Türkiye’de artık hiçbir şey bir adamın iki dudağı arasında değil! Çok zaman aldı belki. Çok acılar çektik. Mahpus damlarında yattık, işkenceler gördük, haksızlıklar, yalanlar, asılsız suçlamalar karşısında çoğu kez boynumuz bükük kaldı ama o “ne yani asmayıp da besleyelim mi!” kafası sahneden, bir daha dönmemek üzere geri çekildi.

Genelkurmay eski Başkanı Işık Koşaner’e ait olduğu öne sürülen ses kayıtlarına bir bakar mısınız? Örneğin, Balyoz davasıyla ilgili sözleri gerçekten dehşet verici. “Balyoz’la ilgili tüm malzemeleri imha etmiştik. Günahı, vebali Birinci Ordu’da. NAMERDE MALZEME VERDİK!” Işık Koşaner Bey’in namert olarak nitelendirdiği öne sürülenler kim? Sen, ben, o. Biz, siz, onlar! Gazetecilere söylediği öne sürülenlerse dehşet verici: “Haber için analarını satarlar!” Vay be! Davulla zurnayla halay çekerek, horon teperek, bayrak sallayıp türküler çığırarak evlatlarımızı sana teslim ediyoruz sense onlara, itini gezdiriyor, evini boyatıyorsun”, bir nebzecik olsun eğitim vermeden dağlara sürüyorsun! Alnından vurup, “Vah vah şehit oldu” diyorsun! Neyse, bu rezilliklerin listesini Cuma günkü STAR’da, Mustafa Kartoğlu’nun nefis yazısında, ayrıntılarıyla okuyabilirsiniz.

Efendiler, artık gün özeleştiri günüdür! Türkiye’de ne siyasette, ne toplumsal yaşantımızda, ne de iş hayatımızda bir türlü alışamadığımız “Bu ülke benim için ne yapabilir değil ben bu ülke için ne yapabilirim?” sorusunu sormaya başlamamız gerek.

Az daha unutuyordum. Arkadaşlar, şu ünlü 35. madde var ya? Hani Cumhuriyeti koruma ve kollama görevi? Ha o da çöpe atılacak. Bu ülkenin oylarıyla seçilenler, onlar cumhuriyetin ne zaman ve hangi koşullarda korunup kollanacağına karar verecek. Size emredecek, siz de görevinizi eksiksiz yerine getireceksiniz. Siz karar merci değilsiniz! Siz devlet memurusunuz, rütbeniz ne olursa olsun! Seçilmişse bu milletin vekaletnamesiyle ülkeyi yönetmekle yükümlü. Yani, siz seçilmişin buyruğundasınız, seçilmiş sizden emir almaz, siz ondan emir alırsınız. Alışın artık bu gerçeğe!



Sayın Mehmet Ali Aydınlar’a açık mektup

Keşke Fenerbahçe’ye Başkan olsaydınız. Beyefendi kişiliğiniz, nazik, sakin duruşunuz, şerefli ve haysiyetli geçmişiniz bu çirkefin içinde çırpınmanıza neden oluyor. İnanın birçok kişi buna gerçekten üzülüyor. Siz, siz olduğunuz için bu üzüntümüz. Bu tür pisliklerin üstesinden ancak masaya yumruğunu vurup “Kesin zevzekliği! Yıkılın karşımdan!” demeye alışık olanlar gelebilirdi. Ama böylesi bir davranış biçimi sizin yapınızda yok. Karıncayı bile incitmemek ilkesine, gönlünüzden taşan Fenerbahçe sevgisi de eklenince bunalım batağına battıkça battınız. Şikeye karıştığı öne sürülen kulüpleri, ta Temmuz ayında, savcılık gözaltıları başladığında, Avrupa’ya gitmekten alıkoysaydınız buralara gelmezdik. Ama bunun için de nezaketi, terbiyeyi, Fenerbahçe tutkunuzu gemleyecektiniz efendim.

Mehmet Ali Beyefendi, UEFA’nın Avrupa’da, şike nedeniyle oynatmadığı Fenerbahçe’yi, Ali Koç Bey’in de isteği doğrultusunda Bank Asya Ligi’ne gönderin. Takımının yarısını yitirmiş, gelirleri çok büyük ölçüde erimiş sarı lacivertlilere de çok büyük iyilik etmiş olursunuz. Bu bir yılda Fener toparlanır, yeniden Süper Lige döner ve eskisinden de güçlü olarak yoluna devam eder. Kendi stadının dışında, çıktığı her sahada o futbolculara, kendini bilmez nice terbiyesizin neler söyleyeceğini, nice zevzeğin neler yazacağını düşünebiliyor musunuz? Tekrar ediyorum, eğer gerçekten Ali Koç başkanlığında Fenerbahçe, Bank Asya Ligi’nin yolunu tutmak istiyorsa, engel olmayın. Bugün geldiğimiz aşamada, bu, Fenerbahçe Kulübü’ne yapacağınız en büyük iyilik olacaktır. Dahası şikeye bulaştığı öne sürülen, yöneticisi, teknik direktörü, futbolcusu tutuklu kulüplerle ilgili karar almanızda da size yardımcı olacaktır. Saygılarımla...