Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

“Mezhep imamları ile diyalog”(!)tan... Egemen Bağış’ın

“Mezhep imamları ile diyalog”(!)tan... Egemen Bağış’ın

Bilirsiniz, yıllardır dillerden düşmeyen bir şarkı vardır...
“Neler oluyor hayatta” diye başlayan şarkı; “Bir de şu rüya gerçek olsa, olsa... Sabah olup uyanınca, her şey yine aynı kalsa” diye devam eder gider.
Ben ise, bugün; “Neler oluyor hayatta?” diye soracağım ama “rüya”lardan değil, “gerçek”lerden söz edeceğim.

Hem de, “acı gerçek”lerden!..
Bu gerçekler;
“Mizah” değil, “ayniyle vaki!”
Hepsi de yaşanmış,

Hepsi de gerçek!..
Bunu özellikle vurguluyorum ki;
“Fıkra” anlattığımı ya da “komedi filmleri”nden araklama yaptığımı sanmayın!..

MGK’NIN GÖRÜŞTÜĞÜ RAPOR!

Efendim, malûmlarınız olduğu üzre;
Bu ülkede yıllardır “fişleme” ve “andıçlama” yapılır... Bu “fişleme ve andıçlama” yüzünden birçok insanın “istikbal”leri karartılmış, birçok insan “iş”inden ve “eş”inden olmuş ve yine birçok insan “kanlı saldırı”lara maruz kalmıştır...
İşin tuhaf tarafı;

Bu “fişleme ve andıçlama”ları yapanlar, bu işi, güya “vatanseverlik” adına yapmışlar ama çoğu bu ülkede yaşayan insanların “inanç” ve “yaşantıları”ndan “bihaber” oldukları için; yaptıkları “fişleme”lerde nasıl bir “cühela takımı” olduklarını gözler önüne sermişlerdir!..
Ne “din”den haberleri vardır,
Ne de “dindar”dan!..
Aradan 10 yıl geçti ama, o olayı hiç unutmam...

Tarih, 31 Mayıs 2001...
O gün “MGK toplantısı” vardır ve MGK’da, “irtica ile mücadele raporu” görüşülmektedir.
İşte bu MGK toplantısında “nelerin görüşüldüğünü” haber yapan Hürriyet; ertesi günkü “manşet”inde “İrtica ile mücadele stratejisi”ni açıklar.

Hürriyet, “MGK’nın irtica ile mücadele raporu”nda geçen bir cümleyi şöyle açıklamıştı o gün;
“Tarikat ve mezheplerin önde gelenleriyle kurulan diyaloglar sonucunda, bu grupların devlet ve hukuk sisteminin içerisine çekilmesi ve devletin yanında yer almaları konusunda önemli mesafeler alındı.”

Neymiş, neymiş;
“Tarikat ve mezheplerin önde gelenleri” ile kurulan “diyalog”lar sonucunda, onların “devletin yanında” yer almaları sağlanmış!..
“İrtica ile mücadele raporu”nu görüşen MGK’ya, Cumhurbaşkanı A.N.Sezer başkanlık etmekte, “koalisyon ortakları” olarak da Bülent Ecevit, Devlet Bahçeli ve Mesut Yılmaz yer almaktadır... Hüseyin Kıvrıkoğlu da Genelkurmay Başkanı’dır. Ama, hiçbiri; “Bu ne biçim rapor” dememiştir... Çünkü, “rapor”da “tarikatların önde gelenleri” neyse de; “mezheplerin önde gelenleri” ile “diyalog” kurulduğu yazmaktadır!..

MEZHEP İMAMLARI İLE DİYALOG!!!

Ne “MGK toplantısı”nda bulunanlar ne de bir başkaları, o günlerde şu soruyu hiç sormamışlardır...
Ne İmam-ı Azam Ebu Hanife, ne İmam Muhammed bin İdris eş-Şafii, ne İmam Malik bin Enes ve ne de İmam Ahmed Bin Hanbel... Adı geçen “Mezheb”lerin önderleri bu dünyadan göçeli çok oldu!..

Hem de; asırlar önce!..
İyi de;
Bugün, bazılarının “mezar”ları bile bilinmeyen bu “mezhep önderleri” ile, kim “nerede” ve “nasıl” diyalog kurmuştur?
Dahası;

O raporu hazırlayan “irtica uzmanı” beyler, acaba hangi tekniği kullanarak “birlikte çalışma” yürütmüştür “ölü mezhep önderleri” ile?
“Ölü mezhep önderleri” acaba nasıl çekildi “devletin safı”na?..
Acaba, hangi “brifing tekniği” uygulandı?..

Bir büyük salona “mevcutlu” olarak getirilip, “topyekün bilgilendirme” mi yapıldı, yoksa “ikna odaları”na mı sokuldular?!?
Nasıl?.. Nasıl?.. Nasıl?!?..
Bunlar hiç sorulmadı kendilerine!
İşte bu “zırcahil”lerin hazırladıkları “rapor”lar ve onların sergilediği “cahillikler” dolayısıyladır ki; bu millet, “28 Şubat darbesi”ne boyun eğmek zorunda bırakılmıştır!..

Düşünebiliyor musunuz;
Koca koca adamlar, koca koca generaller; “irtica ile mücadele şehveti”ne o kadar kapılmışlar ki; önlerine gelen “rapor”da; “asırlarca önce ölen mezhep imamları ile diyalog kurulduğu” yazılıyor ama, hiç kimse sormuyor;
“Ölülerle mi diyalog kurdunuz?”
Sormuyorlar, çünkü;
“Din”le alâkaları yok!..

HZ. İBRAHİM ÖRGÜTTE!!!
Bu tür “rapor”lar, bu tür “fişleme” ve “andıçlama”lar “28 Şubat süreci”yle sınırlı kalsaydı, bugün kalkıp da üzerinde durmazdım.
Ama, daha sonra da devam etti bu uygulamalar...

Bir defa daha gördük ki;
“İrtica ile mücadele” böyle yapıldı bu ülkede!

Demek ki;
“Başörtüsü”nü yasaklayan, “İHL ve Kur’an kursları”nın köküne kezzap döken ve benzeri birçok “dayatma”yı hayata geçiren bu “irtica uzmanları” ve onların hazırladıkları bu “rapor”lar imiş!..
“Ölü”lerle diyalog kurup, “diri”lerin canına okuyan, demek ki, bu “uzman”larmış!..

Ama normaldir;
Ezanın “kılındığını”, namazın da “okunduğu”nu zanneden ve dahası “Aaa, Kurban Bayramı, bu yıl da hac dönemine rastladı” diye yazabilen “zırcahil gazeteciler”in bulunduğu ve bunların da “akredite”lik görevlerinin icabını yerine getirmek için “irtica kışkırtıcılığı” yaptığı bir ülkede, “irtica ile mücadele uzmanı” kişilerin de böyle bir “rapor” yazması gayet normaldir!
Dedim ya;
Uygulama hâlâ devam ediyor...
Hem de “komedi filmleri”ne taş çıkartacak cinsten!..

Buyrun; “Hizbullah operasyonları” kapsamında, İzmit’te bulunan “Dost-Der üyeleri”ne yöneltilen sorulardan ikisini aktarayım.
Dost-Der üyelerinden biri, bir arkadaşıyla “telefon görüşmesi” yapıyor ve bu görüşme elbette “dinleme”ye takılıyor.
“Teknik takip”e takılan o görüşmeden sonra Dost-Der üyesi gençler gözaltına alınıyor ve sorgulanıyor.

İki arkadaş arasındaki görüşmenin özü şu:
“Hazreti İbrahim’i anma etkinliği ne alemde?.. Hazırlıklar hangi aşamada?”

Savcının sorusu ise şu:
“Hazreti İbrahim’i nereden tanıyorsun?.. Hazreti İbrahim’in örgütle ilişkisi ne?!?..”
Çok “komik” değil mi?..
O halde, buyrun bir örnek daha:
Bu defa, savcının karşısındaki zanlı Selâmi Açıkgöz’dür...

Şahit olduğu olayı anlatıyor.
“Bir arkadaşım” diyor; diğer arkadaşıyla konuşurken, “Ne yapıyorsun?” diye soruyor...
O da, “Uyuyorum” diye cevap veriyor.

Arkadaşım da, şakayla karışık diyor ki;
“Hiç öğleye kadar uyunur mu?.. Ancak camışlar bu kadar uyur!.. Sen camış mısın ki, hâlâ uyuyorsun?”
Savcı, “dinleme tutanakları”na bakıp, soruyor:

“Camış kimdir?..
Örgütle bir bağlantısı var mıdır?!?”

Tekrar söyleyeyim;
Bütün bu yazdıklarım, “fıkra kitapları”ndan aktardığım “mizah örnekleri” değildir!.. Hepsi de “gerçek”tir ve maalesef Türkiye’de yaşanmıştır!..
Kimi 2001’de yaşanmıştır, kimi de 2007 ve “2011 Türkiye’si”nde!..
Evet, evet; “2011 Türkiye’si”nde!..

İşin komik ve tuhaf tarafı;
Bu “izleme”ler, bu “fişleme”ler hâlâ devam ediyor!..
Hem de, “bakan”ları da kapsayarak...

BAKAN BAĞIŞ’IN SOYU!

Buyrun, “türünün son örnekleri”nden bir “fişleme” olayı daha aktaralım...
Haber, önceki günkü Radikal gazetesinde şu başlıkla yer almıştı;
“Malatya Jandarması’ndan Bakan Egemen Bağış’a misyonerlik takibi!..

Soyunu araştırın!”
Olay şuymuş efendim;
18 Nisan 2007’de, Malatya’daki Zirve Yayınevi’nde “3 Protestanın öldürülmesi” üzerine başlatılan soruşturma kapsamında; İstihbarat Şube Müdürü Binbaşı Haydar Yeşil; gözaltına alınan zanlılardan eski Başpapaz İlker Çınar’ın; 20 Mart 2011 tarihli “savcılık sorgusu”nda, Emanuel Bağış veya Emanuel Bağdaş adlı birinden söz ettiğini öğrenir...
Ondan sonra, başlar araştırmaya;

“Emanuel Bağış veya Bağdaş adlı bu adamın, acaba Bakan Egemen Bağış’la bir akrabalığı var mı?..
Acaba, Egemen Bağış da misyonerlik faaliyetlerinin içinde mi?”

Hani;
“Bir deli, bir kuyuya taş atar da kırk akıllı çıkaramaz” ya, İlker Çınar’ın sarfettiği sözler üzerine, Binbaşı Haydar Yeşil, emrindekilere talimat verir;
“AB’den Sorumlu Devlet Bakanı Egemen Bağış’ın soyunu-sopunu araştırın!”

Araştırma sonunda öğrenirler ki;
Emanuel Bağış veya Bağdaş ile Bakan Egemen Bağış arasında “hiçbir akrabalık bağı yok”tur!..
Dolayısıyla, Egemen Bağış’ın; “misyonerlik faaliyetleri” içinde bulunması mümkün de değildir!..
Size “şaka” gibi geliyor değil mi?..

Ama, bu araştırmalar “ciddi ciddi” yapıldı bu ülkede!.. Kimi insan “itibar”ını kaybetti, kimi “istikbal”ini, kimi de “can”ını!..
Haa, unutmadan söyleyeyim;
Bütün bunlar, “muz cumhuriyetleri”nde değil, “Demokratik Türkiye Cumhuriyeti”nde yaşandı!..

Maalesef;
Birileri hâlâ iş başında!.. Ve iktidar, işte bu “odak”larla mücadele ediyor!..
Bunlar, şarkıda olduğu gibi, keşke “rüya” olsaydı!..
Ama, maalesef hepsi “gerçek!”

Gider Kemal, gelir Mustafa!
Hani, yıllardır; “Tavuk mu yumurtadan çıktı, yumurta mı tavuktan?” diye tartışırız ya, “zina kasedi” olayı da; “tavuk-yumurta olayı”na dönmeye başladı.
Televizyonlarda hâlâ bu konu tartışılıyor... “Zina kasedi”nin, “Baykal’ın ipini çekmek” için ortaya çıkarıldığını söyleyen de var, “Kılıçdaroğlu’nun önünü açmak” için çıkarıldığını söyleyen de!.. Her iki hâlde de, durum değişmiyor; “Kılıçdaroğlu kasetten çıkma bir genel başkandır!”

Ne var ki; Baykal’ı devre dışı bırakıp, “CHP’yi iktidar yapmak” için partinin başına Kılıçdaroğlu’nu getiren “odak”lar, şu anda tam bir hayâl kırıklığı yaşıyorlar...
Şimdi de, onu bırakıp, Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’ü “parlatmaya” başladılar ki; Sarıgül’ün “popülarite”si, Kılıçdaroğlu’nun çok çok önünde!..

Kılıçdaroğlu, “harcanmak” istendiğini görünce, “atağa” geçip, başladı “eskimiş iddialar”ını tekrarlamaya!.. Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay için “Deniz Feneri’nin köstebeği” ithamında bulundu ki, yenilir-yutulur bir suçlama değil... Ne var ki; her zaman olduğu gibi, elinde yine “delil” yok!..
Eğer bu iddiasını ispatlayamazsa, “gitmek” sorunda kalabilir... Yani, Dimyat’a pirince giderken, evdeki bulgurdan olabilir... Merak ediyorum; medya, bu “çarkçı”dan kurtulmak için mi Sarıgül’ü parlatıyor acaba?!?..

“Gitti Kemal, geldi Mustafa” mı olacak?..
“Mustafa Kemal’in partisi” ne hâllere düştü?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi