Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Bu yargı mı bağımsız... Bu yargı mı tarafsız?

Bu yargı mı bağımsız... Bu yargı mı tarafsız?

Her zaman derim ya; "keriz"in bol olduğu bir ülkede "kriz"ler hiç bitmez... Alın işte; bu defa da "yargı krizi" ile karşı karşıyayız... Evet, gündemdeki yeni tartışmanın konusu Yargıtay Başkanlar Kurulu tarafından yayınlanan "siyasi" bildiri... Dünkü gazetelerde "Yargıya yargıç baskısı... Hükümet'e ültimatom!.. Meclis'e kafa tutma!" olarak yorumlanan bildiride, en çok "yargı bağımsızlığının hazmedilemediği"nden, "yürütmeye yandaş bir yargı oluşturma"ya çalışıldığından, "tarafsız yargı"ya baskı yapıldığından filan dem vuruluyordu... Pek üzerinde durulmadı ama, şu soru benim kafamı hep kurcalamıştır: Yargıtay Başkanlar Kurulu'nun iddia ettiği gibi; yargı gerçekten "tarafsız" ve "bağımsız" mıdır?.. Ya da; ne kadar "bağımsız", ne kadar "tarafsız"dır?.. "Taraf" ise, neden ve kimden taraftır?..

SEZER'İN İDEOLOJİK ATAMALARI!

Bu sorunun cevabını vermek için, biraz gerilere, şöyle "3 yıl öncesi"ne gidelim.
Yanılmıyorsam, 2004 Haziran'ının ortalarıydı... Süleyman Demirel üniversitesi'nde "rektör adayları"nı tesbit için seçim yapılmıştı.
üniversitede tam 226 öğretim üyesi, Prof.Dr. Harun Doğru için oy kullanmış ve demişti ki, "Bizim rektör adayımız Harun Doğru'dur!"
195 öğretim üyesi de;
"Bizim adayımız Prof.Dr. Remzi Karagüz'dür" demişlerdi.
Geri kalan "51 oy"un tercihi ise, Prof.Dr. Metin Lütfü Baydar'dan yana olmuştu.
Bu liste elbette YöK'e gitmişti.
YöK'ün 22 üyesi, listedeki "sıralama"da bir değişiklik yapıp, 195 oy alan Prof. Karagüz'ü 1. sıraya, 226 oy alan Prof. Harun Doğru'yu da 2. sıraya atmışlardı!..
Ve tabiî; olması gerektiği gibi, 51 oy alan Prof. Baydar, 3. sırada kalmıştı.
Liste, bu haliyle Cumhurbaşkanlığı'na gönderilmişti.
Sonuç malûm!..
A.N. Sezer; "226 öğretim üyesi nereden bilecek?.. Ben bu işi daha iyi bilirim!.. YöK'ün 22 üyesinin tercihi de havagazı!.. Bir tercih yapılacaksa, en iyi tercihi ben yaparım!" deyip vermişti kararını:
"Süleyman Demirel üniversitesi Rektörlüğü için benim tercihim, 51 oy alan Prof.Dr. Metin Lütfü Baydar'dır!"
öyle de olmuştu... Prof. Harun Doğru 226 oy almasına rağmen "rektör" olarak atanmamış, sadece ve sadece 51 oy alan Prof. Baydar, Süleyman Demirel üniversitesi Rektörü olmuştu!..
Peki, bu "atama"yı yaparken, "Sezer'in kıstası" neydi?.. "Hukuk" mu, "adalet" mi, "hakkaniyet" veya "kabiliyet" mi?..
Hayır, hiçbiri değil!..
Sezer; bu atamada ne "öğretim üyelerinin tercihi"ni esas almıştı, ne de hukuk ve adaleti!..
Sezer'in tavrı, "tamamen ideolojik"ti!..
Evet, sırf "ideolojik" sebeplerle; Süleyman Demirel üniversitesi Rektörlüğü'ne, seçimlerde 226 oyla birinci olan Prof.Dr. Harun Doğru yerine, 51 oyla üçüncü olan Prof.Dr. Metin Lütfü Baydar'ı atamıştı... Aynı Sezer; Gazi üniversitesi'nde yapılan seçimde de; 1064 oyla birinci olan Prof.Dr. Rıza Ayhan yerine 366 oyla ikinci olan Prof.Dr. Kadri Yamaç'ı atamıştı... Cumhuriyet, Erciyes, Fırat ve Trakya üniversiteleri rektörlüklerine de seçimlerde ikinci olan adayları seçmişti...

O üYENİN KöYü, CHP'NİN KALESİ!

Sezer'in atamalarındaki "ideolojik" kıstas, sadece üniversiteler yani "rektör"lerle sınırlı değil!..
Sezer, "Anayasa Mahkemesi üyeleri"ni ve "HSYK üyeleri"ni seçerken de "ideolojik" davranmıştır!..
Buyrun, iki örnek:
Geçenlerde Ali İhsan Karahasanoğlu kardeşimin de yazdığı gibi; A.N. Sezer'in Anayasa Mahkemesi'ne atadığı "bayan üye"lerden birinin "doğduğu köy"de, "CHP'ye yüzde 95 oy" çıkmış, iyi mi?..
Düşünebiliyor musunuz;
Türkiye genelinde yüzde 20 oy alan CHP, o köyde yüzde 95 oy alıyor!..
Türkiye genelinde yüzde 47 oy alan AK Parti, "Anayasa Mahkemesi üyemiz"in köyünde, sadece ve sadece yüzde 4 oy alıyor, iyi mi?..
Peki, bu bir “tesadüf”(!) müdür?..
Yani, A.N. Sezer, “Anayasa Mahkemesi’ne üye” seçerken; “o köyden AK Parti’ye yüzde 4, CHP’ye yüzde 95 oy çıkacağını” acaba hiç bilmiyor muydu?..
Bal gibi biliyordu... Bayan üyenin o köyden olmasını, “özellikle” tercih etti...
çünkü o köy, “kökten CHP’li” idi... Dolayısıyla, o köyden çıkan biri, “sol ideoloji”ye yamuk yapmazdı!..
Geçelim... Hayır, geçmeden önce soralım... Bu yargı mı “bağımsız”dır, bu yargı mı “tarafsız”dır?!?..

BİLDİRİNİN ZAMANLAMASI İLGİNç!

Şimdi de, bir başka “Anayasa Mahkemesi üyesi”ne geçelim... Hani Tenis Kulübü’nde Turhan çömez’le görüşen Osman Paksüt vardı ya, ona geçelim...
Ama, ona geçmeden önce, Yargıtay Başkanlar Kurulu tarafından yayınlanan bildirinin “zamanlama”sına dikkat çekelim...
Sizce de enteresan değil mi;
Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt, Tenis Kulübü’nde “AK Parti muhalifi” Turhan çömez ve 3 gazeteci ile görüşüyor!..
Turhan çömez, ertesi gün “Anamuhalefet lideri” Deniz Baykal ile buluşuyor!
“Paksüt-çömez buluşması”na tanık olan gazetecilerden Emin çölaşan; bir gün sonra Paksüt’ün eşi Ferda Paksüt’ü ziyaret ediyor!..
Ve... çarşamba günü, “bildiri” yayınlanıyor!..

CHP’Lİ BABANIN OĞLU!

Bu “ilginç zamanlama”ya dikkat çektikten sonra, gelelim “olayın odağındaki” isme...
Evet, Ali Osman Paksüt’e!..
Malûm, Ali Osman Paksüt de; A.N. Sezer tarafından atananlardan!.. Kendisi, Helsinki Büyükelçisi iken, Sezer tarafından 21 Temmuz 2005’te Anayasa Mahkemesi üyeliğine atanmış!..
Peki, kimdir Ali Osman Paksüt?
“Emin Paksüt’ün oğlu!”
Peki Emin Paksüt kimdir?..
İstiklâl Mahkemeleri’nin kasap başkanı ve şefinin bir işaretiyle nice mazlumları darağacına göndermesiyle ünlü Ali çetinkaya’nın, nam-ı diğer Kel Ali’nin damadı!..
Herhalde biliyorsunuz;
“üç Ali”lerin, yani Kel Ali’nin, Kılıç Ali’nin ve Necip Ali’nin tepesinde bulunduğu İstiklâl Mahkemeleri, kararlarını şöyle verirlerdi:
"Sanığın idamına..
Şahitlerin bilâhere dinlenmesine!!!"
Bu bilgiyi aktarırken; Ali Osman Paksüt'ün de "Kel Ali" geleneğini devam ettirip, "Sanığın idamına, şahitlerin bilahere dinlenmesine!" şeklinde karar vereceğini elbette iddia etmiyorum!..
Ama, merak da etmiyor değilim; A.N. Sezer'in atadığı bütün isimler özellikle mi "CHP kökenli"dir, yoksa "tesadüfen"(!) mi onları seçmiştir!?!
Şu hale bakın;
Atadığı "rektör"lerin çoğu, "CHP sempatizanı"dır!.. "Anayasa Mahkemesi üyeliği"ne atadığı bayan üyenin köyü, "kökten CHP"lidir!..
Türkiye’de 50-60 bin köy dururken, gitmiş “CHP’nin kalesi” olan bir köyde doğan bayanı Anayasa Mahkemesi üyeliğine atamıştır.
Ali Osman Paksüt'ün babası Emin Paksüt de, '61 Anayasası'nı hazırlayan Kurucu Meclis'e "CHP kontenjanından" seçilmiş...
Emin Paksüt, aynı zamanda Anayasa Komisyonu Başkanvekili de olan "etkili bir CHP'li" imiş iyi mi?!?

TüRK MİLLETİ CHP'Lİ Mİ?

Şimdi sorarım size;
Bu A.N. Sezer, bula bula hep CHP'lileri mi bulmuş Allah aşkına?!?
Bir RP'li, bir MHP'li, bir DYP'li veya bir AK Partili yok mudur bu ülkede?..
Yok mudur ki, hep "CHP'lileri" doldurmuş "devletin kilit noktaları"na?..
Ortada böyle bir "üniversite" olacak, ortada böyle bir "yargı" olacak ve ben onların "bağımsız"lığına, "özerk"liğine, "objektif"liğine ve "tarafsız"lığına inanacağım, öyle mi?!?
Gel de inan!..
"Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyeleri"nin büyük çoğunluğunu kim seçti?..
Ahmet Necdet Sezer!..
Yargıtay üyelerini kim seçti?..
Sezer'in seçtiği HSYK!.
Hadi söyleyin şimdi;
"Tarafsız" olan ,"bağımsız" olan yargı bu mudur?..
Bu nasıl "tarafsız"lıktır, bu nasıl "bağımsızlık"tır ve bu nasıl "Türk milleti adına" karar vermektir ki; Sezer'in seçtiği "yargıç"ların çoğu "CHP kökenli"dir?..
Hele söyleyin bana;
Bu yargıçlar, gerçekten de "Türk milleti adına" mı karar veriyor, yoksa "CHP adına" mı?!?..
Daha ne diyeyim;
Deniz Baykal'ın kaleminden çıkmış bir "CHP bildirisi"ni andıran "Yargıtay Başkanlar Kurulu bildirisi"ndeki ifadelere bakın, ne dediğimi anlarsınız!..
Yargı "bağımsız"mış, yargı "tarafsız"mış!..
Yersen!!!
----------------
YARGI SALTANATI!

Avrupa Parlamentosu'nun Türkiye Raportörü Ria Oomen-Ruijten; adeta, daha ne "baskısı"ndan, daha ne "bağımsızlığa müdahale"sinden şikâyet ediyorsunuz dercesine; biraz da "ironik" dille, "Yargıtay Başkanlar Kurulu'nun yayınladığı bildiri, Yargıtay'ın ne kadar bağımsız, ne kadar tarafsız olduğunun en açık örneğidir" demiş ve eklemiş: "Ben, başsavcıların Türkiye'deki kadar özgür olduğu bir başka ülke tanımıyorum!"
Gerçekten de "bağımsız"dır bizim hakim ve savcılarımız!.. Meselâ, 28 Şubat sürecinde "Askerden brifing" alırken de "bağımsız"dı!.. Sabih Kanadoğlu'nun gündeme getirdiği "367 saçmalığı" yönünde karar verirken de "bağımsız"dı!.. Deniz Baykal; "Ya 367, ya çatışma" dediğinde de son derece "tarafsız"dı!..
çok doğru!.. Böylesine "tarafsız"(!), böylesine "bağımsız" bir yargı, dünyanın hiçbir ülkesinde yok!..
çünkü, Türkiye'deki "yargı saltanatı"nın bir eşi dünyada yok!..
Evet; Cumhuriyet'le birlikte "Padişahların saltanatı"(!) yıkıldı ama "yargının saltanatı" devam ediyor!..


Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi