Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Fantastik bir konu... Derin Devlet’in 17 tutkusu!

Fantastik bir konu... Derin Devlet’in 17 tutkusu!

Hep “ciddi” konuları gündeme getiriyor, hep “ciddi” konularda kalem oynatıyoruz... Ne dersiniz; bugün de “fantastik bir konu”ya eğilelim mi?.. Meselâ, “17’nin sırrı nedir?” konusuna kafa yoralım mı?..

Biliyorum; durduk yerde bu “17” rakamı da nereden çıktı diye soracaksınız...

Hemen söyleyeyim, ben çıkarmadım!..

“13” rakamını kim çıkardıysa, “19 rakamı”nı kim uydurduysa, “88” rakamını kim icat ettiyse, “17” rakamını da birileri bulmuş!..

Önce “13”ten başlayalım...

Malûm, özellikle “Hıristiyan Alemi”nde bir “13 fobisi” vardır... Onlara göre, 13; “uğursuz” bir rakamdır!..

13 NİYE UĞURSUZ?

Peki, nedir bu “fobi”nin kaynağı?..

Bu tarihi neden “uğursuz” sayarlar?..

“Uğursuz”(!)luğun kaynağı çoktur.

Meselâ; Hz. İsa’nın bir Cuma günü çarmıha gerilmesinden önceki son yemeğinde toplam 13 kişi bulunuyordu. Yani, Hz. İsa ve 12 Havari... Sonraları 13 sayısını çağrıştıran bu sayının içinde geçtiği herşey lanetli, kötü ve korkunç olarak nitelendirilmeye başlandı.

İbranilere göre de 13 sayısının uğursuz olmasının sebebi, İbrani alfabesinin 13’üncü harfinin “mavet” yani “ölüm” kelimesinin ilk harfi olan “m” olmasıdır.

13 Ekim 1307 Cuma günü, Fransa Kralı Philippe ile Papa Clemens’in işbirliği sonucu Tapınak Şövalyeleri’nin çoğu tutuklanıp idam edilmişti!..

Tarihte ünlü kişilerden kimileri de bu “fobi”ye sahipti... Meselâ Henry Ford ayın 13’ünde çalışmazdı... Franklin Delano Roosevelt, 13 kişilik bir grupla aynı masada yemek yemezdi... Napolyon, Mark Twain ve Richard Wagner de bu fobiye sahip öteki ünlü kişilerdir.

Birçok otel müşterisi 13 numaralı odada kalmayı reddeder... Bu sebeple, kimi otellerde oda numaraları 12, 12A, 14 olarak devam eder. Yemek sırasında masada 13 kişinin olması büyük uğursuzluk olarak görülür. Ayın 13’üne rastlayan Cuma gününde kişiler yolculuk yapmaktan, anlaşma imzalamaktan kaçınırlar.

Kimi ülkelerde gökdelenlerin asansörleri 13’üncü katta durmaz.

Bilmem farkettiniz mi; “THY uçakları”nda bile “13 numaralı koltuk” yoktur!..

Agatha Christie’nin “Thirteen at Dinner” adlı romanında da 13 rakamı uğursuz olarak geçmektedir.

“Hıristiyan”ların, “13” rakamını uğursuz saymalarının bir sebebi olarak da, “İstanbul’un fethi” gösterilir... Malûm, İstanbul, 1453’te fethedildi... 1453 sayısının rakamlarının toplamı da, 13 eder!..

19 SAÇMALIĞI!

Malûm, 1980’li yıllarda da, bir “19 fırtınası” esmişti... Bazı “aklı evvel”ler, Kur’an-ı Kerim’in “19 ve katları”na göre dizayn edildiğini iddia ediyordu...

19’un mucidi Ahmet Deedad adlı bir adamdı... Amerika’da yaşayan Raşit Halife adlı bir adam da, bunu köpürtmüş, ona inanan Edip Yüksel de, maalesef onların “Türkiye şubesi” gibi çalışmıştı...

Ne var ki; İslâm alimleri toplanıp, ortak açıklama yapmıştı: “Bunu çıkaran Hurifilerdir!.. Hurufilik de sapık bir tarikattır!”

Oğlunun “19 saplantısı” yüzünden, merhum Sadrettin Yüksel Hocaefendi; Edip Yüksel’i evlâtlıktan reddetmiş, o da ABD’ye gidip Raşit Halife’ye mürit olmuştu...

“Hurifi”ler, “19 ve katları”na inanıyor ve bu inançlarını “19 mucizesi” diye yutturmaya kalkıyorlardı ama; “yaptıkları hesap, Kur’an-ı Kerim’e uymuyor”du!.

Uymadığını görünce ne yapmışlardı, biliyor musunuz?.. “Kur’an-ı Kerim’deki 2 ayeti inkâr etmişlerdi” iyi mi?..

Neyse... Edip Yüksel ABD’ye gidince, “19 saçmalığı” da sona erdi.

NEO NAZİLERİN 88 SIRRI!

Evet, “19 saçmalığı” sona erdi ama, bu defa da “88” çıktı karşımıza...

“88’in sırrı”nı biliyor olmalısınız. Gazetelerde, geçen ayın ortalarında yer alan haberlerde özetle şöyle deniliyordu:

“Almanya’da 8 Türk ve bir Yunan’ın öldürüldüğü seri cinayetlerin sorumlusu olduğu ortaya çıkan Neo-Nazi örgütünün üç üyesinin kaldığı evde ele geçirilen belgeler arasında şoke eden bir infaz listesi çıktı. ‘Dönerci Cinayetleri’nin failelri olan Uwe Mundlos, Uwe Böhnhardt ve Beate Zschape’nin evinden çıkan 88 isimlik listede politikacıların yanı sıra Türk ve İslâm kuruluşlarının temsilcileri de yer alıyor.”

Peki; o listede niye 87 veya 89 değil de “88 kişi”nin ismi yer alıyordu?..

Ortaya çıktı ki;

Listenin 88 isimden oluşmasının sırrı, Nazi Almanyası’nın lideri Adolf Hitler’i selamlamak için kullanılan ünlü “Heil Hitler” sözlerinde yatıyormuş... “H” alfabenin sekizinci harfi olduğu için Naziler, 88 sayısını “Heil Hitler” için bir şifre olarak kullanıyormuş!..

Gördüğünüz gibi;

Bazı “kişi”lerin, “örgüt”lerin ve “ülke”lerin hayatında, “rakam”ların önemli bir yeri var...

Kimileri bu rakamları “uğursuzluk” sayıyor, kimileri de “şifre” olarak kullanıyor.

YEŞİL ÖLMEDİ, YAŞIYOR!

Peki, “Türk Derin Devleti”nin de böyle bir “saplantı”sı var mı?..

Böyle bir “saplantı”nın varlığına veya yokluğuna geçmeden önce; Bugün gazetesinde 2 ve 3 Aralık tarihlerinde çıkan “iki haber”i özetle aktarmak istiyorum.

Haber, şuydu:

¥ Eski Özel Harekâtçı Ayhan Çarkın’ın ifadeleri üzerine başlatılan “faili meçhul cinayetler” soruşturmasında çarpıcı bir gelişme yaşandı... MİT eski Kontrterör Dairesi Başkanı Mehmet Eymür’ün ardından Özel Yetkili Başsavcı vekiline ifade veren tanık M.E. gündeme bomba gibi düşecek iddialarda bulundu.

Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in kardeşi Hacı Ali Demirel’le bir dönem ticari ilişkileri olduğunu anlatan M.E., “Yeşil yaşıyor. Adını Hasan Kütük olarak değiştirdi. Süleyman Demirel’in kardeşi Hacı Ali Demirel’le yakın ilişkisi var. Villasında gördüm. Cumhurbaşkanı Demirel’e ‘Beyefendi’ diye hitap ediyor” dedi...

“Yeşil’i, Hacı Ali Demirel’in villasında gördüm” diyen sürpriz tanık, şok iddialarına devam ediyordu.

¥ Hacı Ali Demirel’le yakın ilişkilerinin olduğu dönemde Yeşil’i sık sık Demirellerin villasında gördüğünü anlatan M.E., villada olduğu bir gece Demirellerin havuzunda bir kişinin boğularak öldürüldüğünü söyledi. ‘O’ kişiyi o güne kadar villada görmediğini kaydeden sürpriz tanık, ölüm olayının çevreye “boğulma” olarak aktarıldığını ve kendisine tuhaf geldiğini belirtti.

Sürpriz tanık, boğulma olayıyla ilgili olarak; “O dönem Yeşil villada kalıyordu. Onu da Yeşil boğdu” dedi. Tanık M.E.’nin ifadeleri üzerine savcılığın, Demirellerin villasına giden ambulansı ve sağlık ekibini inceleme altına aldığı bildirildi.

İşte bu haberler üzerine, “Yeşil” yeniden gündeme geldi...

Herkes, onun “öldüğünü” sanıyordu...

Yoksa, ölmemiş miydi?..

DERİN DEVLET’İN 17 SIRRI!

Derken, konu Beyaz TV ekranlarında tartışılmaya başlandı... Beyaz TV’de geçen hafta yayınlanan “Dinamit” programında, programın moderatörü Latif Şimşek; Yeşil’in, “köylüsü ve akrabası” olan bir kişi vasıtasıyla kendisine bir “mesaj” gönderdiğini söyledi... O mesajda, “Yeşil’in yaşadığı ve estetik bir operasyon geçirdiği” ileri sürülüyordu...

Yeşil, “bunun bilinmesini” istemiş!..

Yeşil, o mesajında “Ayların 17’sine” dikkat çekip, demiş ki;

“Turgut Özal’ın ölüm tarihi 17 Nisan 93, Eşref Bitlis’in ölümü 17 Şubat 93, Aydın Menderes’in asılması 17 Eylül 1961, Danıştay Saldırısı 17 Mayıs 2006 ve Aydın Menderes’in geçirdiği ve sağ kurtulduğu uçak kazasının tarihi 17 Şubat 1959...

Dikkat ettiyseniz, tamamı farklı ayların 17’sinde gerçekleşen olaylar!..”

Peki, “17”nin sırrı ne?..

Yeşil, diyesiymiş ki; “Türkiye Cumhuriyeti, tarihte kurulan 17. Türk devletidir!.. Derin yapılanma da; eylemlerinin tamamını çeşitli ayların 17’sinde gerçekleştirerek, tarihe bir not düşmek istiyor!”

Mı acaba?..

AYLARIN 17’SİNDE OLANLAR!

Ne yalan söyleyeyim; içime bir “kurt” düştü ve “delinin pösteki sayması” gibi, ben de başladım; “Tarihteki ayların 17’lerinde neler olduğunu” araştırmaya!..

Düşünebiliyor musunuz;

Bir yılda “12 ay” var... Cumhuriyet’in kurulduğu 1923’ten bu yana ise, 88 yıl geçmiş... 88 yıl çarpı 12 ay!..

Etti mi size 1056 ay... İşte o “1056 ayın 17’lerinde” ne olmuş, tek tek araştırdım...

Karşıma, şöyle bir tablo çıktı:

¥ 17 Aralık 1934- Mustafa Kemal’e “Atatürk” soyadının verildiği Kasım 1934 tarihli kanundan sonra; bu soyadının başına ve sonuna söz konularak yapılan adların hiçbir kimse tarafından kullanılamayacağına dair kanunun TBMM’de kabul edildiği tarih...

¥ 17 Şubat 1959- Başbakan Adnan Menderes ve beraberindeki Türk heyetini Londra’ya götüren uçak düştü, Menderes’in sağ olarak kurtulduğu kazada 16 kişi hayatını kaybetti...

¥ 17 Mayıs 1971- Türkiye Halk Kurtuluş Partisi Cephesi (THKP-C) üyesi dört kişi İsrail’in İstanbul Başkonsolosu Efraim Elrom’u kaçırdı...

Eylemciler, 20 Mayıs gününe kadar cezaevlerindeki bütün devrimcilerin serbest bırakılmasını istediler. Hükümet pazarlık yapmayacağını açıkladı.

¥ 17 Nisan 1978- Malatya Belediye Başkanı Hamit Fendoğlu ve üç yakını, postayla gönderilen bombalı paketin patlaması sonucu öldü... Olaydan sonra 700 iş yeri tahrip edildi, CHP İl Merkezi yakıldı.

¥ 17 Mart 1994- DEP milletvekilleri Hatip Dicle, Leyla Zana, Orhan Doğan, Ahmet Türk ve Sırrı Sakık ile bağımsız milletvekili Mahmut Alınak, Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından tutuklandı.

¥ 17 Ocak 2000- İstanbul’da bir villaya operasyon düzenleyen polis, Hizbullah’ın lideri Hüseyin Velioğlu’nu ölü ele geçirdi.

SAÇMA AMA İLGİNÇ?

İnsan, bütün bu “derin operasyon”lara bakıp, sormadan edemiyor:

“Derin Devlet”in, gerçekten de, bir “17 tutkusu” mu var?..

Yoksa, bütün bunlar “tesadüf”(!) mü?..

Ne var ki; “Çok önemli cinayet, suikast ve provokasyonlar”ın, hep “ayların 17’leri”nde meydana gelmiş olması, “Acaba” dedirtiyor insana!..

Acaba, “17. Türk Devleti” olmakla, “ayın 17’leri” arasında bir bağlantı var mı?.

Niye olmasın?..

Hıristiyanlar için 13, Hurufiler için 19, Neo Naziler için 88 rakamları çok önemlidir de, “Türk Derin Devleti” için 17 rakamı niye önemli olmasın?..

Dışarıdan bakılınca “saçma” gibi görünse de, dünyada o kadar “saçmalık” var ki, insanlar “inanmaya” devam ediyorlar... Meselâ, Hindistan’da; bırakın “inek ve maymun”ların “kutsal” sayılmasını, “sinek, kadın göbeği, asansör ve at kuyruğu”na bile “tapanlar” varmış, iyi mi?..

Sorulması gereken asıl soru şu:

“Yeşil” kod adlı “Mahmut Yıldırım da, “faili meçhul cinayet”lerini acaba “ayların 17’lerinde” mi işliyordu?..

Öyle ya;

O da “Derin Devlet”in adamı!..

Ama siz;

Yine de bu yazıyı ciddiye almayın...


Faili meçhuller araştırılsın!

“Toplumsal Bellek Platformu” üyeleri, dün Meclis’e giderek “BDP Grubu”nu ziyaret etmişler... Bu ziyaret sırasında, BDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan demiş ki; “Faili meçhul cinayetlerde tetiği çekenler ve emri verenler yargılanmadı, tam aksine öldürülenlerin yakınlarına ve mağdurlara dâvâ açıldı... Faili meçhuller Türkiye’nin kanayan bir yarasıdır!.. Bir Araştırma Komisyonu kurulması için birçok önerge verdik ama kabul edilmedi!”

Bence, bir “Araştırma Komisyonu” kurulmalı ve bütün “faili meçhul cinayetler” açığa çıkarılmalıdır!..

Bu “komisyon” kurulmalı ve meselâ 1979’da Hilvan’da H.Maksut Demiryeri ile birlikte “oğlu, yeğeni ve kardeşi”nin kimler tarafından öldürüldükleri aydınlatılmalıdır!..

O yıllarda “Kürtçülerin kurtarılmış bölgesi” haline gelen Hilvan’da; sadece H.Maksut Demiryeri ile oğlu, yeğeni ve kardeşi değil; onların “cenaze töreni”ne katılanlar da öldürüldü!..

O yıllarda, “Hilvan’da toplam 165 Kürt vatandaş öldürüldü” biliyor musunuz?.. Peki, “kim” öldürdü?.. “Devlet” mi, yoksa “Kürtçü Marksistler” mi?..

Evet, evet; o komisyon kurulsun ve “Hilvan cinayetleri”ni de araştırsın!.. Bakalım, o katiller Pervin Buldan’a “tanıdık” gelecek mi?..

Haa; “olayın tanığı” hâlâ yaşıyor, “tanıklık” etmeye de hazır!.. Araştırılırsa; “Kürtlerin düşmanı”nın kim olduğu ve Kürtleri kimlerin “istismar” ettiği de ortaya çıkar.. Bakalım, o zaman ne diyecekler?..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi