Cemal Nar

Cemal Nar

İslam Hukuku Laiklik Ve Demokrasi Üçgeninde İslam Toplumu

İslam Hukuku Laiklik Ve Demokrasi Üçgeninde İslam Toplumu

Bir önceki yazımızda İslam’da itaat edilecek makam ve ilkeleri ayet ve hadisler ışığında görmüş ve yazıyı şöyle bitirmiştik:

“Diyelim ki buyruk sahibi İslam’a aykırı, şeriata ters düşen bir emri verdi. Durum ne olur?

Aslında verilen bilgiler bunu cevaplamaya yeterlidir, ama biz biraz daha derinleştirelim bu meseleyi. Ta ki herkes yerini ve haddini bilsin. Ama öbür yazıda inşallah.”

Şimdi gelelim o açıklamalara…

Hukukta bir kural vardır. Bu İslam hukukunda da geçerlidir. Belki de dünyaya onun bir armağanıdır: “Amirin her emri, memuru sorumluluktan kurtarmaz.”

Şöyle izah edebiliriz; Mesela bir memur, amirinin emri ile rüşvet alsa veya hırsızlık yapsa, sorumluluktan kurtulur mu?

Asla!

Neden?

Çünkü kaide bellidir: "Amirin kanuna aykırı olan emri, memuru sorumluluktan kurtarmaz.” (Bkz. Elmalılı, 3/14. Krş. Abdulkadir Udeh, İslam Ceza Hukuku ve Beşeri Hukuk, 4/194)

Şimdi üstünde konuşacağımız için o meşhur ayeti bir daha yazalım:

"Ey iman edenler! Allah'a itaat ediniz, Peygambere itaat ediniz, sizden olan Ulü'l Emr'e (buyruk sahiplerine) de (itaat ediniz.) Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz, -Allah'a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız- onu Allah'a ve Rasule götürün (onların talimatına göre halledin) Bu, hem daha hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir"( Nisa, 59)

Bu ayette geçen "sizden" kelimesinden anlaşılan odur ki, Müslümanların imamı, önderi, devlet başkanı ve yukarıdan aşağıya yönetimle ilgili diğer idarecileri, Müslümanlardan biri olacaktır. Çünkü İslam Devlet anlayışında kafirlerin Müslümanları idare etme, yönetme yetkisi yoktur. Bir İslam toplumunda Müslümanların onlara bu yetkiyi vermeleri, Allah'a açık bir isyandır.

Burada kabul etmek gerekir ki zihnî bir zorluk yaşanmaktadır. Çünkü İslam adına verilen bilgiler, İslam olmayan devlet ve toplum içinde yaşayan Müslümanların kafasında bir karışıklık meydana getirmektedir. Çünkü onlar için din de kendi açısında bağlayıcıdır, devlet de kendi açısından bağlayıcıdır. Bu ikisi uyum içinde olursa ne âlâ! Peki bu ikisi ters düşerse ne olacaktır?

Buna “görev çatışması” diyoruz. Zor bir mesele. Çünkü din de gerek, devlet de.

Yahu bu ikisi hiç çatışmasa olmaz mı?

Olur, niye olmasın!

Nasıl olur?

Bunun iki yolu vardır:

Ya Müslümanlar İslam kanunlarını reddederek hayatlarından dışlar ve demokratik bir devlet yapısı içinde uluslararası laik hukuku kabullenirler ve hayatlarını buna göre düzenlerler. Buna din izin vermez.

Ya da devlet demokrasinin de geliştirdiği modern seçim esaslarına bağlı kalarak, yani saltanat, krallık, sultanlık, padişahlık gibi diktatörlükten uzak bir yönetim içinde, halkın özgür iradesiyle kabullendiği İslam Hukukunu icra eder, yürürlüğe koyar. Buna da mevcut demokratik devlet düşüncesi ve laiklik izin vermez.

Ne olacak şimdi?

İnsan sorun çözen akıllı ve bilgili bir varlık ise, oturup kibarca konuşa konuşa anlaşacaklar.

Mümkün mü?

Mümkün!

Nasıl?

İkinci şıkkı seçerek. Bunun ötesi Müslümanların çoğunlukta oldukları ülkelerde kaos demektir, kargaşa ve karmaşa demektir.

Peki birincisi olmaz mı?

İşte biz bu “itaat” meselesini bunun için önemli buluyor, bunun için temel ilkelerini yazıyoruz. Meselenin önemi kavrandı mı şimdi? Elhamdü lillah!

Bizim fıkıh kitaplarımızda, bu arada bizim “İslam’da Devlet Ve Siyaset” isimli kitabımızda halife olacak insanlarda bulunması gereken maddi manevi şartlar sayılmış ve seçilme usulünü zikredilmiştir. Çünkü bu şartlar gerçekleşirse bir insan mesuliyetini idrak edebilir. Onun için bu şartları taşımayan cahil, zalim, fasık ve kafir insanların, Allah'ın hududunu aşan günahkarların halife, yani “ulü'l emr” olmaları normalde düşünülemez. Haliyle bunlara itaat da söz konusu olmaz.

Diyelim ki oldu. Yani zalim, cahil, günahkar birisi, hilafet şartlarını taşımayan zorba birisi, bir İslam devletinde zorla hilafeti, yani devlet başkanlığını ele geçirdi. Bunun hukuki bir kıymeti var mıdır?

Asla!..

Kanunsuz ele geçirilen bu hilafetin, hukuken hiçbir kıymeti yoktur. Kökten batıldır. Kaldı ki kanunsuz emir olmaz, olsa da itaat olmaz. (Konuyla ilgili ayetler için bkz.Bakara 124/247; Sad.28; Kehf 28; Şuara 151-152; Hucurat 13; Nisa, 5, 58-59, 83.vd.)

Böyle bir durumda halifenin, yani İslam devlet başkanının meşru emirlerine itaatten bahsedenler de vardır.

Burada iki soru vardır: Bir, “Hangi emirlerine itaat?”

Cevabı gayet açıktır; “meşru emirlerine itaat.” Gayr-ı meşruya yine itaat yok.

İki: Neye dayanarak böyle söylemişlerdir?

Yazı uzadı. Gelecek yazıya bırakalım mı bunu?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cemal Nar Arşivi