M. Emin Parlaktürk

M. Emin Parlaktürk

Mezarlık Ziyaretleri

Mezarlık Ziyaretleri

Ölmüşlere rahmet dilemek, bir duadır.
Dua etmek ise, Müslümanların görevi.
Zira, “Dua edin, duanıza icabet edeyim” ayeti, bir Allah buyruğudur.
Müslümanlar, her şeyi Allah’tan talep eder ve beklerler.
Hem kendileri için dua ederler, hem mümin kardeşleri için.
Hem diriler için dua ederler, hem ölüler için.
Rasülullah efendimizin kabir ziyaretlerindeki duası meşhurdur.
Hadis kaynaklarında geçen ibarelerde Peygamberimiz kabristana selam verdikten sonra:
“Nes’elullahe li ve lekümül âfiyeh” yani “Allah’tan kendim için ve sizler için afiyet istiyorum” derdi.
Afiyet nedir?
Her türlü bela ve musibetlerden salim olmak, azap ve cezadan emniyette kalmak, sıhhat, sulh ve sükûn içinde olmak, iyi ve salih olmak...
Ölmüşlere “afiyet” dilemek; onların ahiret azabından emin olmaları için Allah’tan talepte bulunmak demektir.
Arife günü ve Bayram günlerinde yaptığımız kabir ziyaretlerinde ölmüşlerimize hep bu şekilde dualar ettik.
Allah’ın af ve mağfiretine nail olmaları için talepte bulunduk.
Hepsine birden “Allah rahmet eylesin” dedik.
Peki, bu duaları kabristana gitmeden yapamaz mıyız?
Elbette yaparız, buna mani bir durum yok!
O halde neden mezarlıklara gidiyoruz?
Peygamberimizin diliyle bunun cevabı bellidir:
“Ölümü hatırlamak ve ibret almak için”
Çünkü, ölüm; insan için en büyük ibret, en müessir derstir.
İnsanlar, mezarlıklara gidecek, orada gördüklerini bütün hücrelerinde hissedip bir gün kedisinin de buraya geleceğini düşünecektir.
Bir mezarlığın kapısında yazılı şu cümle ne kadar manidardır:
“Bir gün mutlaka bizim misafirimiz olacaksınız!”
Bundan kaçış yok!
Bu yüzden kabristan ziyaretleri, ölülerden çok, diriler için daha çok gereklidir.
Ölüler için duayı her yerde yapabilirsiniz.
Onlar adına hayır hasenatta bulunabilirsiniz.
Yaptığınız salih amelleri onlara bağışlayabilirsiniz.
Bunlar için illa da mezarlığa gitmek gerekmez.
Asıl, diri olanların mezarlığa gitmesi, oradaki ölüleri ziyaret etmesi ruhlarda derin izler bırakır.
Dünyanın gelip geçici olduğu gerçeğini, onlara bir daha hatırlatır.
Ölüme hazırlık yapmanın ve ahirete azık hazırlamanın gerekliliğini yeniden öğretir.
Ancak, mezarlık ziyaretlerinde ve cenaze definlerinde insanlardan bazılarının bu espriden uzak tavır ve hareketler sergilediklerine şahit oluyoruz maalesef.
Mezarlıklarda, kabir âdâbına aykırı fiiller, iş-seyahat ve ticaret sohbetleri, siyasi dedikodular, mâlâyâni sözler, yüksek sesle konuşmalar, gülüşmeler, gafil ve cahilce hareketler hiç eksik değil!
Öyle ki, bu insanlar sanki kabristanda değil, alış-veriş ya da eğlence merkezindeler!
Adeta, tek taraflı bir görev ifa etmek için oraya gelmişler, birkaç kürek toprak atmış, taziye yapıp gitmiş oluyorlar!
Açıkçası “ölen ölür, kalan sağlar bizimdir” havasındalar!
Kendilerine dönük bir ibret, bir ders, bir tefekkür, bir silkinme ve bir uyanış içinde hiç görülmüyorlar!
Sanki, sadece ölünün duaya ihtiyacı var da, kendilerinin duaya ihtiyacı yokmuş gibi davranıyorlar!
Oysa, Peygamber Efendimiz, önce kendisi, sonra da ölenler için Allah’tan “afiyet” talebinde bulunuyor, hem diriye hem ölüye dua ediyor.
Başka bir hadis-i şerifte de şöyle buyuruyor:
“Ağızlarınızın tadını kaçıran ölümü çokça hatırlayın!”
Mezarlıkta bile, ölüm ve sonrasından gaflette olanlar, acaba öldüklerinde mi uyanacaklar?
Aslolan ölmeden önce uyanabilmek değil mi?..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M. Emin Parlaktürk Arşivi