M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Bu Gidiş Nereye?

Bu Gidiş Nereye?

İslam dünyasının bugünkü kaotik, anarşik, perişan, param parça, yürekler acısı, vicdanları isyan ettirici durumdan kurtulması çok zordur. Gerçekten çok zordur.

İslam dünyası iliklerine kadar afyonlanmıştır.

Siyonistler, Haçlılar damarlarımıza kadar nüfuz etmiştir.

İslam dünyasında, bilhassa Türkiye'de dehşet verici bir yabancılaştırma eğitimi, propagandası, beyin yıkama seferberliği hüküm sürmektedir.

Asırlar boyunca İslam'ın bayraktarlığını yapmış Türkiye'nin haline bakalım:

* Hadsiz hesapsız hizbe, fırkaya, cemaate, parçaya, kliğe ayrılmışız.

* Ümmet olmaktan çıkmış sürüleşmişiz.

* Müslümanların 1924'ten bu yana bir İmam-ı Kebir'leri yok.

* Üniter bir hiyerarşileri yok.

* Kurtulmak için ciddî ve ortak bir plan ve programları yok.

* Müslümanlar o hale gelmişler ki, küçük çocuklarına özel din ve Kur'an dersi bile veremiyorlar.

* Ceza Kanununda zina suç olmaktan çıkartılmış.

* Deccalizmin, Süfyanizmin, Kezzabizmin, Tagutizmin ağır ve derin baskıları ve tabuları bünyemizi zehirlemiş.

* Kur'ana, Sünnete, icmâ-i ümmete zıt inançlar, fikirler, görüşler yaygın ve yoğun hale gelmiş.

* On milyonlarca Müslüman namazı terk etmiş, şehvetlerine uymuş.

* Müslümanların büyük kısmı yararlarına ve zararlarına olan şeyleri ayırt edemez hale gelmiş.

* İçki, kumar, uyuşturucu, egoistlik, merhametsizlik, hedonizm almış yürümüş.

* Bir İslam toplumunu tek başına yıkmaya yeten riba genel, normal, tabiî hale gelmiş.

* İslam evlerinin içine ahlaksızlık, faziletsizlik, fısk, fücur, günah, isyan, tuğyan, müstehcenlik lâğımları akıyor.

* Para en büyük değer olmuş.

* Nifak ve şikak galeyan halinde, İslam kardeşliği berhava olmuş.

* Müslümanlar arası sosyal adaleti, uhuvveti, şefkatin ve rıfkı sağlayan zekat müessesesi çökmüş.

* Müslümanlar kendi öz vatanlarında sömürge yerlisi, ikinci sınıf vatandaş, zenci ve parya durumuna düşmüş.

* İslam toplumunu ayakta tutan emr-i mâruf ve nehy-i münker farzı tâtil olmuş.

Büyük kötülüklerin, dehşetli felâketlerin hangi birini sayayım?

Şeriatın nice mübrem emrini, farzını, müekked sünnetleri eda etmeyenler, hattâ bazısı namaz bile kılmayanlar turistik ve lüks umre seyahatleri yapıyor.

Birbirlerini sevmedikçe hakkıyla iman etmiş sayılmayacak mü'minlerin bir kısmı birbirine düşmanlık ediyor.

Bazı ruhbanlar, din baronları erbab haline getirilmiş.

Din sömürüsü büyük bir sektör ve endüstri haline gelmiş.

Camiler boş, eğlence ve fısk u fücur mekanları lebâleb dolu.

Dünya, mal, altın, dolar, euro, lüks hayat sarhoşluğu genelleşmiş.

Şirk, küfür, nifak, fısk, fücur normal kabul edilir hale gelmiş.

Beyinsizlik almış yürümüş.

Tarihte benzeri görülmemiş bir irtidat (dinden çıkma) cereyanı başlamış.

Âhir zamanın küçük alâmetlerinin tamamı zuhur etmiş.

Irak'ta bir milyon Müslüman ölmüş.

Afganistan'da bir milyon Müslüman ölmüş.

Filistin kanlar içinde yerlerde sürünüyor.

Somali Müslümanları tarih boyunca görülmemiş bir açlık felaketiyle karşı karşıyaymış.

Suriye kanlar içinde.

Her yerde günah, nifak, fısk, fücur, isyan, tuğyan.

İçleri yangınlarla kavrulan Müslümanların ateşlerini söndürmek için camilere soğuk su cihazları konuldu ama namaza gelip içmiyorlar!

Müslümanların hali duman.

İmam'sız Müslümanlar.

Namazsız Müslümanlar.

Şeriatsız Müslümanlar.

Ümmetsiz Müslümanlar.

Nasihatsiz/öğütsüz kalmış Müslümanlar.

Âhir zaman fitneleri, yangınları, manevî zelzeleleri içinde piknik yapan Müslümanlar.

Ramazanlarda şenlik ve etkinlik yapan Müslümanlar.

Büyük ve küçük cihadı terk etmiş Müslümanlar.

Bunca yangın, felaket, afet, zelzele içinde yeni ictihadlar yapılıyor.

Kur'an Yahudileri İslam'a çağırmıyormuş...

Kur'an Hıristiyanları İslam'a çağırmıyormuş.

Şefaat yokmuş.

Azılı Farmason Afganî büyük bir öndermiş.

İslam'ı, Kur'anı, Resûlullahı inkâr, tekzib ve red eden Ehl-i Kitab da Cennetlikmiş.

Sadece İslam hak değilmiş, üç hak ibrahimî din varmış.

İslam dünyası ve onun bir parçası olan biz Türkiye Müslümanları bata çıka yaşarken saatin akrebi ve yelkovanı 12'ye yaklaşıyor. 2012'ye...

Bir takvimin bitişine doğru hızla yol alıyoruz.

Cep telefonlarımızla, piknik mangallarımızla, evimize lağımlar akıtan fitnevizyonlarımızla, faizli kredi kartlarımızla, lüks otomobillerimizle, hizip ve cemaat asabiyetlerimizle, zangır zangır haykıran hoparlörlerimizle, vakit namazlarında boş camilerimizle, lüks otomobillerimizle bir yere doğru ilerliyoruz. Perşembenin gelişi çarşambadan belli olurmuş... Bu gidiş nereye?

Seher vakitlerinde yüksek sesle ezanlar okunuyor. Şehir uyuyor. Leşler gibi uyuyor.

Tok Müslümanlar hazım çilesi ve mide ekşimesi çekiyor. Aç Müslümanlar kıvranıyor.

Müslüman müdür çatık kaşlı bir portrenin altında oturuyor.

Okullarda resmî ideoloji din gibi okutuluyor.

Müslümanlar teravih vaktinde kadın erkek karışık el çırparak Ramazan şenliği ve etkinliği yapıyor.

Evlere akan müstehcen yayın, fitne fesat, nifak şikak lağımları...

Her şey iyiye gidiyor yaygaraları.

Güle oynaya, bata çıka, düşe kalka, arada piknik yapa yapa, mangal yaka yaka, Ramazan şenlik ve etkinliklerinde kahkahalar ata ata...

Bir yere doğru gidiyoruz ama nereye?

Bu gidiş Mevla'ya mı, belaya mı?

* (İkinci yazı)
Tedbir Almak

Yıl 1938... Bir yıl sonra İkinci Dünya harbi patlak verecek, Avrupa allak bullak olacak, 1945'e kadar on milyonlarca insan ölecek, binlerce şehir harap olacak.

Yıl 1938... Savaş volkanının patlamasına bir sene var. İnsanlar henüz tedbir alabilir.

Neler yapılabilir? Savaş durdurulabilir mi? Hayır bunu kasd etmiyorum. Fert planında, aile planında tedbir alınabilir.

Yahudi olanlar, ABD'ye göçebilir.

Bir Fransız ailesi Cezayir'de veya başka bir denizaşırı Fransız vilayet veya sömürgesinde iş bulup oraya yerleşebilir.

Pek uzaklara gidemeseler bile, Fransa'nın içinde daha güvenli yerlere kayabilirler.

Herkes bunları yapabilir mi? Herkes yapamaz ama bazı kimseler ve aileler yapabilir.

Yapmayanlar tedbirsizlik etmiş olur.

Bu tedbirsizliği büyük acılar çekerek, bazen canlarını kaybederek ödemişlerdir.

Üçüncü Dünya savaşının arifesindeyiz. Kaç yıl kaldı?.. Bilemem.

Alabilen kendisi, ailesi, çoluk çocukları için tedbir alsın.

Sadece savaş için değil.

İstanbul civarında büyük bir zelzele olacak diyorlar. Buna karşı tedbir alınabilir mi? Bir miktar alınabilir sanıyorum.

Büyük zelzele olunca dev şehirde milyonlarca vatandaş sokaklara dökülecektir. İstanbul'da onları barındırmaya yetecek meydan, park, bahçe yoktur. Yüz binlerce (belki de milyonlarca) çadır nerelere kurulacaktır? Çadırlarda yaşayan milyonlarca insana nasıl su ve yemek verilecektir. Bunların WC ihtiyaçları nasıl karşılanacaktır?

Milyonlarca evsiz barksız, aşsız, on binlerce (belki de milyonlarca) yaralı vatandaş... Ölü sayısı ne olur acaba?..

Bunca ölüyü nerelere gömeceklerdir?

Burası Japonya değil, yağmacılar nasıl durdurulacaktır?

Safın biri şöyle diyebilir: "Büyük bir depremde ailemi otomobilime doldurur Edremit'teki yazlığıma giderim..."

Ya otomobilin enkaz altında kaldıysa?

Otomobil sağlam ama ya yollar tıkandıysa?

Çernobil nükleer santral kazasını unutmadık. Bulgaristan'daki, Ermenistan'daki külüstür ve miadı dolmuş santrallere bir şey olur ve rüzgarlar ölüm yüklü bulutları üzerimize doğru üflerse ne yapacağız?

"Sen amma da karamsarsın bir şey olmaz bir şey olmaz..." Doğru söylüyorsunuz, Japonya'da depremden ve tsunamiden sonra bir şey oldu mu? Her yer güllük gülistanlık!..

Biliyor musunuz, yurt dışına kaçma imkanları da çok kısıtlı... En iyisi yurt içinde oldukça güvenli sığınaklar bulmak.

Üç beş bin nüfuslu bir beldede barınacak bir ev... Bir senelik asgarî ihtiyacı karşılayacak yedek akçe...

Zelzelenin tam tarihi önceden tahmin edilemez ama bazı belirtilere dikkat edilebilir. Dikkatli, kalp gözü açık kimseler için karıncaların toplu halde yuvalarından çıkmaları bile bir haberdir.

Saksıdaki capcanlı çiçek birden bire soldu, yere serildi. Bu da bir haberdir...

Denizin rengi değişti, sahillerin suyu çekildi, zemini ısındı... Haber...

Biliyor musunuz, son Marmara depreminde bazı saatler sapıtmış ve acayip şekilde işlemiş, dönmüş...

Üçüncü Dünya savaşı patladı, Ortadoğu cehenneme döndü... Böyle korkunç bir tarihî hadisede İstanbul'da olmak başkadır, üç bin nüfuslu silik ve sönük bir ilçede olmak başkadır.

Silik, sönük, kör yerde bir miktar un, biraz pirinç, bulgur, makarna, konserve ile bir müddet hayatınızı idame ettirebilirsiniz.

Ah siz bilmiyorsunuz... Afganistan vaktiyle cennet gibi bir ülkeydi.

Benim yaşım müsait, hatırlıyorum. 1950'lerde Irak'ta krallık vardı. Vaktiyle Osmanlı ordusunda zabitlik yapmış Nuri Said Paşa başbakandı. Biraz imkanın varsa bin pervaneli bir uçağa, git Bağdad'a gez toz ye iç... Alabildiğine güvenlik... Ucuzluk... Kimsenin burnu kanamıyor. Şimdi öyle mi? Bir milyon insan ölmüş, dört milyon insan göç etmiş, fitne fesat ayyuka çıkmış...

Atatürk zamanında bazı dindar Türk aileleri Medine'ye göç etmiş. Şimdi edebilirsen et.

Yine en iyisi Türkiye'de bir melce, bir sığınak aramak ve bazı tedbirler almak.

Merhum Merzifonlu Kara Mustafa Paşa medresesinin kapısında bir kitabe var. İlk mısraı: "Kaza-i mübremi tedbir ile tağyir mi mümkün?"

Cenab-ı Hak yardımcımız olsun, biz yine elden geldiği kadar tedbirimizi alalım. Ba'de't-tedbir tevekkeltü 'al'Allah...Bu Gidiş Nereye?

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi