Aziz Üstel

Aziz Üstel

Türkiye’de bir Kürt devleti kurulmalı mı?

Türkiye’de bir Kürt devleti kurulmalı mı?

Bu soruyu ben sormuyorum. Şiddete “İslam Terörü” diyenler soruyor. Almanya’da yayınlanan Die Welt gazetesinin yaptığı bir “kamuoyu yoklamasında” karşınıza böyle bir soru çıkıyor:

Sollten die Kurden einen eigenen Staat bekommen?

Yani, Türkiye’de bir Kürt devleti kurulmasını ister misiniz?

Evet... Hayır...

Bu soruyu kime soruyor? Dahası bu kamuoyu araştırması niye yapılıyor? Kamuoyu yoklamasının parasını kim veriyor? Cevap “evet” çıksa Kürt Devleti mi kurulacak Türkiye’de! Biz kalkıp şöyle bir kamuoyu yoklaması yapsak Almanların tepkisi ne olur:

Almanya’nın Doğu ve Batı Almanya olarak yeniden ikiye ayrılmasını ister misiniz?

Evet... Hayır...

Bu soruyu kime soracağız? Türk vatandaşlarına. Evet çıksa

sonuç ne olur? Almanya ikiye bölünür mü yeniden? Hayır. Ama böyle bir anketi neden yayınladığımızı herhalde sorgulayanlar çıkar. Tıpkı, Die Welt’in bu tek sorudan oluşan kamuoyu yoklamasını benim sorguladığım gibi! Yahu siz ha çöktü ha çökecek euro bölgesiyle, iflas bayrağını çeken, IMF’nin memurlarınca ekonomileri sil baştan yapılanan AB ülkeleriyle ilgilensenize Türkiye’de Kürt Devleti kurulsun mu gibisinden abuk sorular soracağınıza! Ama dervişin fikri neyse zikri de odur dememişler boşuna!

Gün gelir sen çocuk olursun
Efendim çocuğunuz doğduğunda iki duyguya kapılabilirsiniz. Bunlardan biri loğusalık sendromu ki, yeni anneyi çıldırtabilir, intihara dahi sürükler. Loğusalık sendromuna yakalanmayansa yavrusunu koklar, bağrına basar ve annelik duygusunu doyasıya yaşar. Loğusalık sendromuna yakalanan anneyi çevresi mutlaka anlayışla karşılamalı ve destek olmalıdır. Çocuk 2-3 yaşına geldiğinde kimi annede öfke patlamaları gözleniyor; sabaha kadar ağlayan anneler yaşama küsüyor. Ya da sabırla ilgileniyor yavrusuyla. Bunalımdaki anneye en başta eşinin destek olması şart. Derken 4-6 yaş arasına geliyoruz. O zaman anne ya çocuğuna rehberlik görevini üstleniyor ya da çocuğun her türlü tepkisi karşısında teslim bayrağını çekiyor. Bunun ardından, 7-11 yaş arasında, anne kolları sıvıyor, çocuğuna doğru eğitim verecek okulu aramaya başlıyor. Bunu yapamayansa okul seçme paniğine kapılıyor, çocuğu bir sepet gibi okul okul taşıyor sonunda da hem kendi hem de çocuk yorgun düşüyor. Çocuk 11-17 yaşlarındayken annenin iki seçeneği var. Ya evladının bireyselliğini kabul edecek ve yol gösterici olma görevini üstlenecek ya da evlat bütün iletişimi kesecek annesiyle. Delikanlılık çağı, 18-25 arası, çocuğunuz sizin hiçbir şey bilmediğinizi, çağ dışı olduğunuzu düşündüğünden onunla konuşmanız bile çok güçtür. Uzaktayken çocuğunuz, özlem dolar yüreğiniz, yanınızdayken de sür-git kavga edersiniz. Derken yaş gelir 26’ya ve 45’e doğru uzanır. Bu süreç “Bu hafta hiç aramadılar... Yemeğe gelseler bari... Torunları da çok özledim...” diyerek geçer. Çocuğunuz 45’ini devirdi mi, artık siz çocuk, o yetişkin olmuştur. Eğer akıllı bir çocuk yetiştirmişseniz sizin bilgeliğinizden yararlanacak ve sizi bir huzur kapısı olarak görecektir. Siz, bilgelikten zaman ayırabilirseniz “Yavrum nerede benim ilacım? Okuma gözlüğümü gördün mü?” diye soru yağmuruna tutacaksınız onu.

Meraklısına Not: Bu konuyla ilgili en iyi başvuru kitabı Erik Erikson’un ‘Kişilik Kuramı’dır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Aziz Üstel Arşivi