İbrahim Karagül

İbrahim Karagül

Bir 'uyanık' ve Akdeniz'de Türkiye-Avrupa çatışması

Bir 'uyanık' ve Akdeniz'de Türkiye-Avrupa çatışması

Türkiye'nin en büyük rakibi müttefikleridir. Hatta Türkiye için en büyük tehdidin kaynağı müttefikleridir. Yakın gelecekte, geleneksel ortaklarımızın Türkiye karşısında duvarlar öreceğini, onu içinde bulunduğu coğrafyada etkisizleştirmeye, silip atmaya yönelik derinlemesine uygulamalara girişeceğini açıkça ve iddialı bir şekilde söyleyebiliriz.

Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin, yanına İngiltere Başbakanı David Cameron'ı da alarak apar topar Libya'ya gitmesini "sürpriz ziyaret" diye sorgulayan Türk medyası, aslında birkaç yıldır Akdeniz ve Ortadoğu'da Türkiye ile "müttefikleri" arasında rekabetten bile öteye geçen nüfuz çatışmasını derinlemesine irdelemek ve anlamak zorundadır.

Şu an Akdeniz'deki en büyük gerilim Türkiye-İsrail gerilimi değil. İsrail ve Fransa'nın ortaklaşa oluşturduğu "yeni cephe" ile Türkiye arasındaki krizdir. Doğalgaz anlaşmaları, Akdeniz kaynaklarının işletilmesi ve Akdeniz-Ortadoğu'da yeni bir denetim haritasının oluşturulması konularında Türkiye ve müttefikleri keskin bir çatışmaya girmiş durumda.

Sarkozy'nin, Libya ziyareti aslında bir süredir devam ettiği "rol çalma" girişimlerinin sadece yeni bir örneğidir. Üstelik bu, diğerleri kadar şaşırtıcı da değil. Çünkü; Fransa, Birleşmiş Milletler kararı çıkar çıkmaz, hem de hava saldırılarına izin çıkmadan Libya'ya askeri harekat başlattı. Diğer Avrupa ülkeleri ve ABD arkasından geldi. Sonrasında da müdahale bir şekilde NATO'ya bırakıldı. Dolayısıyla Sarkozy, Libya'ya muzaffer lider olarak gidiyor. "Bu kadar iş yaptık, neden Türkiye'ye bırakalım" diyerek, Türkiye'nin Kuzey Afrika'ya açılımını sabote etmesi şaşırtıcı bir durum değil.

Daha saldırılar devam ederken Libya muhalefetinin Türkiye karşıtı açıklamalarını, Bingazi'de Fransız bayraklarıyla yapılan gösterileri ve Türkiye konsolosluğuna yönelik protesto eylemlerini de Fransa örgütlüyordu.

Ancak Sarkozy'nin "rol çalması" bu olayla sınırlı değil.

Türkiye; Suriye, Irak, Körfez İşbirliği Konseyi üyeleri, Ürdün, Kuzey Afrika ülkeleri ve Mısır'la derin bağlantılar kurarken, bölgesel etkisini artırırken, yeni bir aktör olarak hegemonyacıların hareket alanını daraltırken "Birileri Şah-Mat diyecek", "Oyun bozucular harekete geçecek", "Müttefikleri Türkiye'ye dur diyecek" başlıklarıyla bugün gelinen durumu çok önceden tartışmaya açtık. Şimdi bu oluyor. En yakın müttefiklerden İsrail karşıt cepheye geçerken, Fransa ve Almanya Türkiye'yi Avrupa Birliği'nden uzaklaştırmakla kalmıyor, Ortadoğu'dan da silip süpürmeye, yükselen etkisini kırmaya, bölgede Türkiye karşıtı ters rüzgarlar estirmeye çalışıyor.

"Arap Baharı" rüzgarıyla bu fırsatı yakaladılar. Türkiye'nin o güne kadar inşa ettiği her şeyi yıkmaya çalıştılar. Ama rejimler, liderler değişince Türkiye'nin etkisi daha da güçlenmeye başladı. Sanırım Sorkozy'yi çıldırtan da bu oluyor. Aynı ülkelerin Rum Kesimi, İsrail ve Yunanistan'la oluşturduğu "Yeni Akdeniz Ekseni" tamamen Türkiye karşıtı bir eksendir ve Türkiye'nin artan gücünü sınırlamayı amaçlamaktadır.

"Arap Baharı"ndan önce, Türkiye-Suriye model ortaklığını kırmak için de Sarkozy rol çalma uyanıklığını göstermişti. Türkiye'nin arabuluculuk rolünü üslenmeye çalışmış, bu tutumu Suriye engeline takılmıştı.

Türkiye, Suriye, Irak, İran'dan Körfez ülkelerine, Lübnan'a hatta Orta Afrika'ya kadar "Ortadoğu'nun 21. yüzyılı"nı başlatan cazibe merkezi oluşurken, entegrasyon projeleri hararetli tartışmalara neden olurken, Fransa öncülüğünde ülkeler bu "yeni düzeni" bozmak için düğmeye basmıştı. O günlerde "Türkiye'yi nasıl durduracaklar" sorusunun cevabını bulmaya yönelik tartışmalara öncelik veriyorduk.

Sadece İsrail'le "bozulan" ilişkilere saplanıp kalmamayı, müttefiklerimizin tutumlarındaki değişiklikleri dikkatle takip etmeyi önerdik. Özellikle Ortadoğu/Afrika'da derin sömürge geçmişi olan, enerjiden güvenliğe derin etkileri olan ülkelere dikkat çektik. Bu ülkelerin, "yeni durum" karşısında paniklediğini çünkü alanlarının daraldığını, eskisi gibi rahatça oyun kuramaz olduklarını vurguladık.

Önceleri Türkiye'nin barışa yönelik çabalarını destekliyor görünen bu ülkeler, zamanla oluşmaya yüz tutan güç ve zenginliğe ortak olma yarışına girdi. Süreç ilerledikçe ortaklığın yetmeyeceğini, pastadan paylarının hızla küçüldüğünü fark ettikçe endişelerini gözlememeye başladılar. "Türkiye Doğu'ya kayıyor, Batı'dan yüz çeviriyor, İslam dünyasına odaklanıyor" türü kısır değerlendirmelerle hem dünyada hem de Türkiye'de bir tür ideolojik tartışma başlatmak istediler. Bu da başarılı olmayınca açıktan Türkiye'nin karşısına geçtiler. İsrail ve Fransa'yı öne çıkararak, Türkiye'ye kenara itmeye odaklı bir süreç başlattılar. Şu anda bölgede bu çatışma yaşanıyor. Çatışmada rol üstlenmeye çalışan, öncü olmak isteyen ülke ise Fransa!

Artık Türkiye ve AB bu bölgede ortak değil, rakip iki güç olacaktı ve oluyor da. Sarkozy'nin İsrail'i yanına alarak rol çalmaya soyunması, basit bir uyanıklık zannedildi o günlerde. Şu anki Libya çıkışı da öyle değerlendiriliyor. Bu yanlış!

Sarkozy, AB lideri olarak Ortadoğu'da rol üsleniyor. Arkasında AB'yi, İsrail'i, Yunanistan'ı taşıyor. Türkiye'nin Basra Körfezi'nden Kuzey Afrika'ya uzanan kuşakta hızla yükselmesi, son olarak Mısır'da büyük bir çıkış yapması karşısında oluşan sert ve kışkırtıcı eksene öncülük ediyor.

Akdeniz'de Türkiye ile Fransa arasında yaşanan mücadele, restleşme, jeopolitik çatışma, uzun ömürlü olacaktır. AB'nin Ortadoğu/Akdeniz politikaları, Türkiye'nin yakın bölge politikaları, Türkiye-AB ilişkileri üzerinde derin izler bırakacaktır.

Türkiye'yi Avrupa'dan dışlamaya, Ortadoğu'dan dışlamaya, Akdeniz'de yok etmeye ve Anadolu'ya hapsetmeye ayarlı bir uğraştır bu. Son derece dikkat isteyen bir süreçtir. Terör kartı, enerji kartı, Akdeniz'de güç mücadelesi, yeni güçler dengesinin oluşturulması, Türkiye'nin ve bölgenin 21. yüzyıla dönük girişimleri üzerinde fazlasıyla belirleyici olacaktır. Bu, yeni tür bölgesel Soğuk savaş'tır.

Sarkozy ve Angela Merkel'in: İsrail, Kıbrıs Rum Kesimi ve Yunanistan üçgenindeki mekik diplomasisini izlemek bile, nasıl bir harita oluştuğunu görmek için yeterlidir. Türkiye, tahmin ettiğimizden çok daha büyük bir meydan okumaya girişmiştir!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İbrahim Karagül Arşivi