Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Devrim’den Piri Reis’e... Bu yerli düşmanlığı niye?

Devrim’den Piri Reis’e... Bu yerli düşmanlığı niye?

Bir “aşağılık kompleksi”nden midir, yoksa “bilinçli bir politika” mı sürdürülmektedir bilmiyorum ama, bu ülkede “yerli” olan her şeye karşı bir “aleyhte kampanya” açılıyor, “yerli” olan her şey, sürekli “itibarsızlaştırılmaya” çalışılıyor.
Bu tavır, yeni de değil!..

Hatırlarsınız; bu ülkede bir Nuri Demirağ vardı... Ülkenin dört bir yanını “demir ağlar”la ördüğü için bu soyadını almıştı...
İşte bu adam, “uçak” yapmaya başlayınca ve hatta İtalya gibi bir ülkeden “uçak siparişi” alma seviyesine gelince, önüne “sayısı belirsiz engel”ler çıkarıldı ve Nuri Demirağ, bu işi bırakmak zorunda kaldı.
Bu olay, “yerli üretim”e, belki de “ilk darbe”ydi... Nuri Demirağ “saf dışı” bırakılınca, “yerli uçak üretimi” sona erdi ve Türkiye insanının alın teri, “dolar” olarak dışarı akmaya başladı!..

“Yerli” Demirağ sahneden çekildi,
Meydan “vatansever”(!)lere kaldı!..

YERLİ OTOMOBİL YAPAMAYIZ!!!

“Devrim otomobili”nin başına gelenleri biliyor olmalısınız... Türk mühendis ve işçisinin gayretiyle tamamen “yerli” imkânlarla üretilen “ilk yerli otomobil” olan Devrim otomobillerinin ilki, “deposuna benzin konulmadığı” için yolda kaldı!..
Diğeri yoluna devam etti ama, ertesi günkü gazeteler “Devrim yolda kaldı” diye başlıklar atınca, bu “yerli proje” de rafa kaldırıldı...

Aradan geçen onca yıldan sonra, bugün Başbakan Tayyip Erdoğan, iş adamlarına çağrıda bulunup, “Yerli otomobil yapın” diyor ama, gösterilen “direniş”i görüyorsunuz!..
Kimi “Olmaz” diyor, kimi de “pahalı”ya malolacağından dem vuruyor!..

Demek istiyorlar ki;
“Yerli otomobil yapamayız!”
O niye?..
Çünkü “astarı yüzünden pahalı olur”muş!..
Ve ayrıca; “kim, nasıl yapacak”mış?..

Ulan embesiller;
Kendi “savaş gemisi”ni, kendi “tank” ve hatta “uçağını” yapan bir Türkiye, “kendi otomobilini” mi yapamayacak?..
Ama, dedim ya;

Ya, bu “aşağılık kompleksi” genlerine işlemiş, ya da “yerli”ye karşı “bilinçli bir karalama” kampanyası yürütülüyor!..
“Biz yapamayız!.. Elin oğlu becerir ama biz beceremeyiz!!!.”
“Bizden adam olmaz azizim!”
İşte bu hastalıklı kafa;

Yıllar yılı, bu ülkenin bir “toplu iğne” yapmasının bile önüne geçti.
Okullarda “Yerli Malı Haftası” kutlatıp; “Yerli malı, Türkün malı... Herkes onu kullanmalı” dedirtti ama, kullandığımız mallar, “meyve ve sebze”den öteye geçemedi!..
Okul masalarında “mendil”ler açıp, üzerlerine koyduğumuz “portakal”lar yerliydi, “elma”lar yerliydi, “üzüm” ve “kestane”ler yerliydi ama, bizleri “yerli malı”na teşvik eden “beyzade”lerin bindikleri “otomobil”ler “ithal”di, yani “yabancı”ydı!..

Şimdi de;
Aynı kafa, bir yandan “ulusalcılık” taslıyor ama bir yandan da “ithal lüks otomobillere” binip, “yerli otomobile hayır” diyor!..
İstiyor ki;
Bu ülke bir şey yapmasın!..
İstiyor ki;
Bu ülkenin insanı “tarla”larda “ırgat” gibi çalışsın, “domates” üretsin ama “otomobil” üretmesin!..

PİRİ REİS’E DÜŞMANLIK!

Bu “hastalıklı kafa”dır ki;
Rumlar, “Kıbrıs’ın güneyi”nde İsrail ile birlikte “petrol” ve “doğalgaz” ararlarken, Türkiye’nin de orada “arama” yapmasına tahammül edemiyor!..
Herhalde hatırlarsınız;

Türkiye’nin KKTC ile anlaşma yapıp, Piri Reis gemisini “petrol ve doğalgaz araması” için bölgeye gönderdiği günlerde, gazetelere şöyle görüşler yansımıştı:
“Ama bu gemi değil ki, bir taka!.. Piri Reis gemisi, adını aldığı Piri Reis kadar eski!.. Dededen kalma bu gemi, önünü bile göremez!.. İşimiz Piri Reis’e kaldıysa, mahvolduk!..

32-33 yaşındaki gemi ile değil sismik araştırma, balık araştırması bile yapılamaz!..
Dededen kalma gemi ile petrol mü aranır?.. Bu gemi, önünü görmekten bile aciz!”

Söyleyin Allah aşkına; bu görüşleri dile getiren insanlar, “aşağılık kompleksi” çukurunda kıvranıyor değiller midir?..
Bunları, “iyi niyetli” olduğum için yazıyorum... Biraz “kötü niyetli” biri olsaydım, bunlar için, rahatlıkla “Vatan haini” diyebilirdim!..

Şu hâle bakın;
Aynı işi “Rumlar” yapınca sesleri çıkmıyor da, Türkiye yapınca demedik lâf bırakmıyorlar!..

Merak ediyorum;
“İsrail ve Rumlar el ele” olduğu için mi Türkiye ve Piri Reis horlanıyor?..
Bu tavır; biraz da, “Türkiye ile arası bozuk” olan İsrail’e “selâm çakmak” amacı mı taşıyor?..

RUM DESE, ANLARIM!

“Piri Reis’i itibarsızlaştırma” kampanyası o kadar ileri boyutlara taşındı ki, birkaç gün önce yeni haberler çıktı gazetelerde;
“Adı üstünde kocamış!.. Üstelik de motoru arızalı!.. Piri Reis’in motoru arızalandı, Gazi Magosa Limanı’na geri dönüyor!”

İnanın, anlayamıyorum;
Bunları söyleyenler, bunları yazanlar kime hizmet ediyor, kimin değirmenine su taşıyor!..

Bu kadar da “düşmanlık” olmaz ki!.. Bu “kara propaganda”yı bir “Rum” yapsa anlarım, bir “Yahudi” yapsa anlarım... Ama bu haberler “Türk basını”nda çıkıyor ve “Türkiye halkı” okuyor!..
Siz olsanız, sormaz mısınız;

“Yerli uçak”la başlayıp, “Devrim otomobili” ile devam eden ve bugün de Piri Reis’e karşı sürdürülen bu “düşmanca” tavrın sahipleri “kim”dir, “neci”dir ve “gâvurun kılıcı”nı sallamaya niye bu kadar heveslidir!..
Tamam;

Dün, Devrim otomobiline benzin koymayı eleştiren “şark kafası”nı eleştirdin, bugün de asıl amacın “AK Parti iktidarı”nı eleştirmek ama birader; bu yaptıklarının, resmen ve alenen “Türkiye’ye düşmanlık” olduğunun farkında değil misin?..
Yoksa, “bile bile” ve de “bilinçli” olarak mı yapıyorsun bu düşmanlığı?..

Oysa, sen de biliyorsun ki;
Piri Reis’in motorunda herhangi bir “arıza” yoktur!..
Sadece ve sadece, “fırtına sonrası”ndaki “ölü dalgalar”dan dolayı geceyi Gazi Magosa açıklarında geçirmiş ve önceki gün de “çalışma bölgesi”ne gitmiştir!..
O halde, nereden çıktı, bu arıza?..
Bana öyle geliyor ki;

Arıza, “Piri Reis’in motoru”nda değil, bu haberleri yayanların “kafa”larındadır!..
Çünkü bu kafa;
Ne zaman bir “yerli atak” yapılsa, “egemen”lere ne zaman kafa tutulsa, ne zaman “milletin hayrı”na bir iş yapılsa, hemen başlıyor “itibarsızlaştırma” haberlerine!..

ABDULLAH CEVDET’İN VELETLERİ!

Bu kafa;
O kadar “yerli düşmanı” ki; merak ediyorum, bunlar “Abdullah Cevdet’in veletleri” midir?..
Çünkü bu topraklar;

“Dünyada tek bir medeniyet var, o da Avrupa medeniyetidir!.. Lale Devri’nden beri bu medeniyet dairesine dahil olmak arzusundayız. Şayet adam olmak istiyorsak, bu medeniyeti; gülü ve dikeniyle birlikte bütün olarak almalıyız. Bu medeniyete ulaşmanın yolu; Kur’an’ı kapatıp kadını açmaktan geçer!!!”
Diyen...

Bununla da yetinmeyip;
“Türkiye, ancak halkı melezleştirilerek medenileştirilebilir!.. Yapılması gereken şey, Avrupa’dan, tercihen de İtalya’dan damızlık erkek getirmektir!”

Diyecek kadar, “zihni Batı’ya tapulu Abdullah Cevdet”ler görmüştür!..
Avrupa’dan “damızlık erkek” getirildi mi, getirildiyse hangi kadınlarla gerdeğe girdiler bilmiyorum ama, şu “Türkiye düşmanları”nı gördükçe; “Bunlar, hangi damızlığın dölleridir?” diye sormaktan kendimi alamıyorum!..

Yeter yahu!..
Bu kadar “düşmanlık” yeter!..
Sizin gibi, “ithal damızlık mahsulü” adam ve madamlar yüzünden bu ülke her şeyini “ithal” edip de, “gâvura köle” olarak yaşamak zorunda mı?..
Hani, düşünüyorum da;

“Yerli” olan her şeye düşman, “ithal” olan her şeye dost olan sizleri “ithal” edecek bir ülke yok mu acaba?.. Mal “ihraç” edeceklerine sizleri “ithal” etseler de kurtulsak!..
Yoksa;
Siz, onların “Truva Atı” mısınız?!?..
Kabahat “ben”de mi,
Sizin “gen”lerinizde mi?..


Dün öyle, bugün böyle!

Tarih 25 Şubat 2011... Adı Odatv soruşturmasına karışan CHP milletvekili Muharrem İnce’nin telefon görüşmeleri gazetelerde yer alınca, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, geçiyor kameraların karşısına ve aynen şunları söylüyor:
“Benim bildiğim kadarıyla yasada soruşturmaların gizliliği esas, değil mi?.. Özel hayatın gizliliği esas, bunu da biliyoruz. Gazetecilerin sorması gereken şu değil mi; bu soruşturmalar eğer gizli yapılacaksa, bu soruşturma tutanakları kimler tarafından servis ediliyor? Bunu servis eden kişi, unvanına ‘cumhuriyet savcısı’ sözcüğünü koyabilir mi? Cumhuriyet savcısı mı bunu yapıyor, yoksa belli çevrelerin savcısı mı? Asıl sorulması gereken soru bu.”

25 Şubat’ta bunları söyleyen Kılıçdaroğlu, bugün “Deniz Feneri e.V. soruşturmasının gizliliği”ni ihlâl ettiğine filân aldırmadan, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ı “köstebek”likle suçluyor!..
Oysa, Kılıçdaroğlu’nun bu iddiaları, “iddianameye bile girmeyen tape”lerdir!.. Ki; bunları, sanıkların avukatları bile henüz görmemiştir!..

Demek oluyor ki; Kılıçdaroğlu, bu “bilgi”(!)leri, soruşturmayı yürüten “savcı”dan almıştır!.. O halde, “Kılıçdaroğlu mantığı” ile sormak gerekmez mi; “Bu savcı Cumhuriyet savcısı mıdır, yoksa CHP’nin savcısı mı?”
Savcı bey, “CHP’ye sevris” yapınca, “soruşturmanın gizliliğini ihlâl” etmiş olmuyor mu?!?..

Kemal Bey, bu “çifte standart”a ne der acaba?..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi