Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Sen eziyet ettin de, neden kazanamadın?

Sen eziyet ettin de, neden kazanamadın?

Kılıçdaroğlu ve CHP defterini 12 Haziran akşamı kapatmıştım... Düşene vurmak, müseccel mağluba sürekli “mağlubiyetini” hatırlatmak marifet değildi...

Marifet de değildi, şık da değildi.

Sen kapatıyorsun ama Kemal Bey kapatmıyor.

Defter ortada öylece açık duruyor.

Seçimden sonra durulur; “niye kaybettim yahut kazanamadım”ın muhasebesini yapar; muarızının “helalleşme” çağrısına olumlu cevap vermedi, ola ki kendi içinde helalleşir diye bekliyordum.

Değişen bir şey yok.

Kemal Bey kaldığı yerden devam ediyor.

Seçim sona ermemiş gibi sataşmalarını, laf sokmalarını, aşağılamalarını çeşitlendirerek sürdürüyor

En son “Stockholm sendromu” diye saydırmıştı.

Demeye getirmişti ki, “Halk kendine eziyet edeni seviyor. AK Parti bu yüzden kazandı...”

Kemal Bey, evet, eksik olmasın, tepki üzerine geri adım attı, “Bütün seçmenler için kullanmadım o ifadeyi... Konu toplantıda gündeme geldi, ben de bir arkadaşımızın ağzından bu sözü hatırlattım” diyerek, küçük de olsa bir mahcubiyet sergiledi, zımnen özür yoluna gitti ama onun bıraktığı yerden “adamları” devam ediyor.

Bu kez, CHP Antalya Belediye Başkanı Mustafa Akaydın kafa çıkardı.

Hatta, daha da ileri gitti.

Hem “Stockholm sendromu” dedi, hem de Hitler ve Mussolini göndermesi yaptı.

Demek ki edebi bu kadarına elverdi.

Mehmet Türker muhteremi gibi “deveyi diken” diye bodoslamadan da dalabilirdi.

Zaten, “Stockholm sendromu” dedikleri şey, “deveyi diken” deyişinin daha sofistike, daha yumuşatılmış, daha vitrine edilmiş ifadesi değil miydi? Bazı CHP’liler tarafından da çoğunlukla bu anlamda kullanmıyor muydu?

Soru şu:

Stockholm sendromu siyasette “açıklayıcı” bir yordamsa ve seçim kazanmakla “eziyet” arasında doğrudan bir ilişki kurulacaksa, eziyetten hoşlanan bu halk niçin CHP’yi iktidara getirmiyor? CHP’den daha iyi eziyetçi nereden bulacak?

Hemen aklıma “Takrir-i Sükûn Yasası” geliyor...

Bir tür varsa, “yaptırım ve denetim mekanizması” olarak yürürlüğe konulan yasa, sisteme muhalefet eden basın-yayın organlarını kapatmakla kalmamış, sorumlularını da İstiklal Mahkemesi’ne göndermiş, Kel Ali’nin eline teslim etmişti.

Tek parti dönemi CHP’sinin “eziyetleri” İstiklal Mahkemesi’yle sınırlı değil...

İstiklal Mahkemesi uygulamalarından “varlık vergisine”, Ezan yasağından Jandarma zulmüne, camilerin tahıl ambarına çevrilmesinden yol harcına, saymakla bitmeyecek “işkence ve eziyet örneği”, darbımesel gibi kuşaktan kuşağa aktarılmakta...

İlaveten açlık...

İlaveten işsizlik...

İlaveten amansız bir polis rejimi...

Mustafa Akaydın boş bir zamanında internete girsin, arama motorlarından birine “CHP zulmü” yazıp, karşısına çıkan metinleri okusun... Bakalım, hangi dönemin uygulamaları Hitler ve Mussolini’yi hatırlatıyor?

Kemal Bey’e de naçizane küçük bir tavsiyem var:

Seçim bitti.

Muarızınıza laf sokarak bir şey elde edemezsiniz...

Sonucu da değiştiremezsiniz.

Kendinizi yormuş ve küçük düşürmüş olursunuz.

İlle bir şey yapmak istiyorsanız, “yeni anayasa sürecine” katkıda bulunabilirsiniz.

Halk sizden hizmet, siyaset ve “temiz muhalefet” bekliyor.

Bu konudaki kararlılığınız ve samimiyetiniz illa ki karşılık bulacaktır.

Demedi demeyin!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi