M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

İdare İyi mi, Kötü mü?

İdare İyi mi, Kötü mü?

BİR ülkenin iyi idare edilip edilmediği, başka bir deyişle oradaki idarenin iyi olup olmadığı aşağıdaki ölçü, değer ve kriterlere vurularak anlaşılır:

1. Uluslararası temizlik ve şeffaflık anketlerine bakılır. Bunlarda her ülkeye 10 üzerinden not verilmektedir. Bahis konusu ülkenin notu 5'ten aşağı ise o ülke iyi idare edilmemektedir, 5 veya 6 ise orta şekilde idare edilmektedir, 7 ve 8 ise iyi idare, 9 ve yukarısı not çok iyi ve temiz idare edildiğinin göstergesidir.

2. Orada âdil bir hukuk var mı ve bu hukukun üstünlüğü prensibi kabul edilmiş mi, buna uyuluyor mu? (Hukuk var ama âdil değil yahut üstün değil, böyle bir durumda orada hukuk hem var, hem yok demektir.)

3. Millî kimlik ve kültür korunuyor mu, korunmuyor mu?.. Bir ülkenin ve halkın millî kimlik ve kültürü bir insanın kan grubu gibidir. Millî kimlik ve kültürü tanımayan, onları değiştirmek cinnetine kapılan, onlara zıt giden idareler bozuktur, gayr-i meşrudur. İnsanların kan grupları zorlama ile değiştirilemeyeceği gibi, millî kimlik ve kültürleri de değiştirilemez.

4. Bir ülkede, İngiltere'de, Norveç'te, İsveç'te olduğu gibi tam ve en geniş şekliyle din, inanç, inandığı gibi yaşamak, dinî eğitim vermek, bağımsız din teşkilatına sahip olmak hürriyeti yoksa orada iyi bir idare olamaz.

5. Bir ülkenin eğitim sistemi millî kimlik ve kültüre zıt olan resmî ideolojiye bağımlı ise; iyi insanlar, iyi vatandaşlar yetiştirmek yerine beyinleri yıkanmış, zombileştirilmiş ideoloji kurbanları yetiştirmek için çalışıyorsa orada iyi bir idare olduğundan söz edilemez.

6. Nepotizm olan bir ülkede iyi idare yoktur.

7. Hikmete/bilgeliğe dayanmayan, bilge ve âqil insanlara danışmayan ve onların sözlerini, öğütlerini, rehberliğini kabul etmeyen bir idare sistemi iyi değildir.

8. Yapıcı olmak şartıyla çeşitliliği, çoğulculuğu kabul etmeyen tekelci bir idare iyi değildir.

9. Doğruluk ve dürüstlük temel prensibine uymayan bir idare kötüdür.

10. Bir ülkede can, mal, ırz, nesep, din, inanç, mezhep hürriyeti ve güvenliği yoksa orada iyi idare de yoktur.

11. Birtakım bedbaht kadın vatandaşlara resmî "vesikalar" vererek onlara yasal fuhuş yaptıran, bu suretle en çirkin bir esareti/köleliği uygulayan, hattâ bu fuhuştan vergi alıp bütçesine koyan bir idare, düzen, sistem, rejim iyi değildir, kötüdür.

12. Bir ülkede, oradaki halkın bin yıldan fazla kullanmış olduğu millî alfabe yasaklanmışsa, oradaki halk 1928'den önce basılmış kitapları, tarihî binalardaki kitabeleri, hattâ dedelerinin ve atalarının mezar taşlarını okuyamayacak kadar cahil bırakılmışsa ve bu kültür zulüm ve teröründe inatla israr ediliyorsa orada iyi bir idare yoktur.

13. Dinî inanç ve kanaatleri dolayısıyla başını örten Müslüman bir kadın avukat, Müslüman bir kadın öğretmen, Müslüman bir kadın memur veya bürokrat, başı örtülü olduğu için mesleğini icra edemiyorsa oradaki idare ve rejim kötüdür.

14. Bir ülkede zenginler daha zenginleşiyor, fakirler daha fakirleşiyorsa oradaki idare kötüdür.

15. Haram yemenin genelleştiği bir ülke kötü idare ediliyor demektir.

16. Liselerinde doğru dürüst ve yeteri kadar mantık dersi okutulmayan; doğru düşünen, doğru ile yanlışı birbirinden ayırt edebilen mantıklı yeni nesiller yetiştirilmeyen bir ülke kötü idare edilmektedir.

17. Tarihini, geçmişini iyi, doğru ve yeterli şekilde bilmeyen bir toplumun geleceği karanlıktır. Bir ülkenin genç nesillerine okullarda doğru dürüst tarih okutulmuyorsa, gerçek tarihini yerine ideolojik mavallar ve masallar okutuluyorsa oradaki idare ve rejim iyi değildir, kötüdür.

18. Ülkenin bir bölgesinde zelzele oldu. Halkın bir kısmı (hepsi değil) yardım malzemesi taşıyan kamyonları yağmaladı. Yardım dağıtımında kargaşa oldu. Afetzede halka çorba ve yemek dağıtımında sıraya ve adalete riayet edilmedi... Orada iyi bir idare yoktur.

19. Bir ülkenin iyi veya kötü idare edildiği, oradaki kara, kirli, necis, haram parayla ölçülür. Böyle pis paralar ve servetler yoksa iyi idare vardır. Muazzam miktarda kirli ve kara para ve servet varsa idare kötüdür.

20. Nüfusu 100 milyondan az olan bir ülkede beş milyon nüfustan fazlasına sahip mega şehirler varsa oradaki idare kötüdür.

21. Böyle mega şehirlerde bazı vatandaşlar evden işe isten eve gitmek için her gün üç saat çile çekiyor, ömür tüketiyorsa oradaki idare bozuktur.

22. Terör olan bir ülke o zamana kadar iyi idare edilmemiş bir ülkedir.

23. İç barış ve toplumsal uzlaşı olmayan bir ülke kötü idare edilen bir ülkedir.

24. Ülkenin milli kültür ve kimliğine zıt, halkı hor gören, çoğunluğu ikinci sınıf vatandaş kabul eden bir vesayet rejiminin hükümferma olduğu bir ülke kötü idare edilmektedir.

Yukarıda 24 madde zikr ettim. Çok açık, seçik, anlaşılır bir üslupla kaleme aldım.

Bunlara kim itiraz edebilir?

* (İkinci yazı)

Nallıhan Seyahati

GEÇEN cumartesi sabah saat sekizde İstanbul'dan hareket ettik. İzmit tarafına yöneldik. Yolun iki kenarında alabildiğine yüksek inşaatlar görülüyor. Büyük depremler şehri İstanbul yapılaştıkça yapılaşıyor. Buralardan birkaç ay önce geçmiştim. Kısa zamanda bir yığın yeni büyük bina yapılmış. Henüz yapımı devam edenlerin haddi hesabı yok. Türkiye varını yoğunu, sermayesini binaya, toprağa yatırıyor. Bu işte çok rant varmış. Müteahhitler, belediyeler, arsa sahipleri... Çok dolaplar dönüyormuş.

Yolda börek ve çaydan oluşan küçük bir kahvaltı yaptık. Mekan çok lükstü ama börek ve çay kaliteli değildi. Kaliteli olsaydı bir dahaki yolculuğumuzda yine gelirdik.

İzmit'i transit geçtik. Sapanca'da göl kenarında sütlü nescafe içtik. Nefisti. Biraz çarşısında dolaştık, kahvaltı malzemeleri satan bir dükkandan peynir zeytin vs aldık. Çarşıdaki camiin karşısındaki ahşap evin fotoğrafını çektik. Eskiden bu evde oturuluyordu. Şimdi metrûk (terk edilmiş). Medenî ülkelerdeki birkaç yüz yıllık eski evler güzelce restore edilir, içine modern konfor ilave edilir ve güzelce oturulur. Bizim halkımız geleneksel İslam evlerinden nefret ediyor, yeni yüksek (çoğu çürük çarık), ilk depremde yıkılacak veya hasar görecek apartmanlara bayılıyor.

Geyve'de çarşıyı gezdik. İstanbul'dan üşenip almadığım bir iki ihtiyacımı oradaki bir Çin ucuz eşya mağazasından aldım. Çinliler ürettikleriz ıvır zıvırları Geyve'de satıyorlar ama bizim orada üretilmiş el sanatı ürünlerimiz yok. Eskiden vardı. Şimdi kahvehaneler dolu...

Öğle namazını küçük bir camide kıldık. Sayısı az olan cemaat ihtiyarlardan oluşuyordu.

Oradan Taraklı'ya yollandık. Öğle yemeğini Belediye Parkının içindeki lokantada yedik. Sahibi sakallı dindar bir zat.

İki kişi (Allah affetsin) hayli yemek yedik. Üzerine sıcak tahin pekmez, cevizli. Hesabı sordum: "20 lira yeter" demez mi? Tahin pekmez hediye imiş... Neyse epey "pazarlık" ederek, 25 lira verdim. Taraklı yaşanacak bir yer!

Taraklı'nın eski güzel evleri restore ediliyor. Yenilenmiş konaklara baktıkça insanın gözü bayram ediyor, içi ısınıyor.

Pazar kurulmuştu, biraz alış veriş ettik.

Birkaç tanıyan çıktı, onlarla ayak üstü merhabalaştık, üç beş kelime ettik.

Taraklı'da satılık küçük bir eski zaman evi (beton yeni ev değil!) bulunur mu diye sormak için Hacı Osman beyi aradım, her zaman oturduğu kahvede yoktu, telefon numarasını yanıma almamışım, görüşemedik.

Göynük'ü transit geçtik. Nallıhan taraflarına uzandık. Yolda ikindi namazı kılmak için eski tarihî bir köye uğradık. 1500'lü yıllardan kalma tarihî bir camii vardı. Bir de hamam harabesi. Bazı eski evler ayakta. Eskiden büyük yol üzerindeymiş, bir han varmış, yıkılmış.

Bizi selamlayan köylülere iki adet ciltli kitap hediye ettik.

Kuş cennetine gittik. Eyvah! HES mi olmuş, başka bir baraj dalgası mı ne, sular çekilmiş kuşlar gitmiş. Boş yere yorulduk, bir şey göremedik.

Nallıhan'a vardığımızda akşama az kalmış, hava kararmaya yüz tutmuştu. Tanıyanlar çıktı. Restore edilen tarihî hanı gezdik. Bir dükkanda Kaymakamlığın geleneksel sanat ürünleri, el dokuması kumaşlar, el işi oyalar satan mağazası vardı. Yol arkadaşım, hanımına el dokuması yüzde yüz ipekli çok güzel bir örtü aldı.

Bir dükkandan reçineli çam ağacından yapılmış bir su kabı aldık. Bundan içilen su şifalı oluyormuş.

Bendenizi tanıyan üç kişi ile biraz sohbet ettik.

Başörtülü bir hanımın dükkanında çay içtik, yöresel dağ eriği (katkısız) marmelatı aldık.

Nallıhanın bu kadar güzel bir yer olduğunu sanmıyordum. İnşaallah tekrar gelmeyi düşünüyorum.

Akyazı yoluyla döndük. Yolda bir beldenin büyük camiinde yatsı namazı kıldık. Cemaat içinde bir tek genç vardı. Diğerleri genellikle orta yaşlı veya yaşlılardı.

TEM yolu kenarında çay içtik, çiğ börek yedik. Çay nafile, börek soğuk ve sert idi.

Yol kenarındaki bir köylüden İki kilo ayva aldım. Bu meyve kış hastalıkları için bire birdir. Şekersiz pişirip üzerine bitkisel tabiî (kimyevî ve yapay değil) pudra şeker dökerek yiyeceğim. Tavsiye ederim.

Bir günlük bu küçük ve uzun seyahatimde gördüğüm en kötü şey, Türkiye'nin çılgınca, delice, akılsızca betonlaşması oldu. Yüzde 95'i zelzele mıntıkası olan bir ülkede böyle bir yapılaşma intihar değil de nedir?

Devletin yapacağı önemli işlerden biri, yedik sekiz katlı beton meskenlerin yapımını yasak etmek, halkın iki katlı bahçeli evlerde oturmasını sağlamaktır.

Rantçılar, belediyeler buna razı olmasalar da...

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi