Fılaş, fılaş, fılaş!...

Fılaş, fılaş, fılaş!...

-Hâzımcığım merhaba; biz aramazsak arayacağın yoktur, seni vefâsız!
-Aa, olur mu üstâdım, kalplerimiz beraber.

Son günlerde yoğunduk biraz, ayrıca siz de meşgulsünüz mâlum, seçim işleri, kampanya hazırlıkları filan; rahatsız etmek istemedim. Ayrıca siz bir parti liderisiniz, ben bir gazeteci...

-Aa, bak şimdi kalbimi kırdın. Ne demek sen şöyle, ben böyle? Biz aynı yolun yolcularıyız Hâzımcığım, kardeşiz, biriz beraberiz. Ha, yahu demincek seçim işleri dedin de bak aklıma ne geldi canım benim, sor bakayım ki ne geldi?

-Ne geldi üstâdım, merak ettim?

-Şimdi diyelim Eyüp'te, Sultanahmet'te veya Fâtih semtinde bir kız bir oğlan yan yana yani nişanlı evlenecekler bunlar, gidip bir lokantada oturuyorlar yemek yemeye, garson geliyor burada yan yana oturamazsınız diyor.

-Bak bak bak, şu herzevekilin yaptığı terbiyesizliğe bak; biz o garsonu ne yaparız, yanına bırakır mıyız üstâd?

-Bırakmazsınız tabii; ben de onun altını çizmek istiyorum zaten Hâzımcığım, ne güzel haber olur di mi gazeteler için?

-Olmaz olur mu? Allah deriz yani. Kim bunlar üstad, isimleri filan var mı, hemen ilgilenelim şimdi biz...

-Var canıım; elbette var, telefonu da var, size attım, oraya yani böyle bir bayan bir erkek gazeteci gidip böyle yemek söylese bakalım başlarına ne geliyor!

-Haa, yani öyle bir şey olsa diyorsunuz; aslında yok ama öyle bir şey olsa diyorsunuz!

-Hı hı, öyle diyorum,

-Anladıım, tamam, ayarlarız bir şeyler. Bakalım başlarına ne gelecek di mi? Hallederiz üstad. Yapmadığımız bir şey değil ki. Başka emriniz olursa...

-Yau Hâzım bu mevzular beni sardı bayağı; şimdi diyorum ki, bir esas oğlan var; köyün çobanı, yoksul, gariban, ezik ve mert, paylaşımcı, özgür, çağdaş hatta devrimci bir Anadolu yiğidi...

-Çoban?..

-He ya çoban! Şimdi bu zalım ağanın kızını görüyor, pas vermiyor fakat kız oğlana kesiliyor, yanık mektuplar gönderiyor. Kız sağcı, yandaş, öyle pek güzel de birşey değil zaten. Oğlanın kendinde gözü olmadığını anlayınca bizim çağdaş çocuğa iftira ediyor, diyor ki bu bana mesela çeşme başında mânidar bakıp bıyığını büktü diyor!

-Vay ahlâksız, ne yapayım peki ben şimdi üstâdım?

-Şimdi böyle bir haber yapamaz mıyız Hâzımcığım, sonra olaylar akıp gider, haa bak bu arada bizim Mürsel'in de iki çift sözü varmış sana veriyorum...

-Eyvallah üstâdım, görüşelim Mürsel Bey'le...

-Aloo, Hâzımcan, nasılsın, merhaba yiğit gazeteci. Nasılsın bakalım?

-İyiyim başkanım, sizleri sormalı?

-Yav Hâzım, diyorum ki şöyle güzelce bir metrobüs haberi yapsak...

-Nasıl olacak o?

-Şimdi sizin arkadaşlar birbirine âşık iki arkadaş gibi metrobüse binerler, şöförün arkasındaki koltuğa. Orada biraz fazla samimi olurlar, el kol hareketleri cilveleşmeler filan...

-Samimi olurlar derken... Yani ne yapsınlar?

-Canım ne bileyim işte samimiyet diyeyim sen anla. Şöförün bu durumdan illet olması lâzım ama. Öyle ki dikkatini çekecek, bunlara tepki gösterecek. "Burası babanızın evi mi, metrobüs, gidin başka yere" diye kavga çıkaracak.

-Niçin olmasın, iyi olur; ardından otobüste mahalle baskısı deriz. Birkaç çağdaş sivil toplum kuruluşumuz gösteri yaparlar. Onları da aksettiririz devamında. İyi olur.

-Metrobüslerde haremlik-selamlık istiyor bunlar deriz sonra; hangi çağda yaşıyoruz deriz, biz parti olarak olayı kınarız. Hayat tarzımıza sahip çıkmış oluruz, seçmene meşaz veririz. Sizin arkadaşlar köşelerine taşırlar konuyu. Bunlar ülkeyi İran'a çeviriyorlar vatandaş uyuma makamında şeyler...

-Süper olur, not aldım ben ilgileneceğim şimdi...

-Telefonu başkana veriyorum, aklına bir şey gelmiş de... Buyrun başkanım...

-Aloo, Hâzım, hatta mısın? Yahu şu bakanı da sıkıştırsanız biraz. Manşeti şöyle atabilirsiniz meselâ: Fılaş, fılaş!.. Bakan valiye emir verdi, yandaş vali de ihâle açmadan işi filanca şirkete peşkeş çekti, ayrıntılar azz sonra!

-Üstâdım size imreniyorum, mesleğimizi elimizden alacaksınız bu gidişle. Sahi aslı var mı bu haberin?

-Olmaz mı Hâzım; bunlar her bir şeyi yaparlar. Sen yaz, belgeleri masamda duruyor şu an, çekinme...

-Sen muz ortayı kes, ben kafayı çakarım diyorsunuz yani üstâdım?

-Heh heh. Yok canım, bizimkisi amatörce şeyler, asıl üstâd sizsiniz. Kapatıyorum şimdi, çok yazmasın. Öteki arkadaşlara selam ederim. Hizmetleriniz unutulmaz, tarih yazacak bunları yakında, altın harflerle yazacak.

-Estağfurullah, görevimiz üstâdım zaten...

- Yok yok, büyük iş yapıyorsunuz, her türlü takdir ve desteğe lâyık arkadaşlarsınız. Yav bak şimdi aklıma geldi, bu arada, "Bunlar bize mizansen haber yaptırıyorlar filan" diye birşey gelmiyor değil mi aklınıza, bizimkisi ilham vermek sâdece...

-Estağfurullah üstâdım. Dostça fikir alışverişi yapıyoruz sadece. Bu arada durumlar nasıl, % 30'u geçtik mi?

-Şu an itibarıyla % 40'lardayız Hâzımcığım; siz ordan biz burdan yakında iktidardayız inşallah!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi