H.Celal Güzel

H.Celal Güzel

Jüristokratik bir bildiri

Jüristokratik bir bildiri

Yargıtay Başkanlar Kurulu Bildirisi’nde savunulan ana ilkelerin doğruluğu konusunda bir tereddütümüz yok. Hele, Bildiri’nin şu son cümlelerini aynen benimsiyoruz: “Ancak asla unutulmamalıdır ki; insanlık tarihi, böylesi güdümlü bir yargı ile varlığını sürdürebilen, bireyini güvenli ve mutlu edebilen ve uygarlık yarışında başarılı olabilen hiçbir millet ve devlete tanıklık etmemiştir. Yüce Türk Ulusu ise bağımsızlığı ve etkinliği eksiksiz bir Yargı Erkine her zaman layık olmuştur.”
Aynı şekilde, Bildiri’nin şu ilk cümlesine de katılmamak mümkün değil; “Demokratik, lâik ve sosyal hukuk devleti idealinin, yüceltmeyeceği kişi ve kurum yoktur.”
***
Bunlar doğrudur da, Bildiri’nin şikâyet ettiği, son ‘bir yıla yakın süreçte Yargı Erki’ne yönelik sistemli saldırılar’ başta olmak üzere beş sayfalık iddiaların, ne yazık ki hiçbirine iştirak etmiyoruz.
Evvelâ şunu belirtelim ki, ‘yargının tarafsızlığına ve bağımsızlığına’ samimiyetle inanıyoruz. Türkiye’de, bizce de yargı tarafsız ve bağımsız değildir.
Lâkin, yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını ele alırken, meseleyi sadece millet tarafından seçilmiş yasama ve yürütme organlarını eleştirerek değerlendirmek yanıltıcı olur. Türkiye’de, bugüne kadar yargı bağımsızlığı, merkez sağ iktidarların yargıya müdahalesi cümlesinde tartışılmıştır. Bu tartışmanın aslı, 1950 öncesi tek parti uygulamasındaki ‘kuvvetler birliği’ ve ideolojik devlet anlayışı neticesinde yargıya müdahaleye uzanır. özellikle 1961 Anayasası’ndan sonra, siyasî iktidarların yargıya müdahalesi konusunda tek örnek gösterilemez.
Yargı bağımsızlığına müdahale denilince, hemen Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nda Adalet Bakanı ile Müsteşarı’nın üyeliği ileri sürülür. Aslında, birçok demokratik hukuk devletinde bulunan bu uygulamanın da kaldırılması düşünülebilir. Ancak, bu takdirde yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı sağlanabilecek midir?
***
Türkiye’de ‘güdümlü bir yargı’nın bulunduğu doğrudur. Lâkin bu güdümlülük, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun terekküp tarzından ya da yargının eleştirilmesinden doğmamaktadır. Asıl sebep, ‘yargının siyasallaştırılması’ ve yetkisini aşarak ‘jüristokratik eğilimler’ içine girmesidir.
Yargıtay Başkanlar Kurulu’nun 28.09.2007 tarihli bildirisiyle, hazırlanan Yeni Anayasa Taslağı’nı eleştirmesini de haklı bulmuyoruz. Bu cümleden olarak ‘kuvvetler ayrılığı’nı ‘kuvvetlerin infiradı’na dönüştürüp jüristokratik egemenliği oligarşik şekilde devam ettirmenin doğruluğuna inanmıyoruz. Kaldı ki, Anayasanın ve kanunların hazırlanmasında yetkili organ yargı değil yasamadır.
Yargıtay Başkanlar Kurulu, bu bildirisiyle yetkisini aşarak siyasete müdahale etmekte, yasama ve yürütmeye karışmaktadır. Ayrıca, Anayasa’nın 138. maddesinden dem vuran Kurul Bildirisi, Anayasa’nın 10. ve 42. maddelerindeki değişiklik hakkındaki subjektif değer yargısıyla, bizzat 138. maddeyi ihlâl ederek AYM’yi etkileme gayretine girişmiştir.
Son Bildiri’nin üç sebebi olduğu anlaşılmaktadır: Birincisi, ‘Yargı Reformu Strateji Taslağı’nın Yargıtay’a gönderilmeden AB’ye verilmiş olmasıdır. İkincisi, Yargıtay Başsavcısı’nın iddianamesinin ve Anayasa Mahkemesi’nin önceki uygulamalarının eleştirilmesidir. Ancak, doğrudan ifade edilmese de, AK Parti’nin kapatılma dâvasında Anayasa Mahkemesi üzerinde baskı kurma çabası, Bildirinin perde arkasındaki asıl sebep olarak ortaya çıkmaktadır.
***
Yargının tarafsızlaşması ve bağımsızlaşması için önce yargı mensuplarının ‘özeleştiride’ bulunması lâzımdır. AYM Başkanı Haşim Kılıç’ın dediği gibi, ‘Yargıç, kendisine, anayasa ve yasalarla verilmiş görevler dışında misyon üstlenemez.’ Yargıtay Onursal Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk ne güzel söylemiş: ‘Yargıcın görevi vatan kurtarmak değil, hukuku uygulamaktır.’ Halbuki, Türkiye’deki yargı mensupları, tarafsızlığı bir yana bırakıp kendi peşin hükümlerine ve siyasî ideolojilerine göre davranmaktadır. Bu ise, yargı bağımsızlığının ve tarafsızlığının en büyük engelidir.
Yargıtay Başkanlar Kurulu’na soruyoruz: 28 Şubat Dönemi’nde Genelkurmay’daki irtica brifinglerinde yargıya direktif verilirken neredeydiniz? CHP’li Adalet Bakanı, partisinin kurultayında yargıyı kadrolaştırdığını açıkça ilân ederken niçin ses çıkarmadınız? Geçen yıl, Baykal,AYM üzerinde 138. maddeyi ihlâl ederek ‘çatışma çıkar’ tehdidinde bulunurken bildiri yayınlamak aklınıza gelmedi mi? Daha geçen gün, AYM üyesi Osman Paksüt, ‘Herkes ayrı bir mahkeme, çünkü bununla ilgili bir sıkıntı var içeride’ derken ne diye tepki göstermediniz?..
***
Sonuç olarak, bu bildiri, yargının ne derece siyasallaştığının ve arafsızlığını kaybettiğinin somut bir delilidir. Sadece bu örnek dahi âcilen bir yargı reformuna olan ihtiyacı göstermektedir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
H.Celal Güzel Arşivi