Hüseyin Gülerce

Hüseyin Gülerce

Kâbe: Muhabbet çekim alanı...

Kâbe: Muhabbet çekim alanı...

bir yolculuktan sonra Mekke'ye vardık.


Mekke, Efendimiz'in doğup büyüdüğü, kendisine peygamberlik verildiği şehir. Hz. Adem, yeryüzüne burada inmiş. Burada 70 peygamberin kabrinin bulunduğu söyleniyor. Ve Hz. Adem'in ilk yaptığı bina Kâbe burada. Allah'ın muhabbeti bu binaya dolmuş gibi. Ve tavaf. Umre için de, hac için de Kâbe'nin etrafında 7 defa dönmeniz gerekiyor. Her dönüşte, Kâbe'nin bir köşesinde bulunan ve cennetten geldiği söylenen Hacerü'l-esved taşını "Bismillah Allahüekber" diyerek selamlamanız gerekiyor.

Tavaf'la ilgili düşüncelerimi sonraya bırakarak, tıpkı Medine'de olduğu gibi Mekke'de de ilk defa öğrendiğim iki hususu söyleyeyim. 30 yıldır Mekke'de bulunan Dr. Necati Öztürk Bey'le tanıştık. Meğer Hacerü'l-esved taşının asıl rengi dıştan görünen ve siyaha yakın renk değilmiş. İnsanlar onu öpe öpe rengi değişmiş. Kâbe içinde kalan renginin, beyaza yakın pembe olduğunu görenlerin olduğunu söyledi. İkincisi, Kâbe'nin 7-8 metre yakınından, zamanında bir dere akıyormuş. Kâbe'de ibadet ederken müşriklerin Efendimiz'in (sas) başına deve işkembesi geçirdiğini biliyoruz. O derenin kenarında kurban edilen develerden birinin işkembesi olabileceğini söyledi.

Kâbe, kendisine bakanları daha ilk görüşte çok etkileyen bir yapı. Bakınca bir dört duvar, fakat onda ne varsa, o ne hikmetse sizi cezbediyor. Hani "ilk görüşte âşık oldum" denilir ya, öyle bir şey. Gözlerinizi alamıyorsunuz, bakmaya doyamıyorsunuz. Tavaf'ta, bayramlarda hediyelerle sevindirilen çocukların duygusunu yaşıyorum. Ayaklarım adeta yerden kesiliyor, mutluluktan uçacak gibi oluyorum. Etrafımdaki herkes öyle. Hepsinin yüzünde aynı tebessüm, aynı mutluluk, aynı kendinden geçme hali. Nasıl demir tozları magnetik alana girdiğinde mıknatısın kutuplarına doğru çekilmeye başlarsa, Kâbe de sizi öylesine çekiyor. Onda bir "muhabbet çekim alanı" var. Kâbe ile gökler ötesi arasında mutlaka bir rabıta olmalı. Bir dört duvar, başka türlü sizi böyle sarıp sarmalayamaz. Nasıl güneş, bir ısı kaynağı ise Kâbe de, bir muhabbet kaynağı. Nasıl güneşin sıcaklığı çok yüksek olduğu için ısısı dünyamıza kadar geliyorsa, Kâbe'de de muhabbetin ateşi öyle yoğun, öyle yüksek ki durmadan yüreğinizi ısıtıyor. Sen Allah'ı sevmiş, O'nun, davetine icabet etmiş, buralara gelmiş, O'nun misafiri olmuşsun. "Sen Allah'ı sevende, Allah seni sevmez mi?" O sevdiğinde gönlünü bir hoş etmez mi? Sen de teşekkür için, şükür için, bu dünyada en pahalı şey için, yani O'nun rızasını kazanmak için, O'nun yolunda koşmaz mısın? Her fedakârlığı yapmaz mısın?

O zaman O'nun muhabbeti ile ısınan bu yürek burada, Kâbe'nin yanında kalamaz. Muhabbeti, insan sevgisine maya yapıp dünyaları kucaklamalı. Çünkü bu dünyanın mayası da sevgi. Sevgi ise en büyük kuvvet, gönüllere girmenin, orada kalıcı olmanın tek yolu. Sevginin yenemeyeceği hiçbir şey yok.

İnsanlığın aradığı da bugün gerçek sevgi. Karşılıksız sevgi. Beklentilere, hırslara kapalı sevgi. Sevgi varsa, her insan için, "bunu da Allah yarattı" diyebilirsin, gönlünde herkes için bir yer açabilirsin. Sineni, meteorları eriten atmosfer gibi yapabilirsin, gönlünü muhabbet atmosferine döndürebilirsin. Kabalıkların, yanlış anlamaların, önyargıların acılarını, hüzünlerini orada eritebilirsin. Bütün olumsuzluklara rağmen bir üslup kahramanı olabilir, muhabbetin sıcaklığını "anlamazlar, düzelmezler" diyenlere de duyurabilirsin...

Şimdi bu güzel beldeden, maneviyattan ayrılıp memlekete dönmek var. Karşılıklı sevgi ve saygının noksanlığından doğan, yok yere birbirimizle uğraştığımız bir ortama dönüyoruz. Daha bir hoşgörüyle, daha bir insan sevgisiyle...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Gülerce Arşivi