Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Ve şimdi dönüş zamanıdır

Ve şimdi dönüş zamanıdır

Umre yolculuğumuz bitti. İzmir’den Diyarbakır’a, Elaziz’e, Adana’dan Trabzon’a yaklaşık 300 kişi, 14 gündür kutsal topraklardaydık..
Yeni dostluklar, yeni duygular, kalabalıklar arasında yalnız başına dolaşan insanların zaman içinde yolculuğu..
Ve şimdi kendi zamanımıza ve kendi dünyamıza dönüş için valizimizi topluyoruz..
Bana kalırsa asıl mücadele şimdi başlıyor. Dönüş yolculuğunda hurma ve zemzemden başka bir şey getirmeyenler için fazla bir umut yok aslında..
Mekke’ye gelip amel defterini sildirdiklerini düşünenlerin bekledikleri şeyin gerçek olması döndükten sonraki amellerine bağlı.
Hep yazıyorum ve söylüyorum; Hz. Ali zamanında Mekke’de yaşayıp cehenneme gitmek, Stalin zamanında Moskova’da yaşayıp cennete gitmek mümkün.. Eğer Mekke’de Hz. Ali aleyhine fitne tezgahlayanlardansak gideceğimiz yer belli, ama mesela Şeyh Şamil’seniz siz, yine yeriniz belli.
Ebu Eyyüb el Ensari, cennetin kapısını Bizans surları önünde buldu.
Hz. İbrahim Azer’in yurdunda doğdu, Hz. Musa Firavun’un sarayında büyüdü. Ama, mesela Hz. Lut’un karısı, Hz. Nuh’un oğlu peygamber ocağında sapıttı.
Doğduğumuz anne-babayı, zamanı, toprağı biz seçmedik, derimizin rengi ve cinsiyetimiz de bizim irademizin eseri değil..
Buranın en güzel yanı ırkçılık belasından insan kendini daha uzak hissediyor.. Ama şeytan burada da boş durmuyor, mezhepçilik yaptırıyor, başka şeyler yaptırıyor.. Şeytan yine bir yolunu buluyor..
Safa ile Merve arasında gider gelir gibi, aslında yaşadığımız yerle mukaddes toprakların arasında sürekli gidip gelmeliyiz. Kur’an’la donanmalı, sonra bu donanımımızı hayata dönüştürmeli, yeniden Kur’an’a yönelmeliyiz.. Bir sarkaç gibi gidip gelmeli beynimiz, yüreğimiz, bedenimiz..
Hep Mekke’de, Medine’de yaşamak değil, Kur’an ışığını, vahyolduğu topraklarda kuşanıp, onu yeryüzüne taşımalıyız..
Bugün mukaddes topraklar büyük ölçüde kan, gözyaşı ve zulümle gölgelenmiş durumda.. Mekke, Medine, Kudüs.. Biliyorsunuz, Anadolu toprakları ile Mezopotamya topraklarının bir bölümü de, Mik’ad alanı gibi, “Arz-ı Mevud” kapsama alanı içinde.. Kerbela da öyle.. Şam’da, Bağdat’ta, Urfa havalisinde yaşananları anlatmaya gerek var mı?
Yeryüzünde hak ve adaletin savunulmasından, barışın inşa ve ihyasından sorumlu olanların yurtları, kan ve gözyaşı içinde,
Gırtlağımıza kadar zulme battık..
Biz zalimlerden olduk.. Şimdi tevbe etme zamanıdır.
Safları sıklaştırma zamanıdır..
İlim ve hikmetle donanma zamanıdır.
Allah cahil ve zalim bir kavme hidayet nasib etmez.. Biz kendi hakkımızdaki hükmü değiştirmedikçe, Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecektir..
Sonuçta, aklımız kadar iman edecek ve aklımız kadar amel işleyeceğiz. Onun için aklen ve ahlaken gelişmek zorundayız..
Mekke bizi değiştirmeyecek, biz kendi kendimizi değiştireceğiz. Mekke, bize kendimizi gösteren bir ayna..
Yoksa Ebu Cehil de burada yaşamıyor muydu?
Namaz kılmak bizi değiştirmiyorsa, “vay o namaz kılanların haline ki” diye başlayan ayetteki anlam üzerinde düşünmemiz gerek.
Peki ya hac ve umre bizi değiştirmiyorsa, oruç bizi değiştirmiyorsa ne olacak?
Biz hep bizimle ilgili şartların değişmesini bekliyoruz, daha iyi bir hal üzere olmak için dua ediyoruz, oysa Allah (cc) bizim, bunun için kendimizi değiştirmemizi istiyor.. Asıl değişmesi gereken biziz. Kur’an’a ve Resul’ün sünnetine göre kendimizi dönüştürmek zorundayız..
Şimdi büyük değişim için yeni bir süreç başlıyor.. Haydi öyleyse.
Bu seyahatte birlikte olduğumuz kardeşleri ve ailelerini tebrik ediyor, selam ve saygılar sunuyor, helallik diliyorum.
Selam ve dua ile..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahman Dilipak Arşivi