Faruk Köse

Faruk Köse

PKK “terör örgütü” mü, “gerilla ordusu” mu?

PKK “terör örgütü” mü, “gerilla ordusu” mu?

Bazı şeyleri geçiştirmek yerine açıkça ifade etmenin zamanı geldi de geçiyor artık. Tabiî ki eğer “çözüm”e gitmek isteniyorsa... Şimdi bazı hakikatlere işaret etmeye çalışacağım. Ancak, lütfen bu yazıyı okumadan önce, bu köşede 2 Ekim’de yayımlanan “Taşeronla görüşerek terörü bitiremezsiniz” başlıklı yazıyı okuyunuz.

Hakkari “çatışma”sına ilişkin “haberlerin sunuş biçimi”ne dikkat ediniz. Öyle bir sunuluyor ki, kamuoyunda, “zaten yapacak bir şey yokmuş” izlenimi uyandırılmaya çalışılıyor. Neymiş efendim, “gece karanlığında karayoluyla hiçbir takviyenin yapılamayacağı birliğe” saldırıldığından yardıma gidilememiş. Saldırı “eşzamanlı”ymış da “güvenlik güçlerinin dikkati dağılmış.” Çatışma sabaha kadar sürmüş, ancak teröristler gün ışırken Irak’a çekildiklerinden bir şey yapılamamış. Hem, terörist grup 250-300 kişiymiş.


Şimdi, düşünen insan soracak: Ülke gece karanlığında başka bir devletin saldırısına uğrasa, sınır birliklerine “takviye yapılamadığından” ve işgal ordusunun sayısı öyle terörist grup gibi 300 de değil, binlerce olduğundan işgal mi edileceğiz? Savunma stratejisi buysa, “ordunun yetersizliği” ileri sürülmez mi? O zaman bu “ordu”nun yeterliliği haiz olacak biçimde yenilenmesi, gerekirse yeni bir ordu kurulması lazım gelmez mi? Teröristlerin eşzamanlı saldırılarında dikkati dağılacak kadar koordinasyon acziyeti ve bölge üzerindeki etki ve denetim gücü zaafiyeti içindeki “güvenlik güçleri”nin, “güvenlik”i nasıl sağlayacağını sorgulamak gerekmez mi? 300 kişilik terörist grubuna diş geçiremeyen “güvenlik güçleri”, bir savaş halinde ülke güvenliğini nasıl sağlayacak, başka bir devletin ordusuyla nasıl savaşacak? O halde siyasetçiler ne diye durduk yere sağa sola sataşıyorlar?


Bunlar, acziyeti meşru göstermek için haberlerin sunuş biçimiyle oynama kurnazlığını gösterenleri deşifre babından birkaç sual. Ancak bundan daha vahim durumlar da var ve şimdi bunlara dikkat çekmek istiyorum:


1- Terör örgütü, bölge halkı tarafından -isteyerek ya da istemeyerek- korunuyor ve kollanıyor, yardım görüyor ve destekleniyor.


2- PKK artık bir “terör grubu niteliği”ni aşmış gibi gözüküyor. Zira “nokta saldırıları” değil, “yüzey saldırıları” yapabiliyorlar. Aynı anda 8-9 bölgeye saldırabiliyor ve netice de alabiliyorlar.


3- Gerilla savaşının esasını oluşturan “vur-kaç taktiği”ni de aşmış gözüküyorlar. Artık “taarruz” ediyor ve saatlerce “savaşıyor”lar. Geri çekildiklerinde, kendileri hemen hemen hiç zayiat vermezlerken, saldırılan orduya büyük kayıplar verdirebiliyorlar.


4- Türk Ordusu, taarruz vaziyetinden savunma vaziyetine düşmüş görünüyor. Artık “satıh koruması” değil, “mevzi savunması” yapma noktasına gerilediği ve üs kurduğu mevkiyi elde tutma çabası içinde olduğu gözleniyor.


Şimdi, bu tesbitlerin ardından, yetkililerin şu hususları açık-seçik, eğip bükmeden kamuoyunun bilgisine sunmasını talep ediyorum:


1- Güneydoğu’da devlet otoritesinin etkin olmadığı, askerin kontrolünden çıkmış olan noktalar ve sahalar var mı? Varsa bunlar nereler ve ne kadar toplam büyüklüğe sahip? Yoksa, nasıl oluyor da yüzlerce terörist, eşzamanlı koordinasyonla, çok farklı noktalardan saldırıya geçiyor, saatlerce savaşıyor, büyük zayiat verdiriyor, bu esnada ordu birlikleri hep savunmada kalıyor ve siperden çıkamıyor, operasyonlara ancak terör grupları çekildikten sonra başlanıyor ve bir netice de alınamıyor? Çatışma esnasında nasıl oluyor da koskoca devlet, saldırıya uğrayan askerine yardım edemiyor?


2- PKK, bu kadar pervasız bir şekilde ve “etkin bir satıh savaşı”na geçmişken, buna lojistik ve moral destek veren, kamuoyu hazırlayan, destek olan sivil ve siyasi uzantıları, BDP’si, DTK’sı, sivil toplum kuruluşu adıyla faaliyet gösteren yapılanmaları, basın ve yayın organları vs., daha hâlâ propagandalarını sürdürecekler mi? Bu kirli savaşın sürdürülmesini isteyen “derin yapılanmalar”, “derin ilişkiler”, “sivil ve siyasi uzantılar”, “kitle iletişim araçları” ve “uluslararası güçler” ne zaman “terörle mücadele” kapsamına alınacak? PKK tetikçisini destekleyen başta ABD, İsrail ve Almanya olmak üzere diğer bütün devletlere “gemileri yakma ve köprüleri atma pahasına” ne zaman tavır konulacak? Bu konuda hangi süreç içinde neler yapılması plânlanıyor?


3- “İrtica” adıyla İslam’ı birinci tehlike gören zihniyetin otoritesine hizmet için “Allah” diyen Müslümanın canına okumakla meşgul “istihbarat” ve “güvenlik” güçleri, “milletin canına okuyanlar” bu kadar etkin bir konum elde edene kadar neredeydiler? Terör örgütünün bu kadar güç kazanmasının ve Güneydoğu’da Ordunun “alan koruması”nı bırakarak “mevzi savunması”na geçmesinin müsebbipleri kimlerdir?


4- Şunu açıklayın: PKK bir “terörist grup” mu, yoksa “gelişmiş bir gerilla ordusu” mu? Terörist grupsa, bu kadar gücü ve Güneydoğu kırsalının tamamını, yerleşim yerlerinin de büyük çoğunluğunu kontrol edecek etkinliğe nasıl sahip olabiliyor? Yok, gelişmiş bir gerilla ordusuysa, bu konumunu nasıl elde etti ve “yetkililer” bu esnada -İslamcı(!) avlamanın dışında- ne yapıyorlardı? Bu gerilla ordusuna karşı topyekün savaş için ne zaman seferberlik ilan edilmesi düşünülüyor, ya da böyle bir düşünce var mı?


Bakalım bu suallere cevap veren bir “yetkili” ya da “uzman” çıkacak mı? Ancak çıksın ya da çıkmasın, “terör” başta olmak üzere her türlü “sosyal” ve “siyasi” sorunun çözümü, toplumu oluşturan farklı insan kütlelerini “ortak payda”da buluşturmakla mümkün olabilir. O ortak payda “İslam”dır; çarpıtılmamış haliyle İslam!...


Sistemin arkasındaki güçler, rejim “İslam’a göre dizayn edilmeden” bu acıların son bulmayacağını ne zaman anlayacaklar?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Köse Arşivi