kısacası toplumumuzun büyük bir bölümü milli gelirden yeteri kadar pay almamaktadır. Bir diğer ifade ile bir taraf patlayıncaya kadar yerken milyonlar zaruri ihtiyaçlarını karşılayacak gelire sahip değiller. Siyasiler her fırsatta başarılarını sıralıyor olsalar da gelir dağılımındaki adaletsizliğe çare bulunamadığı sürece bankaları ya da tüketicileri uyarmak, bankaların tüketici kredilerine uyguladıkları faiz oranını artırmak soruna çözüm olmayacaktır. Toplumun dar ve sabit gelirli kesiminin milli gelirden aldığı pay artmadığı sürece tüketici ve bankaların uyarılması derde derman olmayacaktır. Sorunun çözümü uygulanmakta olan ekonomik politikaların değiştirilmesinden geçiyor. Bir diğer ifade ile BDDK'nın uyarısının bir ayağı eksiktir. Eksik olan ayak ise hükumettir. Bürokratlar hükumeti uyarabilirler mi orası da ayrı bir konu. Bunu söylerken BDDK'nın uyarısını gereksiz buluyor değilim. Onlar görevlerini yapıyorlar ama artık iktidar mensupları pembe tablolar çizmekten vazgeçerek gerek ülke gerek fert planında giderek borca saplandığımızı görmeleri gerekiyor. Borç yiğidin kamçısıdır gibi bir takım söylemlerin gerçeği yansıtmadığını görmeleri gerekiyor. BDDK hanehalkı borçluluğunun tehlikeli bir noktaya geldiğine dikkat çekiyor, aynı durum devlet bazında da söz konusu değil mi? İç ve dış borç stokunun 500 milyar doları geçtiği, yıllık borç faizi ödemesinin 50 milyar doları bulduğu ifade edilirken sadece bankaları ve tüketicilerı uyarmanın anlamı olabilir mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdulkadir Özkan Arşivi