Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Gel de saldırma...

Gel de saldırma...

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın iddianamesine yönelik eleştiriler, yargıyı ideolojileştiren çevrelerin ve elbette bazı tahsisli kalemlerin hoşuna gitmedi.

En hafif suçlamaları, ‘Hukuka saygıları yok, Başsavcı’ya saldırıyorlar’ idi...

Oysa, eleştiri yöneltenlerin değil, ideolojik mülahazalarla donatılmış 162 sayfalık metni ‘iddianame’ diye sunan Başsavcı Yalçınkaya’nın ve bu metni görüşmeye değer bulan mahkemenin hukuka saygısı yoktu.

Başsavcı Yalçınkaya, önceki gün, esas hakkındaki mütalaasını sundu ve iddianamedeki görüşlerini tekrarladı.

Harika bir metindi...

Mesela, parti kapatma davalarının ceza davalarıyla karıştırılmaması gerektiği, ‘suç niteliği taşımayan eylemlerle suç olmaktan çıkarılan fiillerin, partiler için yasak olma niteliğini sürdürdükleri’ belirtiliyordu ki, insanda ‘Gel de bu metne saldırma, gel de eleştirme’ duygusu uyandırıyordu.

Hayır, Başsavcı mizah yapmıyor.

Bunu, ciddi ciddi, esas hakkındaki mütalaasına yazmış.

Diyor ki, ‘Yaptıkları suç niteliği taşımasa da, AK Parti kapatılmalıdır.’

Başsavcı, evet, taraftır, suçlayacaktır.

Suçlanan taraf da, hukuki çerçevede buna yanıt verecektir.

İyi de, suç niteliği taşımayan eylemleri parti kapatmaya delil sayarsanız, hukuku çürütmüş, ifade özgürlüğünü tamamen ortadan kaldırmış olmaz mısınız?

öncelikle suçlayan taraf (yani Başsavcı) hukuka ve yasalara istinat etmek zorunda değil midir?

Bu rahatlık, bu keyfilik nerden geliyor?

Hukuku eğip bükme hakkını Abdurrahman Yalçınkaya’ya kim verdi?

Esas hakkındaki mütalaada, en çok dikkatimi çeken şey, Başsavcı’nın, ‘çok partili parlamenter sistem’le ilgili sözleri oldu.

özetle şunu söylüyordu:

Günümüzde en büyük tehlike irticadır. İrtica, özellikle çok partili dönemde palazlanmıştır. Bir ‘çok partili sistem ürünü’ olan AK Parti de irtica odağı haline gelmiştir ve kapatılmalıdır. Dolayısıyla, ‘çok partili sistem’ dedikleri şey o kadar da iyi bir şey değildir.

Basitleştirerek anlattım ama, satıraralarını okuduğunuzda bu anlam çıkıyor.

Demek ki suçlu, aynı zamanda çok partili sistemmiş...

Mantığı görüyorsunuz değil mi?

öncelikle hukuka ve yasalara istinat etmesi gereken Başsavcı, birtakım afaki ‘siyasal-ideolojik yaklaşımları’ referans alıyor ve bunu esas hakkındaki mütalaasına yazıyor.

Biliyorsunuz, bir süredir ‘ulusalcı’ çevrelerde çok partili sisteme karşı bir işlevsizleştirme kampanyası yürütülüyor ve bu süreç ‘karşı devrim’ olarak nitelendiriliyor.

İlhan abi de, bir yazısında, çok partili sistemin ‘Osmanlı gericiliği’ olduğunu söylüyordu.

Bunlar, bütün kötülüklerin başladığı tarih olarak, 1950’yi işaret ederler. Açıkça ‘demokrasiye karşıyız, tek parti rejiminin devam etmesini istiyoruz’ diyemedikleri için bu argümanı ileri sürerler.

Demek ki, Başsavcı da, bu çevreler gibi düşünüyor ve kafasına göre yeni suçlar imal ediyor.

Oysa, ‘bir’den çok partinin örgütlenerek seçimlere katılması bir anayasa emridir.

Karşımızda, anayasa emrini (zımnen) ‘suç’ telakki eden bir Başsavcı var ve biz aylardır onun Cumhuriyet gazetesinde ‘makale’ olarak yayınlandığında sırıtmayacak iddianamesini tartışıyoruz.

Ne garip ülke yahu!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi