Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Hey Allah’ım

Hey Allah’ım

Hastayım... “Vijdan” yapmıyorum, hakikaten hastayım...

Sırtta başlayıp, zaman zaman vücuda yayılan ağrılarla boğuşuyorum. Eski tadım yok.

Bu halimle bir de Tuna Kiremitçi’ye laf anlatacağım.

Hadi hayırlısı...

Daha doğrusu, Hey Allah’ım...

Birazdan canını sıkacağım için peşinen söyleyeyim, “sanatçı” kimliğini bu polemiklerden ayrı tutuyorum... Romanlarını beğenirsiniz beğenmezsiniz, saygıdeğer bir iş yapıyor bence. “Üreten insana” saygı duymak lazım... Ciddiyim.

İnsanlığını da seviyorum. Düşmanı çoktur, bilirim, ama iyi bir insandır. En zor zamanımda acımı paylaştı, gönderdiği şık “başsağlığı mesajıyla” içimi serinletti. Minnettarım ve müteşekkirim.

Böyle başlayınca da yüklenemiyor insan...

Neyse, işimizi yapacağız...

Buyurmuş ki Kelebek yazarı Tuna Kiremitçi, “Star yazarı Ahmet Kekeç döktürmüş yine. Güya protesto iftarına yoksullarla dayanışmaya değil, ‘Müslüman dövmeye’ gitmişiz. Malum, milleti aydınlara karşı kışkırtmak isteyenlerin klasik taktiği, aydınları ‘din düşmanı’ ilan etmektir. Tıpkı Mustafa Kemal ve arkadaşlarını ‘din düşmanı’ ilan eden Ahmet Anzavur gibi... Aziz Nesin ve arkadaşlarını Madımak Oteli’nde kıstıranlar gibi...”

Bende kredisi olmasaydı, en azından, “terbiyesizlik yapma Tuna” diye mukabelede bulunurdum.

Bu tür kapışmalarda sıkça görüldüğü üzere, kolay yolu seçip “Mustafa Kemal ve arkadaşlarını” yardıma çağırdığı ve işi ideolojik izzet-i nefs meselesi haline getirdiği için de “yazıklar olsun sana” derdim.

Kim demiş, “bütün kaleleri” düştü diye...

Mustafa Kemal (ve “Kemalizm”) adam dövmek için, hâlâ en kullanışlı araç.

İşine bir ölçek Madımak katarsın...

Ki, Madımak’ın utancını ömür boyu yafta olarak boynunda taşısın.

Bir ölçek “silah arkadaşları” verirsin. Kendisini iyice “hain” hissedebilsin...

Biraz Sevr, biraz Kuva-yı İnzibatiye, biraz Aznavur...

Ki, ideolojik olarak soluğu kesilsin.

Bu mudur senin sanatçı tahayyülünün varacağı nokta Tuna?

Birincisi benim güzel kardeşim, “Müslüman” ifadesini kullanmadım.

Bu konuda sabıkalı bir beyanın sahibi olduğun ve insanları belli bir din aidiyetine yerleştirerek “işini bitirme” yolunu seçtiğin, bu tutumunu sürdüreceğini tahmin ettiğim için “dindar” nitelemesini seçtim.

İkincisi, Madımak’ı ben yakmadım.

Üçüncüsü, kimseyi “din düşmanı” ilan etmedim.

Dinin sahibi ben değilim. Kimlerin din dairesinde yar alıp almayacağına ben karar vermiyorum.

Dördüncüsü de şu olsun:

Diyormuşum ki, “Velinimetimiz olan muhafazakâr burjuvaziyi fazla sorgulama, yoksa günah bizden gider...”

Ben böyle bir şey demiyorum ama sen sorgula...

Bakalım ne çıkaracaksın...

Bir “burjuvazi eleştirisi” peşindeysen, kullandığın yöntemi gözden geçirmen gerekecek. Yok, “Yoksul dindarlarla dayanışma fotoğrafı vermek istiyorum” diyorsan, aynı yoksul dindarların özgürlüklerine de sahip çıkman gerekirdi. Ki, daha önce hiçbir “dayanışma fotoğrafında” göremedik seni.

Bırak onu bunu da, Kemal Tahir okuyarak nasıl “ulusalcı” olunuyor, sen bize onu anlat.

Hatta, “görüşünü” temellendir.

Kaynatma...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi