M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Bir Cuma Namazında

Bir Cuma Namazında

Yaz mevsimindeyiz. Havalar sıcak. Büyük ve tarihî bir camiye gidiyorum. Cemaate bakıyorum. Yüzde doksanı takkesiz. Yüzde ellisi kısa kollu tişört giymiş. Birinin tişörtünün üzerinde İngilizce yazılar var. Cemaatin bir kısmı çok kötü ve zevksiz giyimli.

Yakınımdaki biri, hutbe okunurken durmadan cep telefonuna bakıyor. Herhalde telefonkolik. Başka biri mesajları okuyor, mesaj atıyor.

Arkada iki genç bütün hutbe boyunca vır vır zır zır konuştular. Çenesi düşükler. Bunlara kim edeb erkan öğretecek? Ben değil, dövebilirler...

Birkaç kişi köpek oturuşuyla oturmuş.

Minberdeki hocaya bakıyorum. Diyanet'in açık renk, yakası ve kol kenarları sırmalı yeni moda cüppeleri ne kadar zevksiz ve uyduruk.

Eyvah eyvah eyvah!.. Bu hafta da minberden para yardımı yapılması istendi. Ya Rabbi!.. Resûlullah Efendimizin (Salat ve selam olsun ona) makamı nelere alet ediliyor.

Caminin hoparlörleri ayarsız ve bozuk. Mihrapta üç dört mikrofon var. Ses kolonları rasgele yerleştirilmiş, akustik bozulmuş, ses kirliliği var. Şu meretlerin sesini biraz kıssalar olmaz mı?

Okunan hutbe içimi açmadı.

Din, iman, Şeriat elden gitmiş, biz teferruatla uğraşıyoruz.

Üç dindar edebiyat profesörü gelip bilirkişi sıfatıyla bu hutbeyi dinleseler acaba 10 üzerinden ne not verirlerdi? Bence üç veya dört...

Farz namaz başladı. Önümdeki Müslüman secde esnasında ayağının parmaklarının alt tarafından bir kısmını (kıvırarak) yere değdirmedi. Secdesi olmadı. Secde olmayınca namaz da olmaz.

Ahir zuhur namazını hasırların üzerinde kılmak için dışarıya çıktım. Keşke çıkmasaymışım. Ana kapının önüne kırık dökük bir masa koymuşlar, yüksek sesle yardım yardım yardım diye avaz avaz bağırıyorlar hiç durmadan dinlenmeden. Zaten huzurum yok, namazı nasıl kıldım bilmiyorum.

Maalesef, nâdir istisnalar dışında namazlarda ve camilerde huzur, huşu, hudu, sekinet, vakar, doğru dürüst kılık kıyafet, imame kalmadı.

Bazı camilerin imamlarının ve müezzinlerinin sesleri ve kıraatleri güzel ama onları da şeytanî hoparlörler mahv ediyor.

Büyük camilerimizden birine turistler için İngilizce, Fransızca, Almanca uyarılar yazmışlar. İmla ve gramer hataları vardı, çok üzüldüm, öfkelendim. Yahu bir bilene sorun bari.

Camilerdeki uyduruk pilli saatler tam bir fâcia. Nice camide mihrabın iki yanına aynı saatten koymuşlar. Çinden gelme, yerinde onbeş liraya satılan şeyler. İnsan böyle ucuz, değersiz, işporta işi, rezil, iğrenç, pis pilli saatleri mukaddes caminin en görülecek yerine asmaktan hayâ eder. Medenî Müslümanlar böyle saatleri helâlarına bile asmaz!..

Neymiş, hayırmış. Olmaz olsun böyle hayır!

Tarihî camilerimizin çoğundaki kıymetli hüsn-i hat levhaları yok oldu, yok edildi. Bazısının çivileri duruyor. Bunları kimler çaldı, yok etti. Elleri kırılsın!

1950'li yıllarda Kısıklı camii şerifinde Osman efendi adında bir hatip vardı. O tarihte hoparlör yoktu, kısık sesle hutbe irad ederdi, dinleyen herkes ağlardı.

Şeyh Muzaffer Ozak da çok güzel ve tesirli hutbe okurdu. Ne kadar uzatsa bıkkınlık vermezdi.

Başka değerli hatipler, hocalar da vardı.

Cumalarda bazı camilerde ezan okunuyor, vaiz efendi beş on dakika konuşmaya devam ediyor. Böyle uzatmalı camilere gitmiyorum. Memur var, kış aylarında üniversite ve lise öğrencileri var, işçiler var, abdestini tutamayan yaşlılar var, bir an önce dükkanına dönmesi gereken esnaf var. Namazı geciktirmek, hutbeyi çok uzatmak, vakit kaybettirmek zulümdür. Peygamberimiz (Salat ve selam olsun ona) namazı uzatan bir imama kızmıştır.

Cami hizmetlerimizin, namaz kılışımızın, cemaatimizin ıslaha ihtiyacı var.

* (İkinci yazı)
Bütünden Kopmuş Parçalar

Bizim cemaatin işleri...

Bizim tarikat...

Bizim grup...

Bizimkiler...

Bizim fırka...

Bizim hizip...

Bizim klik...

Bizim özel ve has kardeşler...

Bizim kan grubumuz...

Neymiş bu işler?

Cemaat, tarikat (hangisiyse) o büyüsün, güçlensin, taraftarı çoğalsın, geliri parası bollansın, hep ondan bahsedilsin, hep onun reklamı yapılsın.

Bizimkiler memuriyetlere, makam ve mevkilere, başkanlıklara tâyin edilsin.

Bizim şanımız, şöhretimiz, itibarımız artsın.

Bizim başımız ululansın, ünü ufuklara ulaşsın.

Yahu be mübarekler İslam "parça" dini değil, "bütün" dinidir, bunu bilmiyor musunuz?

Kur'an, Sünnet, Şeriat ne diyor: Siz Müslümanlar hayırlı tek bir ümmetsiniz, iman eder, namazı kılar, emr-i mâruf ve nehy-i münker yaparsınız...

Siz hiç Ümmet demiyorsunuz, hep cemaat veya parça diyorsunuz.

Bir cemaatin, tarikatin, grubun, parçanın meşru olabilmesi için bütünü kabul etmesi, onun bir parçası olduğunu bilmesi, bütünü koruması, bütünle ilgili hizmet ve vazifesini görmesi, bütünün hiyeraşisi içindeki yerini bilmesi, bütüne zarar verecek şeylerden uzak durması gerekir.

İslam dini bütünden kopuk parçayı kabul etmez, hoş görmez.

Ezan okununca, bütün Müslümanlar (imamının kıldırdığı namaz sahih olan) bir camiye gideceklerdir.

Camide her tarikatten, cemaatten, hizip ve fırkadan Müslüman bulunacak ve saf tutacaktır.

Namaz bitince bunların hepsi ellerini açıp "Ya Rabbi bize dünyada ve ahirette iyilik ver" diye dua edeceklerdir.

Şu, bu, o cemaatler...

Nakşî, Kadirî, Rufâî, Mevlevî, Halvetî ve diğer bütün tarikat mensupları.

Hattâ tarikata karşı olanlar.

Nurcular.

Çeşit çeşit meşreblerdeki bütün Müslümanlar.

Bütünün bütün parçaları camide beraber olacaktır.

Hayatta beraber olacaktır.

Bir Nurcunun başına bir sıkıntı ve zulüm mü geldi, Nakşîler onun yardımına koşacaktır.

Bir Nakşî dara mı düştü, Nurcular ona yardım edecektir.

Muhterem Müslümanlar!... Mü'minleri kan gruplarına, cemaat, tarikat ve meşreb farklılıklarına göre ayırmak çok büyük bir bid'attir. Büyük bir vebali vardır.

Resûl-i Kibriya aleyhi ekmelüttahaya Efendimiz ne buyuruyor:

"Üç Müslüman bir yerde olsalar ve bunlar namazları ayrı ayrı kılsalar, şeytan onları istilâ eder (hükmü altına alır)."

Biz şu anda korkunç şekilde parçalanmış ve bölünmüşüz.

Ümmet birliği gitmiş, sürülere dönmüşüz.

Din sömürücüsü kurtlar cirit atıyor.

En önemli ve hayatî konularda bile aramızda ittifak ve vifak kalmamış.

Ümmet şuuru yok, parça asabiyeti ve militanlığı zirvede.

Üstünlükte takva esasını unutmuşuz, cemaat bağlılığını öne çıkartmışız.

Birileri bozuk ve sapık düzenin haram nimetlerine ve rantlarına saldırıyor.

Birtakım münafıklar ve mürâîler eşkıyalık ve haramilik yapıyor.

Müstehcen, hayâsız, edepsiz yayınlar ayyuka çıkmış...

Memlekete bir meyhane-i kübraya dönmüş...

Fuhuş zina, cinsel tahrik, çıplaklık almış yürümüş...

Halkın bir kısmı sıkıntı çekerken birtakım şımarık ve görgüsüz İslamcılar Nemrud'a ve Fir'avuna taş çıkartan ziyafetler ve eğlenceler içinde...

Lüks, israf, sefahat, gurur, kibir, beyinsizliğin her türlüsü.

Halkın büyük kısmı namazı terk etmiş şehvetlerine uymuş.

Bid'atçi sapık fırkalar türemiş, itikad bozuklukları vahim hale gelmiş.

Bozuk ve aykırı ilahiyatçılar ve naylon müctehidler din kültürü yetersiz halkın nicesini kandırıp aldatıyor.

Ahir zaman fitneleri toplumu kasıp kavuruyor.

Bunca felaket içinde birtakım cemaatçiler hahamlar, papazlarla çan sesleri içinde muhabbet yapıyor.

Ve bunca fitne fesat, nifak şikak, günah isyan içinde bazılarımız cemaat, tarikat, hizip, şuculuk, oculuk, buculuk taassubu sergiliyor.

Ümmet yetim ve garib kalmış.

Durumu Müslümanların dikkat nazarlarına sunarım.

(Söylemeye hacet yok, yukarıdaki tenkitler Ümmet'i kabul eden, Ümmet şuuruna sahip olan, Ümmet bütünlüğünü koruyan, bütünlük taslamayan, parça olduğunu bilen olumlu cemaatleri ve tarikatleri hedef almamaktadır.)

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi