Abdulkadir Özkan

Abdulkadir Özkan

Kapitalizmin gülen yüzü demokrasi sorgulanmalı

Kapitalizmin gülen yüzü demokrasi sorgulanmalı

Genelde kapitalizm ile demokrasi birbirinin ayrılmaz parçası, bir diğer ifade ile tamamlayıcısı gibi takdim ediliyor. Ne yazık ki bu takdim propaganda gücü sebebiyle dünyanın önemli bir bölümünde kabul de gördü. Demokrasinin kapitalizmin yüzündeki gülen maskeden ibaret olduğunun anlaşılabilmesi için uzun zamana ihtiyaç oldu. Artık gelinen noktada görüldü ki kapitalizm demek küresel sermaye demektir ve 'küresel sermayenin vicdanı yoktur', tek hedefi daha çok kazanmaktır. Bunun için milyarlar boğaz tokluğuna çalıştırılıyor, ülkelerde darbeler yapılıyormuş/yaptırılıyormuş hiç önemli değil. Önemli olan kürsel sermayenin daha çok kâr etmesidir. Küresel sermayenin çıkarlarına zıt bir takım gelişmelerin iç darbelerle önlenmesi bile uzun yıllar demokrasi ve özgürlük olarak takdim edildi. Halbuki biliniyor ki kapitalizmin temsilcisi ve dünya üzerindeki jandarması ABD kuruluşundan itibaren küresel sermaye sahiplerine teslim olmuştur. Bunu isterseniz küresel sermayeyi ellerinde bulunduran Siyonist patronlara teslim olduğu şeklinde de ifade edebiliriz.

Amerika'da her seçim döneminde başkan adaylarının Yahudi lobisinin desteğini alabilmek için yarış ettiklerini, Yahudi lobisinin güvenilir adamlarını Başkan adaylarının en yakınlarında görevlendirdiklerini düşünürsek sanıyorum ABD'nin Ortadoğu politikalarının belirlenmesinde İsrail'in tahakkümünden, bir diğer ifade ile güdümünden kurtulabilmesi için Başkan adaylarının seçimle gelmelerinin önlenmesi demokrasiye hizmet olarak bile düşünülebilir. Çünkü, ABD'de demokrasi sadece siyonizme hizmet edecek sonuçlar veriyor.

Söz gelimi Başkan Obama'ın Ortadoğu'dan sorumlu başdanışmanı Dennis Ross isimli bir Yahudi idi. Bir yazarın ifadesine göre, "ABD'nin İsrail hükumetinden, İsrail'in yapmak istemediği hiçbir şeyi talep etmemesi, Washington'un barış sürecindeki temel politikası haline getiren Ross ABD yönetiminde yer almadan önce, İsrail lobisinin sancak gemisi olan AIPAC tarafından kurulmuş ve şimdi yeniden çalışmayı planladığı Yakın Doğu İçin Washington Enstitüsü adlı bir stratejik düşünce kuruluşunda çalışıyordu"... Yani ABD'nin bölgemize yönelik politikalarını Ross vasıtasıyle İsrail belirliyordu. Böyle bir durumda ABD'nin içinde bulunduğu ve rol aldığı bir plan ile gerek Filistin-İsrail gerek bölge sorunlarında hakka dayalı bir çözüm bulmak mümkün olabilir mi?

ABD'nin giderek artan İran'a yönelik saldırgan tavrının belirleyicisi Ross dolayısıyle İsrail olarak görülüyor. Yani bölgemizdeki gelişmelerde ABD'nin belirleyiciliği devam ettiği sürece İsrail'in isteği dışında bir gelişme söz konusu olmayacaktır.

Yer yüzünde Robert Fısk'ın ifadesiyle, "İsrail'den başka sınırları belli olmayan ülke yok." İsrail'in hedef olarak Büyük İsrail peşinde olduğunu, sınırlarını Nil'den Fırat'a kadar uzanan alan olarak gördüğü düşünüldüğünde bölgemizde huzur için bölge ülkelerinin itirazsız Büyük İsrail hedefini kabul etmeleri gerekiyor. Bu mümkün olmayacağına göre bölgemizde bir büyük çatışma kaçınılmazdır.

Meseleye bu perspektiften baktığımızda demokrasi ve özgürlük söylemlerinin de kapitalizmin yüzündeki gülen maskeden ibaret olduğunu görmek durumundayız. Öncelikli olarak sosyalizm gibi kapitalizminde insanlık tarafından bir kenara itilmesi gerekiyor. Yer yüzünde hakka ve adaleti esas alan adil düzen kurulmadan cinayetlerin, haksızlıkların bitmesini beklemek hem kendimizi hem de insanlığı aldatmak demektir.

Bu noktada Robert Fısk ile yapılmış geçtiğimiz Pazar günü Sabah Gazetesi'nin Pazar ekinde yer alan bir söyleşiden kısa bir alıntı yapmak istiyorum:

"Batı'nın öncelikli amacı her zaman Ortadoğu'yu kontrol etmektir" dediği söyleşide Fisk sözlerini; "Batı her zaman Esad'ı, Saddam'ı, Kaddafi'yi göklere çıkardı" şeklinde sürüdürüyor.

Son olarak ABD medyasının gerçek yüzünü gözler önüne sermesi bakımında Fisk'ın şu tespitinde aktarmak istiyorum:

"ABD'li gazetecilerin en büyük korkusu antisemitist olarak damgalanmak. Ramallah'taki o Berlik Duvarı'ndan bile daha büyük duvara 'çit' diyorlar, mülteci kamplarını 'mahalle' olarak nitelendiriyorlar."

Şimdi böyle bir ülkede seçimlerin yapılmasını demokrasinin işlediği şeklinde, Amerikan halkının arzusunun yönetime yansıdığı biçiminde takdim etmek ne derece doğru olur? Hatta, Amerika'da demokrasi adı altında Siyonist bir oyunun sahnelendiğini göre göre bu devletten dünya üzerinde, özelliklede bölgemizde haksızlıklara son vermesini beklemek akılsızlık değilse nedir?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdulkadir Özkan Arşivi