Akif Emre

Akif Emre

Her gece ay damlar Dicle'ye

Her gece ay damlar Dicle'ye

Kalabalığı ve uğultusunu içerde bırakıp dışarı çıktığımda çöl serinliğinin keskinliğini hissettim. Onlarca konuğun gürültülü neşeleri Bağdat gerçeğiyle pek tezat duruyordu. Kimsenin bu gecenin keyfini kaçırmaya niyeti de yok gibiydi. Bu Lübnan lokantasının cadde girişi ne kadar tedirginlik vericiyse Dicle üstüne sarkan yalnızlık o denli sessiz, tenha ve terk edilmişliği yansıtıyordu. Dışarıda zırhlı araçlar, pürsilah askerler, eskortların yanıp sönen ışıkları...içerde Ortadoğunun her bir köşesinden, Avrupa'dan gelen konukların gültücü şenliği.. daha da dışarıda kendi halinde insanlar;yüzlerce yıllık bir iklimden bugüne düşmüş geçmişin sükunlu çehrelerinden birer akis sanki.

Basamaklardan sessizce indim. Dicle ayaklarımın altındaydı. Karanlıktı sessiz. Tedirgin bir sessizlikti hissettiğim...

Uzakta bu yorgun nehrin üzerinden geçen bir köprünün ışıkları yanıp söner gibiydi. Dicle sessizce akıp gidiyor; hatta ürpertici bir sükûnetle akıyor...

Gece serinliği iliklerime kadar işlemişken birden uzakta, Dicle'nin pürüzsüz yüzünde bir ışıltı... Dicle'nin sessiz akışını fark ettiren bir hafif tebessüm gibi kıvrımlı ışıltı... Başımı yukarıya kaldırdığımda ışıltının bir yansıma olduğunu ancak fark edebildim. Gökte hilal şeklinde Ay ve Dicle'ye bir damla gibi düşen parıltısı...

Her gece Ay damlarken Dicle'ye kaç Bağdatlı bunu fark eder?

Her gece damlayan Ay kimlerin gözyaşını siler?

Dicle nice tarihlere tanık oldu. Dicle'ye düşen her Ay damlası ne acılara tanık oldu?

Oysa Dicle doğduğu topraklardan çok uzaklarda bile bir merhametin temsiliydi. Dicle kenarında bir "kuzunun ahını" soran medeniyetin nehri...

Ay damlamıştı, tarihin neşesi kadar hüznünü de taşıyan Dicle'ye... Hayalimizdeki Bağdat'ın parçalanmış fotoğrafından kareler taşır gibi...

Uzakta, çok uzaklarda pırıldayan köprü üstünden geçen orduların ayak seslerinin Dicle'yi titretmesi kadar kenarlarına hikmet ve hakikat ikliminden esintiler de getiriyor. Ay sanki o yitik iklimden bir fısıltı yakalamak için Dicle'nin koynuna sokulmuş gibi.

Utangaçtır Dicle artık...

Tanık olduklarından, yitirdiklerinden, yaşadıklarından... Utangaçtır; çünkü masalsı bir zamandan süzülüp gelmiş ama ondan nerdeyse iz kalmamıştır...

Utangaçtır; çünkü Moğol atlılarının nal seslerini unutmuşken yüzyıllık yalnızlık, ayrılıktan sonra çorak çöllerden getirdiği hüzünle yoğrulmaktadır.

Ay damlamıştır Dicle'nin üstüne Kerbela hüznünde bir gözyaşı gibi...

Dicle birikmiş Ay damlaları sanki... Muharrem ayında hüznün gözyaşı...

Dicle nice umutları yeşertti, nice farklılıkları buluşturdu. Dicle bugün bir ayrılık çeşmesi sanki... Siren sesleri, tanklar, beton duvarlarla bölünmüşlüğün yükü altında ezilen Dicle...

Geçmişe ağlamak çaresizlik işareti... Gelecek; zamanın soğuk, kanlı, çelik yüzüyle hesaplaşmayı gerektiriyor.

Bağdat bir kez daha Moğol yağması altında paramparça...

Her gece Dicle'ye damlayan Ay; mesafeleri, imkansızlıkları, ayrılıkları yok eden bir buluşma... Ay ve Dicle'nin buluşması. Dicle'deki her damla Ay bize bunu hatırlatıyor... Bağdat umudunu...

Dicle hüzünlü fakat vakur... Ne acılar gördü, ne zulümler geçti üstündeki köprülerden...

Ama her gece Ay damladı, bir ışık hep yansıdı gecenin karanlığında, muştuyu fısıldadı çölün sessizliğine...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Akif Emre Arşivi