Engin Ardıç

Engin Ardıç

Riyakârlık rüzgârı

Riyakârlık rüzgârı

Van'da bir deprem daha oldu, kalacak başka "doğru dürüst" bir yer olmadığı için çürük otelde kalan iki gazeteci öldü. "Birinci depremin" sonuçlarını izlemeye gitmişlerdi.
Cem Emir ile Sebahattin Yılmaz.
Bizi kurtarmaya gelen bir de Japon gitti bizim yüzümüzden, "gözyaşlarıyla uğurladık" diyen hiçkimse gözyaşı falan dökmedi, inanmayınız.
10 Kasım sabahları gazetelere "acımız büyük" yazan soytarılara da, Atatürk'ün ölümünden tam kırk yıl sonra doğmuş zibidinin "seni çok özledik" edebiyatına da inanmadığınız gibi...
Hiç tanımadığim iki görev şehidi, Cem ile Sebahattin için "onları unutmayacağız" yazıyorlar.
Yalan söylüyorlar, hemen unutacaklardır. Hemen. Şu birkaç gün içinde.
Bu meslekte "ensesi kalınlar" unutuluyorlar da, emekçiler mi hatırlanacak?
Çünkü onlar, bütün yükü taşımalarına rağmen "önemsiz" kabul edilen çocuklardı.
Yedek subaylar gibi, assubaylar gibi!
Köşe yazarı da değildiler, servis şefi de, sayfa editörü de, şu da, bu da...
"İsimsiz kahraman" tabir edilen garibandı onlar.
Matbaa işçisi ölse hanginiz aldırırsınız, düzeltmen gitse hanginiz?
Terörist vursa kıymete biner, boktan bir binanın altında kalan gazeteci iki ah bir vahla geçilir.
Rum militan vurursa adı vapura verilir de, müteahhit kanına girerse bırakın caddeyi, sokak bile yapılmaz gazeteci...
İzzet Kezer'i hatırlayacak mısınız, Cizre'de kendi polisimiz vurmuştu kazayla.
Metin Göktepe'yi bildiniz mi, işkencede ölmüştü.
Fakat Trakya'da kara saplanıp donarak ölen iki Hürriyet muhabirini hiçbiriniz çıkaramayacaksınız tabii, ben bile ortaokula gidiyordum. İsimleri? Vallahi bilemeyeceğim.
Adam sen de... Yarın ben ölsem basın kaşalotları iki satırla adımı anacaklar mı?
Elbette anmayacaklar, yok sayacaklar, üstelik kimisi gizlice, kimisi açık açık sevinecek.
Burası Türk basını, kırk kişi değilsek bile seksen kişiyiz, birbirimizi biliriz.
Bırakın numarayı...
"Çok çalışkandı" demiş Cem için, şefi... "Mesai kavramı" nedir bilmezmiş...
Kendini ne kadar sömürtürsen o kadar makbul olursun o holdingin bünyesinde. "Sinekten yağ çıkarma" politikası iliklerine işlemiştir. Yalçın Pekşen, parasızlık canına tak ettiği için Cumhuriyet'ten oraya geçmişti de, etinden, sütünden ve yününden azami derecede istifade edebilmek amacıyla Hafta Sonu'nda seks yazıları yazmaya mecbur tutmuşlardı... "Eşek" kelimesini duyunca yüzü kızaran adamcağız ne yapacağını şaşırmıştı hani...
Aydın Bey, "sevgili arkadaşlarım" demiş onlar için.
Varlıklarından haberi var mıydı acaba?
"Onları her zaman takdirle hatırlayacağız" demiş.
Yemesin bizi.
Ailelerine çıkarıp da iki bin lira mı verdi?
Gazeteyi satmadan verecekse versin, sonra "benim basınla ilgim yok ki" de diyebilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Engin Ardıç Arşivi