Engin Ardıç

Engin Ardıç

Salıverdi!

Salıverdi!

Dolores İbarruri'yi bildiniz mi? "La Pasionaria" namıyla maruftur, "tutkuların kadını"...
İspanyol komünistlerinin önde gelenlerindendir ve hatta onların simgesidir.
İç savaş sırasında Madrid radyosunda yaptığı konuşmaları ünlüdür. Hani Nâzım Hikmet, o sıralar yazdığı bir şiirinde "o sesi duymak bir saadettir, anama küfür etse bile" demişti...
Cerbezeli kadındı, bizim eskilerin "zabit karı" dediklerinden. (Önceki hafta yitirdiğimiz Jorge Semprun'a sorun da anlatsın, "parti çizgisinden saptı" diye onu partiden attırmıştı... İyi ki de öyle olmuş, çünkü Semprun bunun üzerine yazar olmaya karar vermiş!)
İç savaşta yenilince bütün politbüro üyeleri gibi Sovyetler Birliği'ne kaçtı. Moskova'da sürgün olarak kırk yıl kadar yaşadı, bir oğlunu da Stalingrad cephesinde şehit verdi.
Franco'nun ölümünden sonra İspanya'ya döndü, başta kral olmak üzere dost düşman herkesten saygı gördü ve vatanında öldü.
İşte bu kadın 1936 seçimlerinde ne yapmıştı, bilir misiniz?
İspanya Cumhuriyeti'nde 16 Şubat 1936 seçimleri... İspanya beş yıldır cumhuriyet... Biz de cumhuriyetiz ama bizde tek parti diktası var. Orada seçimleri Halk Cephesi kazandı. İbarruri de İKP milletvekili seçildi. (Bundan sonra ilk serbest seçim de taa 1977 yılında yapılacaktır ha...)
Daha mazbatasını almadan Oviedo hapisanesine koştu.
Orada, 1934 yılında ünlü Asturias ayaklanmasına katıldıkları için yatan tutuklular ve hükümlüler vardı...
Hapisane müdürü Dolores'i görünce kaçacak delik aramış, çünkü tutuklulara çok kötü davrandığı bilinirmiş... Bulmuşlar getirmişler.
Dolores demiş ki, "bizim arkadaşları hemen serbest bırakacaksın, hemen şimdi..."
Müdür kem küm etmiş, "iyi ama senyora, mahkeme kararı..." falan.
"Bana bak senyor," demiş Dolores, "seçimi biz kazandık, bizim seçim bildirgemizde de bütün siyasi tutukluların serbest bırakılmaları vardı, demek ki bizi seçen halk bunu istiyor, onaylıyor, dolayısıyla senin elin onları hemen şimdi bırakır, tamam mı?"
"Yetki, metki..." demiş müdür.
"Bana bak," demiş Dolores, "ben milletvekiliyim, bundan güzel yetki mi olur?"
"Ne hakla..." falan demiş hapisane müdürü. "Bu yönde bir emir almadım..."
"Ben milletvekiliyim, emri doğrudan ben veriyorum!" demiş Dolores... "Dünyayı başına yıkarım, ver şu hücrelerin anahtarlarını!"
Eşek gibi vermiş müdür de anahtarları. Dolores kapıları kendi elleriyle açmış.
Kimse de sorgu sual etmemiş, edememiş.
Üstelik o tutuklular öyle milletvekili falan da seçilmiş değillermiş!
İspanya'da da demokrasi varmış, bizde de var.
Oranınki çok kısa sürmüş, beş yıl. Bizimki maşallah altmış beş yıllık, ara sıra "kesintileri" saymazsanız. Orada bir kesildi mi maşallah kırk yıl gidiyor, bizim faşistler neyse ki çabuk bırakıyorlar, en fazla iki yılda.
Yoksa öyle bir düzen kurup gidiyorlar ki aslında gitmiş gibi yapıyorlar, gitmiyorlar mı?
Bizde milletvekili seçiliyorsun, gene çıkamıyorsun.
İşin güzel yanı da şu: Faşistlikten yatıyorsun ama solcu olduğunu ileri süren bir partiden seçiliyorsun!
Ne demişti Atatürk? "Biz İspanya'ya benzemeyiz" mi demişti?
Yok canım, tam öyle dememişti, ben uydurdum azıcık.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Engin Ardıç Arşivi