İbrahim Karagül

İbrahim Karagül

Tahrir'de o çağrıyı yap, Gazze'ye git!

Tahrir'de o çağrıyı yap, Gazze'ye git!

İki çok önemli açıklama, son yirmi yılda, Türkiye, bölge ve dünyadaki güç kaymalarını, dramatik değişimleri çarpıcı biçimde ortaya koyar nitelikte. Bu sözler, dostların nasıl düşmanlara dönüştüğünü, asla kırılmaz sanılan ittifakların nasıl çöktüğünü, etrafımızda şaşkınlıkla izlediğimiz gelişmelerin aslında hangi ayrışmaların göstergeleri olduğunu öğretiyor bize. Bu esaslı değişimleri görmeden, gündelik gibi görünen manevraların, uygulanan politikaların arkasını doldurmamız, algılamamız ve tartışmamız mümkün de değildir.

Bir zamanlar dünyayı kendi ortaklıkları doğrusunda biçimlendirmeye girişenlerin, yeni bir Ortadoğu inşa etme projesi uygulayanların, sınırsız güç sarhoşluğu ile istedikleri düzenlemeyi yapabileceklerini yapanların, nasıl halsizleştiğini, çaresizleştiğini, güçten düştüğünü ve ayrıştığını izliyoruz.

Türkiye ile İsrail arasındaki ayrışma, işte bu derin değişimin tam merkezinde yer alıyor. İki ülkenin pozisyonundaki değişime göre bölgesel düzeyde yeni konumlanmalar, ayrışma ya da ittifaklar şekilleniyor. Bir önceki yazıda, İsrail'le yaşanan krizin sanıldığı gibi Mavi Marmara, Gazze saldırısı ya da özür meselesiyle sınırlı olmadığını belirtmiş, daha esaslı pozisyon olmaya işaret etmiştik. İsrail'den gelen iki açıklama da aslında buna işaret ediyor.

İsrail'de anamuhalefet lideri Tzipi Livni'nin; "Türkiye, ABD'nin İsrail'i artık bir değer değil, yük olarak gördüğünün farkına vardı. İsrail'in zayıflığı ve yalnızlığının kokusunu alan Türkiye bundan faydalanmak istiyor" diyerek, İsrail'in yalnızlaştığından dolayısıyla geleceğinin tehlikeye girdiğinden söz etmesi bu anlamda oldukça çarpıcı.

Derin bir yalnızlık, dışlanmışlık, kambur olarak görülme, dünyanın kendilerine gösterdiği sabrın sonuna gelinmesi İsrail yönetiminin içinde bulunduğu psikolojik çöküntünün de göstergesi. Livni'nin sözlerini sadece Netanyahu hükümetini hedef alan bir iç politik çıkış ya da kamuoyuna mesaj verme olarak algılamak, bu sözlerin anlamını kavrayamamak demektir. İsrail'in yeni durumu, pozisyonu, adeta tecrit edilmesinin tespiti anlamına geliyor bu sözler.

İkinci çok önemli bulduğumuz tespit, Jerusalem Post gazetesinden. Gazete; İsrailli diplomatların, Türkiye'nin, yaşanan gerginliği askeri çatışma düzeyine yükseltmesine NATO'nun engel olacağını iddia ediyor. Türkiye ittifak üyesi olduğu için, diğer üyelerin İsrail'e karşı Türkiye'yi "yumuşatacağı" beklentisi bu. NATO, kendi üyesi Türkiye için değil, üyesi olmayan ama bölgede yakın çalıştığı İsrail için bir güvence oluşturuyor anlamına da geliyor tabii.

NATO'nun İsrail'e karşı Türkiye'yi dizginlemesi, İsrail'in ABD için değer değil kambur oluşu ve en zayıf anının Türkiye tarafından kullanılması gibi tespitler, bundan sonra Türkiye-İsrail ilişkilerin seyri hakkında çok önemli işaretler veriyor.

İşte, dramatik değişim de bu. Neden mi?

1- NATO, dışarıdan gelecek tedbirlere karşı üyelerini koruma yükümlülüğünde, burada tersine bir durum söz konusu. Gerçekte olacak olan da bu, dolayısıyla Türkiye'nin bu durumu dikkate alması zorunludur.

2- İsrail, hâlâ ABD için sistem içinde bir güçtür. Ayrı bir devlet ya da stratejik ortak değil. Ama yine de, "malum çevreler dışında", İsrail şımarıklığından, sorumsuzluğundan rahatsızlık duyanların sayısı artıyor ve bu çevreler tedirginliklerini eskiye göre daha yüksek sesle ifade ediyor.

3- Bunların içinde en dramatik olanı şu: Türkiye ve İsrail, 1990-2000 arasında, bütün bölgeyi değiştirmeye, yeniden biçimlendirmeye yönelik bir ittifakın üyeleriydi. Türk-İsrail ekseni adıyla bilinen bu oluşumun içinde ABD ve İngiltere de vardı. Daha sonra Mısır ve Ürdün katıldı. Türkiye'de hükümet bile değiştiren bu yapı, silinip gitti. Eksen'in merkez iki ülkesi, İran, Irak ve Suriye'yi tasfiye etme projeleri yapıyordu. Şimdi bu iki ülke, bölgede birbirine zıt iki ayrı eksen oluşturuyor. Daha doğrusu, Türkiye İsrail'in alanını daraltıyor, defterden siliyor, ilişkileri tamamen koparma konusunda emin adımlar atıyor.

4- İki ülkenin bir adım sonrası 'soğuk savaş'tır. Bölgedeki değişim, yeni iktidar kadrolarının durumu bu resmin son halini gösterecek. Soğuk savaş artığı rejimler, liderler üzerinden oynanan oyunlar bitti. Yeni iktidar kadroların tavrı, Türkiye'nin de bölgenin de pozisyonu üzerinde etkili olacaktır.

5- Şu an en tartışmalı ülke Mısır. Bölgedeki "Arap olmayan ülkelerle ortaklık" stratejisi gereği İsrail'in ilk dostu İran'dı. Devrimde bu ülkeyi kaybetti. Sonraki dostu, ortağı Türkiye oldu. Şimdi Türkiye'yi de kaybetti. Hüsnü Mübarek döneminde bu ülke ile tam ortaklık kurdu. İki ülke istihbaratları ortak çalıştı. Gazze saldırısına Mübarek destek verdi. Şimdi o da gitti.

6- Türkiye-Mısır ilişkileri işte bu dönemde dikkat çekici hale geldi. İki ülke, bölgesel bir ortaklığın temellerini atabilir. Yeni Ortadoğu modelini oluşturabilir. Bu başarılabilirse, diğer ülkeler arkadan gelecektir. İşte bu noktada, İsrail'in elinden her şey alınmış olacaktır ve tam yalnızlığa mahkum edilecektir.

7- Başbakan Tayyip Erdoğan'ın 12 Eylül'deki Mısır ziyaretine böyle bakalım. Erdoğan'ın, Mısırlı yetkilileri de yanına alarak Gazze'yi ziyaret etmesi, bütün dünyada şok tesiri yapacaktır. Bölge halklarını ayağa kaldıracak, yeni Ortadoğu denklemi Gazze üzerinden oluşturulmuş olacaktır.

8- Erdoğan'ın Tahrir Meydanı'nda yapması beklenen konuşma, sadece Mısırlılara değil, bütün dünyaya, Ortadoğu halklarına yönelik olacaktır. Bu yönüyle, ABD Başkanı Barack Obama'nın, İslam dünyasına seslendiği ünlü Mısır konuşmasını gölgede bırakacak bir çağrı olacaktır.

9- Ve bu çağrı, yüz yıldır beklenen diriliş çağrısı olmalıdır!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İbrahim Karagül Arşivi