M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Bid'atler Ümmeti Çürütür Yıkar

Bid'atler Ümmeti Çürütür Yıkar

İçinde çeşit çeşit kimyevî maddeler, aromalar, boyalar, korumalar bulunan gıda maddeleri, şekerlemeler, çikolatalar, tatlılar, dondurmalar ve meşrubat (içecekler), yan tesirlerle şifasından fazla zararlı kimyevî ilaçlar, insanın iç dengesini altüst eden elektromanyetik alanlar, egzos gazları insanların maddî sağlıklarını nasıl bozuyor, başta kanser olmak üzere bir sürü vahim hastalığa sebebiyet veriyorsa; din ve inanç konusundaki bid'atler, sapıklıklar, bozukluklar da halkın mânevî yapısını tahrip etmekte, Müslümanların ebedî mutluluğuna zarar vermektedir.

1924'te Hilafetin kaldırılmasından, son Halife'nin yurt dışına sürülmesinden, kısa bir müddet sonra İslam medreselerinin kapatılmasından sonra İslam dinine karşı korkunç bir terör uygulanmasından bu yana Müslümanları doğru bilgilendirecek, aydınlatacak, uyaracak güçlü bir kurum kalmamıştır.

Derin şer güçleri, İslam'ı ve Ümmet'i açık bir savaşla yıkamayacaklarını anlayınca, meseleyi, içten yıkarak çözme yolunu seçmişler ve dinde reform, dinde yenilik, dinde değişim, Sünnet düşmanlığı, mezhepsizlik, telfik-i mezahib, light/ılımlı İslam, İslam Protestanlığı, Dinlerarası Diyalog, cihatsız İslam, her Müslüman kendi kafasından ictihad yapabilir, Farmason Afganî kurtarıcı bir İslam önderidir, üç hak İbrahimî din vardır, gayr-i Müslimler de cennetliktir, kaderi ve şefaati inkâr gibi yıkıcı bid'at cereyanlarını, yeterli ve sağlam din kültürü almamış halkın arasında yaymaya başlamışlardır.

Derin güçler bu konuda beynelmilel Siyonizm, Global Kapitalizm, İsrail, ABD, AB ile işbirliği yapmaktadır.

İslam'ı içinden yıkmak isteyen derin şer güçleri ve onların bir kısmı münafık, bir kısmı beyinsiz destekçileri şu kötü işlerde hayli başarı elde etmişlerdir:

(1) Müslümanlara arasında vahim itikat/inanç bozuklukları başlamıştır.

(2) Müslüman halkın yüzde 90'ı beş vakit namazı terk etmiştir.

(3) Sabah namazlarında camiler boştur, Müslüman halk leşler gibi uyumaktadır.

(4) Hür ve mukim erkeklerin farz namazları cemaatle kılması emri büyük ölçüde terk edilmiştir.

(5) Dinî hizmet ve faaliyet ticarete, zenginliğe, köşeyi dönmeye alet edilmiştir.

(6) Ümmet birliği bozulmuş, Müslümanlar irili ufaklı binlerce birbirinde kopuk, bazısı birbiriyle çatışan bağımsız tarikata, cemaate, vakfa, derneğe, gruba, parçaya ayrılmıştır.

(7) Dünyada genel başkanı olmayan hiçbir din olmadığı halde, başsız kalan Müslümanlar bu başsızlıklarının vehametini idrak edemez ve kendilerine ehil bir Halife seçmek için harekete geçemez hale getirilmiştir.

(8) Müslümanların ve İslamcıların bir kısmı İslam, Kur'an, Peygamber (Salat ve selam olsun ona) ahlakından uzaklaşmışlar, İslamî kesimde korkunç bir ahlak fesadı ve kokuşma baş göstermiştir.

(9) Müslümanlar, mevcut hürriyetten yararlanarak gerektiği gibi ve gereken miktarda hizmet ve faaliyet yapamaz hale gelmiştir.

(10) Müslümanları uyaracak icazetli ve gerçek ulema, fukaha, meşayih sınıfı kalmadığı için; İslam toplumunda lüks, israf, sefahat, çeşit çeşit fuhşiyyat, "şehvetlerine uyma", genel ve yoğun fısk ve fücur, Şeriattan uzaklaşma, Sünnete uymama gibi bozukluklar yaygın hale gelmiştir.

Ümmeti saran bütün bu kötülüklerden kurtulmanın yolu geleneksel Ehl-i Sünnet İslamlığına sarılmakla, onun öğretilerini hayata geçirmekle mümkün olur.

Ehl-i Sünnete sarılan, icazetli gerçek Sünnî ulemaya tabi olan Müslümanlar inanç konusundaki bid'atlerden ve sapıklıklardan kurtulur.

Beş vakit namaza başlar.

Hür ve mukim erkekler beş vakit namazın farzlarını ehil imamların ardında cemaatle kılar.

Zekatlarını Kur'ana, Sünnete ve Şeriata uygun olarak dosdoğru verir ve böylece Müslümanlar arasında sosyal adalet sağlanır, kardeşlik güçlenir.

Ehl-i Sünnetin öğrettiği şekilde İslam ahlakını hayata tatbik eden bir İslam toplumunda kokuşma olmaz.

Bugün, Türkiye'de bütün Ümmeti, tüm Müslümanları kapsayan bir İmamet kurumu olsa, bunun başında ehil ve layık bir İmam-ı Kebir bulunsa, yapılacak ilk amelî iş halkı beş vakit namaz kılmaya çağırmaktır.

Şöyle bir şey hayal edelim:

İmamet-i Kübra müessesi halka hitaben bir emir ve nasihat bildirisi hazırlayıp yayınlıyor. Bildirinin altında İmam-ı Kebir hazretlerinin ve ülkenin 50 büyük ve muteber icazetli din aliminin, fakihinin, şeyhinin, mürşidinin imzaları yer alıyor. Bu bildiride bütün Müslümanlar beş vakit namaz kılmaya ve cemaate çağırılıyor. İhlasla hazırlanacak böyle bir bildiriyi hayata uygulamak için memleket çapında namaz komiteleri kuruluyor ve genel bir namaz seferberliği başlatılıyor...

Böyle bir teşebbüsten hayırlı neticeler alınmaz mı?

Böyle bir bildiri etkili olmaz mı?

Lakin maalesef Türkiye'de böyle hayırlı teşebbüsler yok.

Dinimizde sahih bir imandan sonra ikinci önemli madde, konu, beş vakit (üç vakit değil!) namazın dosdoğru kılınması iken bu konuda gereken hizmet ve faaliyetler yapılmıyor.

Çünkü Müslümanların başında İmam yok, Ümmetin bir İmamet-i Kübra kurumu yok, Müslümanlar üniter bir hiyerarşi içinde değiller.

Derin şer kuvvetleri sinsi bir plan ve program uygulayarak Kur'ana, Sünnete, Şeriata dayanan geleneksel Ehl-i Sünnet İslamlığını yıkmak, onun yerine Siyonizmin, Kapitalizmin, emperyalizmin, Globalizmin, liberalizmin istediği evcil, uysal, ılımlı, hafif, suya sabuna dokunmaz, Protestanlaşmış, "demokratik" yeni bir din türetmek istiyorlar.

İslam alemi ve bilhassa Türkiye Müslümanları çok vahim, çok dehşet verici, çok korkunç, çok yıkıcı bir eritme, yozlaştırma, zombileştirme, kimlik değiştirme suikasti karşısındadır ama milyonlarca Müslümanın bundan haberi bile yoktur.

Ehl-i Sünnet inancına bağlı Müslümanların yapacağı şudur:

Ehl-i Sünnete bir kat daha sımsıkı sarılmak.

İhlasla, samimiyetle, Kur'an ve Sünnet ahlakına uygun olarak yapılan Ehl-i Sünnet çalışmalarına, uyarılarına, bilgilendirme ve aydınlatma hizmetlerine destek vermek.

Kim olduğunu bilmese bile zamanın Ehl-i Sünnet ve Cemaat İmamına gıyabında biat etmek.

Müslümanlar için hazırlanmış bid'at ve dalalet tuzaklarına düşmemek.

(Zengin Sünnî Müslümanlar haftada en az bir kere, lüks otomobilleriyle ehliyetli Sünnî bir imamın ardında namaz kılmak üzere camiye gitmelidir.)

* (İkinci yazı)
İstibra ve Secdede Ayakların Durumu

Bu Müslüman memlekette halkın ancak onda biri beş vakit namaz kılıyor. Acaba bu onda birin kaçta kaçı tâdil-i erkân ile dosdoğru kılıyor?

Halkın büyük kısmı zarurî ilmihal bilgilerini iyi bilmiyor.
Mesela erkeklerin bir kısmı (yüzde kaçı?) istibrâdan habersiz. Tuvalete gidiyorlar, hiç beklemeden ve temizlenmeden hemen abdest alıyorlar ve abdestleri de hemen bozuluyor.

Câmilerde bazı kimseleri namaz kılarken görüyorum, secde esnâsında ayaklarının durumu dolayısıyla namazlarında vahim bir eksiklik var.

Merhum Ömer Nasuhi Bilmen hocaefendinin Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yayınlanmış "Sualli Cevaplı Dinî Bilgiler" (1959 Ankara 304 sayfa) kitabının 144'üncü sayfasında şöyle diyor: "...iki ayağın veya bir ayağın parmakları yere konulmadıkça secde câiz olmaz".

Ayak parmaklarının yere konulmasından maksat, parmakların alt kısmından bir miktarın kıvrılıp yere değmesidir ve yerin sertliğini hissetmesidir.

Secdede parmakların altı kıvrılıp yere temas etmezse, ayakların sadece üstü ve parmakların tırnak kısmı yere değdirilirse secde yapılmış olmaz.

Bunları hatırlatmak bendenize düşmez ama yazmak zorundayım. Namazda secdeye varırken "iki eliyle" pantolonunu dizinden çekmek de amel-i kesirdir ve namazı bozar.

Bazısı Kemalist BOP'çu reformcular için bunların önemi yoktur.

Müslüman kardeşlerimden rica ediyorum: Baş uçlarında icazetli ulema ve fukaha tarafından telif ve tasnif edilmiş muteber ve güvenilir akaid ve ilmihal kitapları bulundursunlar, bunları her gün bir miktar dikkatle okusunlar ve temel din bilgilerini iyice öğrensinler.

Reformcuların, mezhepsizlerin ilmihallerini sakın okumasınlar. Onlara güvenilmez.

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi