Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Zengin olmak!

Zengin olmak!

Kuveyt’teyim. “Zengin olmak” üzerine bir makale okudum da. Zenginlik de fakirlik kadar zor bir şey.. Para harcamak, para kazanmak kadar zor bir şey aslında..

Helal kazanmak ve helal harcamak.. İnfak etmek..

Birçok kişi kazanırken de, harcarken de yanlış yapıyor. O parayı değil, para onu yönetiyor.

Para mıknatıs gibi birçok belayı da kendine çeker..

Bir Amerikalı hesaplamış, aylık 25.000 dolar kazancı olan bir adamla aylık 250.000 dolar ya da daha fazlasını kazanan bir adamın hayat standartları çok da farklı değilmiş.. 25.000 doları olan adam daha rahat ve stressiz bir hayat yaşıyormuş.. Bu arada 25.000 dolar az bir para değil. Kimi için bir servet, kimi için bir yıllık maaş.

Birinin yatı var, ötekisi, yatı olan adamın yatını kullandığı kadar zaman yat kiralayabiliyor mesela.. Kaptanı, marinası ile de uğraşmıyor.. Aynı şey uçak için de geçerli.. Hatta bu kişi, bu giderlerini patronuna fatura da edebiliyor. Gerektiğinde daha büyük ve yeni, gerektiğinde daha küçük araçlar da kiralayabiliyor ve zaten patronu ile birlikte kullanıyor patronun sahip olduğu şeyleri..

Petrol zengini ülkelerdeki adamları düşündüm de. Zor iş..

Tamam, adamlar “soğanın cücüğü”nü yiyor ama, bu kadar zahmete, strese değer mi? Biri tek sarılı yumurta, ötekisi çift sarılı yiyor.. Adam pahalı ve marka yiyor, giyiyor, “desinler”, ya da “demesinler” diye. Herkes her şeyine karışıyor.. Bir tantana, bir debdebe uğruna değer mi bütün bunlar.. Yine kendi kararınızı kendiniz veremiyorsunuz.. Bütün bunlar niye?

Arap şeyhlerinin sahip olduğu zenginlik, kendilerinin ve halklarının ödediği bedele değer mi?

Bunu sadece Arap şeyhleri değil, diğer para babalarının, bizim, hepimizin, kapitalistlerin de kendilerine sormaları gerekmez mi?

-Nerede kazandın ve nerede harcadın?. Bir de Allah soracak! Çünkü zaten mülkün sahibi “O”. “Zekatını, vergini verdin mi? İnfak ettin mi? Yetimi doyurdun mu?”

-Vay o namaz kılanların haline ki! Hani o kenz edenler yok mu? O yetimin hakkını yiyenler..

Benim gözümde her zengin kapitalist değildir.. Asgari ücretle de geçinince para için dostunu satıyorsa, “paragöz”lü ise, “paracı” ise yani, o “kapitalist”tir.. Eğer zekatını, vergisini veren, infak eden, hayır yapan, helal kazanıp helal harcayan, israf etmeyen, hayır-hasenat yapan, akrabasını ve komşusunu gözeten, karz-ı hasen verme konusunda dikkatli, seha sahibi biri dünyanın en zengin adamı da olsa “kapitalist” değildir. Tıpkı Süleyman aleyhisselam ve Eyyüb aleyhisselamın zamanlarının, hatta Süleyman aleyhisselamın bütün zamanların en zengin kişisi olmasına rağmen kapitalist olmadığı gibi.

Kederler paylaşıldıça azalır, mutluluklar paylaşıldıkça çoğalır. Böyle olması gerekir. Ama bakıyorsunuz, bir yerde yoksullar ne kadar çoksa, zenginler de, zenginlikler de o kadar çok ve büyük.. Birilerinin kan ve gözyaşı, çalınan servetleri ve alınterleri birilerinin refah ve mutluluğunun kaynağı oluyor..

Ülkeler düzeyinde de bu böyle, halklar düzeyinde de..

Sonuçta Allah(cc) bizi mallarımız, canlarımız ve sevdiklerimizle kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan ediyor.

Zulm ile abad olunmaz.. Öte yandan da Allah cahil ve zalim bir topluluğa hidayet nasib etmez.. Bizim halimize gelince, yoksulumuzla ve zenginimizle biz zalimlerden olduk. Cahillik de bir zulüm aracı değil mi aslında.. Cahillik, yaygınlık ve şiddet bakımından zalimlikten daha büyük ve yaygın olduğu içindir sanırım, zalimlikten önce zikredilmiştir..

Aslında zenginliği sadece paraya da indirgememek gerek. Öte yandan her şeyin hayırlısını dilemek gerek.. Servet ve iktidar bazen dua ile istenen belaya dönüşebilir.. “Bereket” ve “kanaat” sağlık ve mutluluk için daha değerlidir aslında. Yoksa tek başına servet, altın ve para hamallığından başka nedir ki!

İlmin de, merhametin de bir zenginlik olduğunu unutmamak gerek. Belki de para nimetlerin en alt sırasında yer alır.. “İlim ve hikmet” “..nimet verdiklerinin yoluna ilet” diye dua ederken, belki de en önde gelir.. “Gazaba uğrayanların yoluna değil” derken de, “Allah’ın verdiği ilmi, serveti ve iktidarı, gücü hakka ve hayra karşı kullananlar”dan söz edilse gerek.. Sahi kitapta “Kitap yüklü eşekler” ya da “bel’am” derken kimden söz edilir?. Sonunda kaç günlük bir ömrümüz var ki. Her nefes alış verişte, sayılı nefeslerimizi biraz daha tüketiyoruz.. Ömür kontörleri gidiyor. Giderken sırtımızda kefenimizden başka ne olacak hiç düşündük mü?

Bu dünyada yaptıklarımızla ve yapmadıklarımızla, söylediklerimizle ve söylemediklerimizle, ya kendi cennetimize kendi sırtımızda tuğla taşıyor olacağız, ya da kendi cehennemimize odun! Kiramen katibin bütün yaptıklarımızı kayda geçiyor.. Yapmamız gerekirken yapmadıklarımızı da.

Selam ve dua ile..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahman Dilipak Arşivi