Mehmet Şeker

Mehmet Şeker

Geciken adalet, zulümdür

Geciken adalet, zulümdür

Gece vakti Çağlayan tarafından köprüye doğru ilerlerken, devasa bir bina üzerinde şu yazıyı okudum: ST BU DA ET SARAYI.

ST ne olabilir diye düşünüyor insan. Salih Tuna'ya bir mesaj mı var burada?

Ayrıca et sarayı ne demek? Etin sarayı mı olur?

Anladık tabii... Bina tanıdık ne de olsa.

"İstanbul Adalet Sarayı" yazısındaki bazı harflerin ışıkları sönmüş.

Ortadoğu'nun, Balkanlar'ın en büyük adalet sarayını yapabiliriz, gerekirse dünyanın en büyük adalet sarayını da inşa edebiliriz...

Fakat tabelasındaki ışıkları doğru dürüst yakamıyoruz; iki ampule bakar hâlbuki.

Tabelası gerektiği gibi ışıklandırılamayan bir adalet sarayında, layıkıyla adalet dağıtılabilir mi sorusu geliyor aklımıza.

Ne alakası var demeyin, var bir alakası.

*

Ancak şunu da biliyorum ki her ne kadar aksama olursa olsun, kusur görülürse görülsün, yeryüzünde hiçbir mahkeme, adalet yönünden Yassıada'da kurulan mahkeme gibi olamaz.

Hiçbir mahkeme, oradaki adaletsizliğin yanına bile yaklaşamaz.

27 Mayıs 1960'da dünyanın en aşağılık darbesini yapanlar, Yassıada'da dünyanın en çukur mahkemesini kurdular.

*

Savunma hakkı vermeden, işkence yaparak, ilaçla uyuşturarak, kötü hazırlanmış müsamere havasında geçen duruşmalarla, sözde bir yargılama yaptılar.

Hâkimlerinin "Sizi buraya tıkan irade, böyle istiyor" diyebilecek kadar hukuktan, adaletten uzak bir mahkemeydi Yassıada.

Şerefsizliğin kitabı bu şekilde yazıldı.

*

Menderes'i gece uykusundan onbeş dakikada bir uyandırdılar.

Çinli uzmanların bile aklına gelmeyen işkenceler yaptılar.

Hakaret ederek savunmasına müdahale ettiler, konuşturmadılar.

Sanık sandalyesinde bulunanların yakınlarına eş ve çocuklarına kötü muamele yapmaktan da geri durmadılar.

Sonunda beklenen karar çıktı: İdam!

Menderes, Zorlu ve Polatkan'ın idamı üzerinden 50 yıl geçti.

Türkiye, demokrasi adına büyük bedeller ödedi.

Geçen 50 yıl içinde de bedel ödeme ivmesi azalarak devam etti, ediyor.

*

Önceki gün Bağcılar Belediyesi organizasyonuyla Yassıada'ya gittik.

Daha önce yolcu vapuruyla, deniz otobüsüyle, tekneyle yakınından geçtiğimiz, geçerken içimiz burkularak baktığımız Yassıada'ya ilk defa idamların ellinci yıl münasebetiyle gitmiş olduk.

O metruk mahkeme salonunu, hücreleri dolaştık, dua ettik.

Ve dünyanın en şerefsiz darbesini yapanların mahkemesinde bugünümüze şükrettik.

*

Adalet er ya da geç yerini buluyor, ödenen bedellerin karşılığı alınıyor; yaşadık ve gördük.

Yıllar sonra demokrasi şehitlerinin itibarlarının iade edildiğine şahit olduk.

Onlar için anıtmezarlar yapıldı.

Fakat adaletin yerini bulmasının, bu kadar geç olması şart mıdır?

Bedelin tefeciden alınan borç gibi öde öde bitmemesi ne demektir?

Biliriz ki geciken adalet, adalet değil zulümdür.

Ne gariptir, hâlâ aramızda o şerefsiz darbeyi savunanlar ve yine darbe yapmak için ağzından salyalar akıtarak hazırlık yapanlar var... Allah ıslah etsin.

Bizim Yassıada'ya gittiğimiz gün, Kılıçdaroğlu, Aydın Menderes'i arayıp üzüntülerini bildirmiş.

Çok güzel, çok güzel, çok güzel... Yıldızlı pekiyi!

Bence sürmanşetlik haberdi o.

Bundan 50 yıl sonraki CHP lideri de diğer darbeler ve darbe hazırlıkları için birilerine telefon edecek, üzüntülerini bildirecektir muhakkak. Belki o kadar beklemek gerekmez.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Şeker Arşivi