Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Şimdi tevbe zamanıdır...

Şimdi tevbe zamanıdır...

Mekke sokaklarında dolaşıyoruz.

Düşünüyorum da, bütün suç rejim ve iktidarda mı?
Yani devletin toplumu dönüştürmesi mi gerek..
Öyle ise Hz. Yakub (As)’un çocukları arasındaki o kirli plan nasıl çıktı ortaya? Ya da Firavun sarayında bir Musa (As), bir Harun (As), bir Yuşa (As) nasıl büyüdü? Ya da Hz. İbrahim (As), Azer’in ocağında nasıl hidayete erişti?.. Nuh (As)’un oğlu, Lut (As)’ın hanımı nasıl yoldan çıktı?..
Müslümanlar steril bir ortam arayışından vazgeçseler ne kadar iyi ederler..
Şeytan damarlarımızda dolaşıyor. Şeytanın olmadığı steril bir ortam yok. İmtihan için Şeytanın varlığı gerekli..
Her topluluk layık olduğu gibi idare olunuyor biraz da. Tencere yuvarlanıyor, kapağını buluyor sanki.. Biz kendi hakkımızdaki hükmü değiştirmedikçe, Allah (cc) bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek sonuç olarak..
Dindarlığımız taşıdığımız pankartın büyüklüğü, ya da gırtlağımızdan çıkan sesin yüksekliği ile birebir orantılı değil genellikle..
Boşuna “vay o namaz kılanların haline ki..” diye yapılan ikaz boşuna değil.. Dindarlık gösterileri, kimi zaman karşılıksız çek gibidir.. Kağıt üzerindeki rakamlar heyecan verici olsa da bir değer ifade etmezler..
Girdiği tuvalette kendini temizlerken çevresini kirleten adam aslında taharet yapmıyor. Kirliliği yayıyor..
Arabasının camına kocaman bir kelime-i tevhid yazıp yolu tıkayan adamın taşıdığı etiketle yaptığı iş farklıdır.. Bütün sadeliği ile yazın yakıcı sıcağında trafiği çözmeye çalışan polise soğuk su ve terini silmesi için kağıt mendil uzatan şoför daha Müslümanca bir iş yapıyor aslında.
İhramı ile Müslüman bir topluluk içinde kaybolması gerekenlerin tavafta bile kendilerine özel sembollerle ve sanki kardeşlerine karşı hervele yapar gibi, onları iteleyerek kendi grubunun dualarına iştirak etme adına başkalarının dualarını bastıran bir sesle Kabe’nin etrafında dönmek ne kadar Allah’ın hoşuna gider aceba..
Ben onların din gayretinin pratik hayattaki gerçek karşılığını, otelin geciken servis aracına binmek için arkadaşını kapıya sıkıştırıp iterek öne geçmek isterken görmek istemezdim.
2 saatlik umre ya da 2 günlük hac ibadetini 15 güne yayıyorsak, bu Arafat meydanının da luna parktan çok yoksul ülkelerin panayırlarını hatırlatan bir çiğlikle süslü develerle kısa turlar atmak için değil elbette. Bazan Kabe’de tavafını tamamlayıp koşar adım görev alanına dönmek belki daha takvaya uygun bir amel olacaktır. Demem o ki, bu zaman içinde zamanımızı iyi değerlendirelim.
Aslında geldiğimiz ülkelerde de yapacak işimiz çok, buralarda da. Ama ne orada, ne burada buna hazır değiliz.. Burada kimseyle bir araya gelmiyor birçok kişi. Kalabalıklar içinde yalnız koşuyorsunuz. Herkes kendi gettosunda yaşıyor.. Başkalarında kendi hocaları, aynı bildik geleneksel ritüeli tekrarlayıp duruyorlar. Bunun hayata ve bireysel sorumluluklara dönük boyutunu ihmal ediyoruz genellikle.
Okumayı sevmiyoruz. Kabe’yi ziyarete gelenlerin çoğu, o küçük turistik broşürü bile okumuyor.. Siyer, Mekke tarihi, İslam tarihi okuyanlar çok az.. Şekil şartı özün önüne geçmiş sanki..
Başörtüsü üreten firmalar nasıl başörtüsü direnişi ile ilgilenmedilerse, Hac ve umre turu düzenleyenler de bu işin bu özü ile ilgilenmiyorlar genellikle.. Herkes şekil şartına bakıyor daha çok sanki.. Zaten Türkiye ve Suudi Arabistan’ın şartları, cemaatin kültürel durumu, beklentileri, atalarından gördükleri örf de bu konuda bu kaygılara prim vermiyor sonuçta.
Kabe’de ya da Medine’de okunan hutbeler de bizdekinden farklı değil. Bunların herhangi bir sohbet ya da vaazdan, nasihatten ne farkı var.. Bu metinlerin içeriğini kim belirliyor. Söylenen sözler hangi istişarenin sonucu ve bu sözlerin gerçek hayattaki karşılığı ne?
Karanlığa küfretmekten öte bir şeyler yapmamız gerek. Şeytanın varlığı günah işlememizin gerekçesi olamaz.. Karanlık aydınlığın yokluğudur. Masonlar, komünistler, Yahudiler geldiği için biz bu hallere düşmedik, biz Allah’ın ipini bıraktığımız için, vahdetten uzaklaştığımız, istişareyi ve şûrayı, ilmi-irfanı, cihadı ve şeriatı terk ettiğimiz için bu hallere düştük.. Şunu itiraf edelim, biz zalimlerden olduk.. Şimdi tevbe zamanıdır..
O zaman yapmamız gereken şey belli. Biz kendi hakkımızdaki hükmü değiştirmedikçe, Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecektir. Allah(cc), cahil ve zalim bir topluluğa hidayet nasib etmez.
Selâm ve dua ile..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahman Dilipak Arşivi