Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Ben geldim, sizin için iyi olmadı

Ben geldim, sizin için iyi olmadı

Ben yokken, “sansürün kaldırılışının bilmem kaçıncı yıldönümü kutlamaları” yapılmış.

Hep de benim olmadığım zamanlara denk geliyor bu gülünç orta oyunu.

Konu bayatladı ama yazmazsam çatlarım:

Mesleğimizin “cemiyeti” bir gece düzenlemiş.

Birileri konuşmuş... Mesleğimizin “büyüklerinden” olan birileri...

Demiş ki: “Sansür ve baskı kalkmadı, işte gördüğünüz gibi tüm hızıyla devam ediyor...” Sonra da, Ergenekon soruşturmasına verip veriştirmiş...

Kemal Bey de konuşmuş.

Eksik kalır mı?

Paralel laflar etmiş Kemal Bey de... “Sansür sürüyor, sansürsüz bir Türkiye diliyorum” buyurmuş. Dönüp bir hükümete, bir Recep Bey’e, bir Ergenekon savcılarına çakmış.

Sonra “basın özgürlüğü ödülü” törenine geçilmiş.

Bu yılki ödül, normal zamanlarda “basın özgürlüğü” adına ne yaptıklarını çok merak ettiğimiz iki “basın emekçisi” arasında paylaştırılmış: Ahmet Şık ve Ercan İpekçi.

İzinde olmasaydım, “Gazeteciler Cemiyeti’nin basın özgürlüğü tutkusu neden Ergenekon söz konusu olunca depreşiyor?” diye sorardım.

Şu konuyu da aydınlatmalarını isterdim:

Her yıl toplanıp, “zalim Sultan Abdülhamit” sansürünü lanetliyorsunuz, içinde “sansür” ve “istibdat” geçen çok parlak cümleler kuruyorsunuz, sırasında eylem koyuyorsunuz, sırasında yürüyüşler düzenliyorsunuz, ödüller veriyorsunuz, körler sağırlar birbirinizi ağırlıyorsunuz, yetinmiyorsunuz Sultan Abdülhamit’le özdeşleştirdiğiniz bilumum sağ siyasetçilere verip veriştiriyorsunuz, aferin çok iyi ediyorsunuz da, neden “Takrir-i Sükûn”la ilgili bir cümleniz yok?

Susturulan gazeteci mi arıyorsunuz?

İşte İstiklal Mahkemesi’nin susturdukları... Ahmet Emin Yalman’ından Hüseyin Cahit Yalçın’ına, Velid Ebüzziya’sından Eşref Edip’ine...

“Biz ettik...” diye yalvarmaları karşılığında kellelerini kurtarabilmişlerdi.

Neden oraya yönelik biri itiraz geliştirmiyorsunuz?

Sultan Abdülhamit çok zalimdi. Anladık... “Burun” ve “Yıldız” diyenleri içeri tıkıyordu, pek müstebitti.

Peki, 1908’den sonraki özgürlükler ortamını (!) sağlayanlar pek mi matahtılar? Neden Hasan Fehmi ve Ahmet Samim’in katillerini vali tayin edenlere bir çift sözünüz yok?

İttihatçı oldukları, “kutsal devlet” adına tetik düşürdükleri için mi?

Kel Ali niçin yok “eleştirdikleriniz” arasında?

İsmini bir parka verecek kadar önemsediğiniz (lafın bu kısmı Kemal Bey’edir) Kel Ali’niz salkım salkım adam sallandırıyordu, “benim” diyen gazetecinin üzerine jandarma salıp temyizsiz mahkemesinde yargılıyordu.

Neden o cinayetleri görmüyorsunuz?

Her ağzınızı açışta, “Tahkikat Komisyonu”, “Menderes zulmü” diye geveliyorsunuz da, “daha ağır sansür nasıl olur?” dedirtecek Tedbirler Kanunu’nu niçin dert etmiyorsunuz?

Basın özgürlüğüne acayip düşkünsünüz...

Peki, 28 Şubat’ta neden sustunuz?

Kaç gazetecinin kalemi elinden alındı... Kaçı andıçlandı... Kaçı terör örgütlerine hedef gösterildi...

Sadece “susmakla” kalmadınız...

Bir de “darbenin tedvirine” memur yazıldınız. Utanmadınız. Kameramanlarınızla, karargâhtan torpilli Ankara temsilcilerinizle, “Paşa Başkanı hizaya soktu” diye manşet atan yayın müdürlerinizle, “Paşam, daha ne duruyorsunuz, şartlar olgunlaşmadı mı?” diyen köşe yazarlarınızla...

Diyorum ki, Sultan Abdülhamit’e odaklanmaktan çıkıp, biraz da bu konuları ele alsanız...

Kemal Bey’e de hatırlatsanız, “Tarihin en büyük sansür yaptırımı partinize aittir” diye.

Belki utanır.

Belki siz de “24 Temmuz basın bayramı” saçmalığından kurtulup, daha sahih alanlarda “basın özgürlükçülüğü” oynarsınız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi