Abdulkadir Özkan

Abdulkadir Özkan

Büyüyoruz ama vatandaşın payına ne düşüyor?

Büyüyoruz ama vatandaşın payına ne düşüyor?

Başbakan Erdoğan'ın Mısır, Tunus ve Libya ziyaretinin estirdiği olumlu hava tüm medyayı kaplamış, Ortadoğu'nun Fatihi, İslam Dünyası'nın halifesi gibi sıfatların verildiği bir ortamda "Büyüyoruz ama vatandaşın payına ne düşüyor?" başlığı atmaktaki maksadım pişmiş aşa su katmak değil. Zaten rüzgarın böylesine estiği ya da estirildiği bir ortamda pişmiş aşa su katmak mümkün değil. Ancak, bu gelişmelerin heyecanına kapılarak bir takım gerçeklerin görülemiyor olmasına dikkat çekmek istiyorum. Yani sana olayların görünen güzel yüzüne bakıp aşık olmak, ileride muhtemel hayal kırıklıklarına yol açabilir. Şahısların hayal kırıklığı sadece kendilerini ilgilendirir ama toplumların hayal kırıklığının telafisi sanıldığı kadar kolay olmaz. Hemen belirteyim ki bunu yaparken bazı olayların aleyhimize tezahür etmesini ya da ileride edecek olmasını peşin olarak bir takım dış güçlerin üzerine atmak gibi de bir niyetim de yok. Elbette ülkemiz üzerinde hesapları olan ülkeler ve güçlerin kendilerine göre hesapları olacaktır, bundan dolayı o ülkeleri suçlamanın da anlamı yoktur. Ancak, bunları daha işin başında görebilmek ise muhtemel zararları en aza indirmek bakımından önemlidir.

Çünkü, bir takım odaklar, emperyalist ülkeler uzun vadeli hesap ve planları gereği bazı ülkelere ve liderlere açık hesap açabilirler. Yani bir rüzgar estirerek olayların öncüsü konumuna itebilirler. Bunu da babalarının hayrına yapmazlar, ileride kazanacaklarının bir avansı olarak verirler. Yakın tarihimiz bizlere öğretilen resmi tarih dışında yeniden değerlendirmeye tabi tutulduğunda ne demek istediğim kolay anlaşılacaktır. Bu milletin geçmişi ile bağlarının bir gecede kopartılması, mensubu olduğu medeniyetten kopartılarak Hristiyan dünyanın mensubu olduğu bir medeniyete monte edilmesi için adımlar atılmasının nasıl temin edildiği üzerinde bugünlerde yeniden düşünmekte yarar var. Elbette bir takım güçlerin ülkemize dönük hesap ve planları vardır diye yan gelip yatacak değiliz. Olayların öncüsü ve sürükleyicisi olmamız bize yakışır. Ancak, bir heyecan fırtınasına yakalanarak kendimizden geçmenin anlamı yoktur.

Başbakan Erdoğan'ın Mısır'da gördüğü ilgi bu ilginin Tunus ve Libya'ya yayılması İslam Dünyası'nın içinde bulunduğu üzüntü verici durumdan kurtuluşun anahtarı gibi görülmesi ve gösterilmesi elbette güzeldir. Ancak, ne oldu da birden bire hava değişti diye de düşünmek durumundayız.

Bu tespitin ardından büyüme rakamları üzerinde durmak istiyorum.

Büyümede Avrupa'da birinci, dünyada ikinciyiz. Elbette çok güzel bir gelişme. Bunun devamından da mutlu oluruz. Ancak, büyümeden vatandaşın payına ne düşüyor? Yani bu büyümeden en büyük payı kimler alıyor? Bir başka ifade ile toplum katmanları arasında büyümenin oluşturduğu gelir adil paylaşılıyor mu?

Bu soruya dünde 'evet' demek mümkün değildi bugün de değil. Dün olduğu gibi bugün de en büyük payı toplumun en zenin yüzde 20'lik bölümü alıyor. Bunu isterseniz rakamlarla ifade edelim. Hemen belirtelim ki vereceğimiz rakamlar bizim tahminimizden ibaret değil resmi rakamlar. Bu yılın ilk yarısındaki büyüme yüzde 10.2 gibi oldukça yüksek gerçekleşti. Ekonominin toplam hacmi l.2 trilyon liraya, kişi başına düşen milli gelir ise 10 bin 783 dolara ulaştı. Bunun anlamı geçen yıla göre herkesin gelirinde 815 dolarlık bir artış oldu.

Peki gerçekte bu sağlandı mı? Yoksa söz konusu artış toplumun belli bir kesimine mi aktı? Bu sorunun cevabını toplumu yüzde 20'lik dilimlere ayırıp bu dilimlere milli gelirden düşen payları gösterirsek sanıyorum vermiş oluruz.

Buna göre milli gelir şöyle paylaşılıyor:

Toplumun en fakir yüzde 20'lik bölümü milli gelirden 67.2 milyar TL, alırken ikinci yüzde 20; 123.7 milyar TL. Üçüncü yüzde 20; 181.4, Dördüncü yüzde 20; 258.3, En zengin yüzde 20 ise 571.9 milyar TL. pay alıyor.

Elbette bu arada en fakir ilk yüzde 20'lik kesimin büyük bir bölümün açlık seviyesinde, bir kısmının fakirlik seviyesinin altında gelire sahip olduğunu ve yardımlarla ayakta kalmaya çalıştıklarını söylemeye gerek yok. Büyüme oranı güzelde büyümeden toplumun tüm kesimlerine dağılımın geçmişte olduğu dengesizliği devam ediyor. Buna çözüm bulunmadan toplumsal barışı uzun süreli devam ettirmek zor olur. Kaldı ki böyle bir ortamda iç ve dış borç stokunun giderek artıyor oluşu, dövizdeki artış ve düşüşlerin ekonomiyi bir anda belirsizliğe ittiği, borsanın istendiği an yabancı sermaye sahipleri tarafından indirilip çıkartılabildiği de dikkate alınacak olursa ekonomik göstergelerin olumlu olması yeterli olmuyor. Böyle bir ortamda dışarıdan gelecek alkışlar ve iteklemeler insanımızı kandırmamalı, ihtiyatı elden bıraktırmamalıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdulkadir Özkan Arşivi