M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Eski Dostlar

Eski Dostlar

1952'de on iki yıl aralıksız okuduğum Galatasaray mektebinden (ilk, orta, lise) mezun oldum. Üniversite tahsilimi Ankara Siyasal Bilgiler (eski Mekteb-i Mülkiye'de) yaptım.

Orta okulda iken Hakk'a Doğru, Büyük Doğu, Sebilürreşad dergilerini okumaya başladım.

Daha sonra İslam'ın Nuru, Hür Adam ve öteki İslamî gazete ve dergiler.

Türkiye'deki İslamî hareketin 60 yıldan beri takipçisiyim ve içindeyim.

Müslümanlara yapılan baskı ve zulümleri gördüm.

Bizzat bendeniz mahkemelerde süründüm, hapis yattım, altı seneye yakın yurt dışında gurbet ve sürgün hayatı yaşadım.

İki haftalık, bir günlük gazete çıkarttım, bir başka günlük gazeteyi de devr aldım.

1960'dan önce Ankara'da aylık İSLAM dergisini on kadar ağabeyimle birlikte tesis edip on küsur sayısını çıkarttım.

Çok üstadlar, büyükler, mücahidler tanıdım.

Üstad Bediüzzaman hazretleri.

Üstad Necip Fazıl.

Üstad Ord. Prof. Ali Fuad Başgil.

Üstad Eşref Edib.

Nurettin Topçu... Cevat Rıfat Atilhan... Sinan Omur...

Hayli icazetli ulema ve fukaha gördüm.

Ömer Nasuhi Bilmen.

Bulgaristanlı Ezherî Ahmet Davudoğlu.

Çok fedakar hizmetkarlar gördüm.

Avukat Bekir Berk.

Daha niceleri.

İcazetli gerçek şeyhler ve mürşidler gördüm.

Bursalı Mehmed Zahid Efendi.

Adanalı Sami efendi.

Cerrahî şeyhi Muzaffer efendi.

Müslümanların, çeşitlilik içinde tek bir Ümmet oluşturdukları zamanlara yetiştim.

Beş Padişah, bir Halife görmüş yaşlı zatlara yetiştim.

Hüseyin Hilmi Işık hocaefendiyi tanıdım.

Elhamdülillah hayatım boyunca İslam'dan, Kur'andan, Sünnetten, Şeriat-ı Garra-i Ahmediyyeden, İmamet-i Kübradan, Ümmet-i Beyza-i Muhammed Mustafa'dan yana oldum.

1950'lerde çilekeş gerçek mücahidleri gördüm.

Osmanlı beyefendileri, Osmanlı hanımefendileri gördüm.

Kötü düzenden nefret eden muhlis Müslümanlar gördüm.

Din ve iman için zindana girip de çoluk çocuğu perişan olan samimî Müslümanlar gördüm.

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Kürsüsü başkanı koskoca bir profesörün fikirleri ve görüşleri yüzünden tutuklanıp zindana konulduğu günleri gördüm.

Üstad Necip Fazıl'ı kaç kere Ankara hapishanesinde ziyaret ettim.

Bu memlekette Müslümanlar için hürriyet güneşinin doğacağı ümidiyle yaşadım.

Hürriyet geldi ama eyvah!

Bir kısım eski mücahidler mukaddes dâvamıza ihanet ettiler.

Mücahidlik postunu bırakıp müteahhit oldular.

Ne demişti Necip Fazıl:

"Biz kırk yıl boyunca küfür buzdağını ellerimizi ağzımızın iki kenarına koyarak nefeslerimizle erittik. Sonra korkunç bir çamur deryası içinde kaldık..."

Ne günlere kaldık... Mübarek Ramazan ayında birtakım Müslümanlar hahamlar, papazlar, patrikler, piskoposlar, rahipler, kıssisler ile neşeli ve muhabbetli iftarlar yapıyor.

Bozuk düzenin haram, kirli, kara, necis rantları yağmalanıyor.

O eski cihad edebiyatı tarihe karıştı.

Şimdi Ayasofya'nın açılmasının zamanı değil.

CIA ve Mossad...

Nerede o eski mücahidler?

Üstadlarımızın kabirlerde kemikleri sızlıyor.

Hani bu düzen bozuktu.

Hani bunun yerine hak, âdil, doğru bir düzen gelmesi için çalışacaktık.

Eski dostlar, eski mücahidler neredesiniz?

Ey vefa, ey sadakat, ey ihlas, ey hasbilik, ey mürüvvet, ey hayâ nereye gittiniz?

Çeşitlilik içinde sarsılmaz bir vahdet sergileyen o Ümmete ne oldu?

Mustafa Kemal paşa ve İsmet İnönü zamanında bile zina Ceza Kanununda suçtu.

Zinayı suç kabul etmeyen yeni Ceza Kanununa Müslüman milletvekilleri nasıl kabul oyu verdiler?

Milletvekilliği mazbatasını almak için o yemini nasıl yaptılar?

Eski dostlar eski dostlar!..

* (İkinci yazı)

Tıp ve İlâç Endüstrisi Sektörü

DÜNYA'nın birçok yerinde de kötü ama Türkiye tıp, tedavi, ilaç konusunda çok kötü durumda.

Bir çikolata, bir içecek veya makarna fabrikasını düşünün, amacı nedir? Daha fazla müşteri, daha fazla kâr.

Maalesef ilaç sanayi de bu duruma gelmiştir.

Türkiye'de üretim yapan dış kökenli dev ilaç fabrikaları "mallarını" daha fazla satabilmek için her yola başvuruyor.

Bizdeki ilaç, hastahane, doktor sektörü çok büyük bir endüstri haline gelmiştir.

Devlet bütçesinin büyük kısmı ilaca, tedaviye, hastalıklara ve hastanelere gitmektedir.

Bunca masrafa rağmen hastaların, hastalıkların sayısı azalıyor mu? Ne gezer, aksine hızla artıyor.

Gerçek tıpta hasta vardır, bugünkü tıpta müşteri var.

Açın interneti muazzam sayıda veri elde edeceksiniz: Hiç faydası olmayan bir yığın ilaç... Hiç lüzumu olmadığı halde yapılan bir sürü ameliyat...

Geçtiğimiz yıllarda düzmece bir grip korkusu olmuştu, dışarıdan aşılar ithal edilmişti. Hiçbir işe yaramadı ama bütçeden milyarlar gittiydi.

Hasta yoksa, hastalık yoksa, bunları icat edeceksiniz ki, ilaç ve tıp sanayi gelişsin, kazansın, ilerlesin.

Bundan iki sene önce bir dostumuz vefat etti. Son günlerinde tıp açısından hiçbir ümit kalmamıştı. Hastalık vücuda yayılmış, ölümü bekleniyordu. Ne yaptılar? Ailenin serveti müsait olduğu için lüks mü lüks bir hastanede lüks bir odaya yatırdılar, ağzından burnundan, kollarından, ayaklarından borular, sondalar... Bir yığın alete bağlı... Birkaç saat daha bitkisel hayatta yaşatmak için bir sürü iğne vuruldu. Zavallı komada, baygın yatıyor. Kaza-yı mübrem zamanı gelmiş. Nihayet vefat etti. Fatura çok yüklü...

Piyasada satılan bir yığın ilacın hiçbir faydası olmadığı iddia ediliyor. Sağlık Bakanlığı'nda dev ilaç firmalarının temsilcileri...

Özel hastaneler başlı başına bir endüstri.

Koruyucu hekimliğin adı var.

Gelsin ilaçlar, gelsin aşılar.

Ortodoks tıbba paralel olarak son yıllarda bitkisel/otsal tıpta da çarpık bir gelişme müşahede ediliyor.

Bendeniz paralel yumuşak tıplara taraftarım ama bunların istismar edilmesine karşıyım.

Gazetelerde televizyonlarda düzmece bir haber: Falan ot veya dağ meyvası kansere iyi geliyor. Huryaaa!... Yüz binlerce saf vatandaş baharatçılara hücum ederek satın alıyor.

Gıda ve içecek piyasasındaki ürünler yüzlerce çeşit kimyevî madde, koruyucu, renklendirici, aroma yapay madde ile dolu. Bir şişe meşrubattaki kimyasallar tek başına belki fazla zarar vermez ama insanlarımız günde on çeşit gıda tüketiyorsa, bunların içindeki kimyevi maddeler bir araya gelince büyük zarar verebilir.

Sektör kesin tedavilerden hiç mi hiç hoşlanmaz. İlaçlar biraz iyileşme getirmeli ama büsbütün iyi etmemeli. Hastalıklar ve hastalar biterse sektör çöker.

Hiç lüzumlu olmayan ameliyatlar yapılıyor. Devlet bunları önlemekte yetersiz ve etkisiz. Niçin?

Bendeniz tıbbı, tababeti, ilacı, doktoru inkar etmiyorum. Lakin sömürülmesini, korkunç bir endüstri haline gelmesini, ilim ve ahlak tarafından kontrol edilip yönlendirmemesini protesto ediyorum.

Hiçbir işe yaramayan aşılara milyarlarca dolar ödenmesine karşıyım.

Hastaya müşteri gözüyle bakılmasına karşıyım.

Lüzumsuz ameliyat yapılmasına karşıyım.

Aşırı ilaç tüketimine karşıyım.

Nüfusu bir buçuk milyara yaklaşan Çin'de bizdeki Ortodoks Tıp kilisesi yok. Onların tıbbı başka.

Sağlıklı beslenmeyen bir toplum sağlıklı olamaz.

Besin maddelerine ve içeceklere üç yüz çeşit kimyevî maddenin karıştırıldığı bir ülke elbette sağlıklı olmaz.

Tıp, tedavi, ilaç, hastahaneler büyük ölçüde çığırından çıkmıştır.

İnsanlık büyük ölçüde ölmüştür.

Sektör canavarlaşmıştır.

Tıbbı, ilacı, tedaviyi, hastaneleri ahlakın ve bilgeliğin kontrolü altına almadıkça kötülükler ve bozukluklar düzelmeyecektir.

Liberal Kapitalist sistemde zaten olacağı buydu.

Bunca bozukluk düzeltilebilir mi?

Düzeltilebilir ama nasıl? işte bunu bilmiyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi