Süleyman Yaşar

Süleyman Yaşar

'Türkler zenginleşti payımızı alalım'

'Türkler zenginleşti payımızı alalım'

Dünyanın eski zenginleri faiz lobisini kullanarak kriz çığırtkanlığı yapıyor. Amaç Türkiye gibi ülkelerin son dokuz yıldaki kazanımlarını 'Bir güzel yemek'
Dünya ekonomisinin üretim yapısı son 10 yılda değişti. Gelişmekte olan ülkeler dünya üretiminin üçte birini yapıyordu. Şimdi bu denge ters yüz oldu ve gelişmekte olan ülkeler artık dünya üretiminin yarıdan fazlasını üretmeye başladı.
Zengin ülkelere gelince... Mesela fert başına milli gelir son on yılda İtalya'da artmadı. ABD'de 37 bin dolardan 47 bin dolara çıktı. Çin'de bin dolardan 4 bin sekiz yüz dolara fırladı. Hindistan'da 504 dolardan bin 520 dolara, Brezilya'da 3 bin 30 dolardan 10 bin 530 dolara, Türkiye'de 3 bin 492 dolardan 10 bin 624 dolara yükseldi. Gelir yükselince ne oldu? Böylece daha çok üreten ve fert başına geliri artan ülkelerin insanları daha çok tüketmeye başladı.
Dünya ekonomisindeki bu eğilim sürecek. Önümüzdeki dönemde de gelişmekte olan ülkelerin fert başına gelirleri eski zengin ülkelere göre daha hızlı artacak.
Küresel çaptaki bu değişime ilk dikkat çeken iktisatçı Angus Maddison oldu. Geçen yıl hayatını kaybeden ünlü iktisatçı, ileriye dönük tahminlerde bulunarak, 2003 ile 2030 arasında fert başına gelirin Çin ve Hindistan'da yılda ortalama yüzde 4.5, Türkiye ve Güney Kore'de % 2.5 artarken, ABD, Almanya, Fransa, İngiltere gibi eski zengin ülkelerde % 1.7 artacağını ileri sürmüştü. (*)
Dünya ekonomisiyle ilgili bu kısa açıklamayı niye yaptık dersiniz? Son günlerde bazıları, gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerinin aşırı ısındığını, böyle giderlerse, bu ülkelerin ekonomilerinin krize gireceğini ileri sürüyorlar. Dolayısıyla önlem olarak da faizleri artırarak talebi kısmalarını ve olası enflasyonu engellemelerini öneriyorlar. Oysa işin doğasına bakıldığında, dünya ekonomisinin farklı bir trende geçtiği, bundan sonra eski zenginler yerinde sayarken, gelişmekte olan ülkelerin hızla büyüyeceği ortaya çıkıyor. Dolayısıyla yeni durumu ısınma ve enflasyon korkusuyla açıklamak artık eski ve geçersiz bir söylem oluyor.
Peki bu eski söylemde niye ısrar ediliyor ve bu söylem kimin işine geliyor? Bu eski söylem eski zenginlerin işine geliyor. Yeni zenginleşen ülkeleri "aman fazla tüketmeyin, batarsınız" diye korkutup onların büyümesini engellemeye ve kendi hegemonyalarını devam ettirmeye çalışıyorlar.
Eski zenginlerin emrinden hâlâ kurtulamamış olan IMF, Dünya Bankası ve para vererek yönlendirdikleri "derecelendirme şirketleri" de işte böyle bir ortamda, gelişmekte olan ülkelere "faizleri artırın" önerisini getiriyorlar. "Fazla tüketmeyin, ısınıyorsunuz" korkusunu yayıyorlar. Böylece eski zengin ülkeler, bunalıma girmiş ekonomilerini kurtarıyorlar. Bol bol para basıyorlar ve bu paraları gelişmekte olan ülkelere götürüp yüksek faiz ortamında kolay ve büyük kazanç elde etmeye çalışıyorlar.
Bu oyun son dönemde özellikle Türkiye üzerinde oynanıyor. Faiz lobisinin yerli ve yabancı basındaki sözcüleri, sürekli Merkez Bankası'na faizleri artırması için baskı yapıyor. Merkez Bankası ise faizleri yükseltmek yerine munzam karşılıkları artırıp mevduat vadelerini uzatıyor. Türkiye'ye sıcak para getirmek kârlı olmaktan çıkınca da, faiz lobisi harekete geçiyor ve Merkez Bankası'nı suçlamalar başlıyor. Merkez'in alışılmış politikalardan saptığını ileri sürüyorlar.
Oysa Merkez doğru olanı yapıyor. Sıcak paraya dur diyerek kolay para kazanmaya son veriyor. Böylece ihracata rekabet gücü kazandırıp, ülke içinde üretimi teşvik ediyor. Ama gelin görün ki bu defa IMF ve kredi derecelendirme kuruluşları atağa kalkıyor ve üst üste açıklamalar yaparak Türkiye'de kaotik bir ortam yaratmaya çalışıyorlar. Mesela IMF temsilcisi Türkiye ekonomisinin kırılgan olduğunu söylüyor. Buna itiraz edilince, bu defa "ben öyle söylemedim, yanlış tercüme edilmiş" diyerek düzeltme yapıyor.
Peki Türkiye için ne diyor, ne düşünüyor? Türkiye ekonomisine nasıl bakıyor? Bunu açıklamıyor. Derecelendirme kuruluşları da aynı çizgide yürüyor. Genel seçimlerden önce, "Türkiye'nin not artışı için seçim sonuçlarını bekleyelim. Şu anda siyasi belirsizlik var" diyenler, AK Parti yüzde elli oyla tekrar seçilip "siyasi belirlilik" tescil edilince, bu defa "ama sizin cari açığınız büyük" diye yan çiziyorlar. Bir ay önce cari açık büyük değil miydi, onlar da IMF gibi sus pus oluyorlar.
Anlayacağınız Türkiye'den kolay para kazanmaya alışmış yüksek faiz lobisi yurtiçinden ve yurtdışından çeşitli kanallarla baskı yaparak eski düzenin devamı için çırpınıyor. Cari açık riski iddialarına karşı, "Türkiye'de devletin açığı yok. Cari açık özel sektöre ait. Özel sektör dünyanın her yerinde riskini yönetir. Nitekim Türkiye'de de yönetiyor" cevabı verilince, bu defa da, "ama sizde terör var" diyorlar. Oysa en yüksek notu verdikleri ülkelerde terör, Türkiye'nin iki üç katı fazla yaşanıyor. Kredi notu en yüksek olan İsrail'de, nedense derecelendirme kuruluşları açısından terör riski hiç yok. Kısacası içerden ve dışarıdan faiz lobisi, "Türkler son 9 yılda çok para kazandı. Merkez Bankası'nda 100 milyar dolar biriktirdiler. Biz bunu bir güzel yiyelim" arzusundalar. Son çıkartılan 'kriz geliyor' endişesi de bu tespitimizi doğruluyor.
Şunu da hatırlatalım... CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu da seçim propagandalarında, "Merkez Bankası'nda çok döviz var. İktidara gelince onları harcayacağım" diyerek, rezervlere göz koyduğunu açıkça söylemişti. Demek ki Kılıçdaroğlu boşuna konuşmamış. Anlaşılan faiz lobisi ona kadar uzanmış. Geçmişte de Turgut Özal'ın biriktirdiklerini SHP-DYP Koalisyonu bitirmişti. Faiz lobisinin Türkiye halkının Merkez'deki rezervlerine el koyma teşebbüslerine karşı çok dikkatli olmak ve lobinin oyununu bozmak gerekiyor.
(*) Angus Maddison, Contours of The World Economy, I- 2030, Essays in Macro-Economic History,Oxford 2007

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Süleyman Yaşar Arşivi