M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Sitem

Sitem

Siz, "Sizden olmayan" Müslümanlara; hahamlara, papazlara, patriklere, piskoposlara, pastörlere, monsenyörlere, zangoçlara ettiğiniz kadar itibar etmiyorsunuz. Onlarla diyalog yapıyorsunuz ama sizden olmayan Müslümanlarla yapmıyorsunuz.

Ramazanda lüks ve ihtişamlı iftar ziyafetleri tertiplediniz ve bunlara bazı hahamları, papazları, patrikleri de çağırdınız.

Onlar İslam dininin hak din olduğunu kabul etmezler.

Onlar Kur'anın ilahî kitap olduğunu kabul etmezler.

Onlar Muhammed Mustafanın (Salât ve selam olsun ona) Son Peygamber, Resulullah olduğunu kabul etmezler.

Onlarla bir araya gelebiyorsunuz ama mübarek oruç ayında on büyük İslamî cemaatin liderini, hocasını, şeyhini iftara çağırmadınız.

Çağırdıklarınız oruç tutmuyordu, çağırmadıklarının tutuyordu.

Arada meşreb, cemaat, tarikat farkı varmış... Olabilir... Bu çağırmadıklarınız hepsi Tevhide inanmış, Ehl-i Kıble, musalli kimseler değil midir?

Teslisçilerle iftar ediyorsunuz da Tevhid ehli ile niçin etmiyorsunuz.

Biz keyfimiz nasıl isterse iftarlara ona göre adam çağırırız mı diyorsunuz?

Soruyorum: Benim şu tenkitlerimde bir haksızlık var mıdır?

Sizi uyarmak suç mudur?

Siz mâsum (günahsız ve hatâsız) mısınız?

Şu yazdığım satırlarda yalan, iftira varsa gerekçeleriyle ispat edin, ben de sizden özür dileyeyim.

Beni iftara niçin çağırmadınız demiyorum. Ben kimim ki... Kendi halinde bir yazarı elbette çağıracak değilsiniz.

Lakin, Müslüman kesimden bir kısım hocaları, şeyhleri, liderleri, üstadları, ağabeyleri çağırmış olsaydınız, ne kadar güzel ve isabetli bir jest yapmış olacaktınız.

Müslümanlar param parça vaziyette. Aralarında hiçbir irtibat bulunmayın cemaatler, tarikatlar, gruplar, hizipler, fırkalar... Bunların bir kısım liderlerini bir araya getirmiş olsaydınız küçük de olsa birleşmeye, birliğe giden bir adım atmış olacaktınız.

Doğru ve olumlu tenkitler yaptığım için niçin bana kızıyorsunuz?

İnsanlar, liderler, cemaatler hiç yanılmaz mı?

Herkes yanılır, biz hiç yanılmayız mı diyorsunuz?

Beş yıldızlı lüks ve israflı, sefahat ve fuhşuyat mahalli otellerde iftar ziyafeti vermek Kur'ana, Sünnete, Şeriata, hikmete uygun mudur?

O oteller içki dolu.

O otellerde domuz eti yeniliyor.

O otellerin ızgaralarında domuz pirzolası ile dana bifteği birlikte pişiriyor, yağı suyu birbirine karışıyor. Bazen böyle ziyafetlere sen de gidiyorsun diyebilirsiniz. Evet haklısınız, nâdiren ve kerhen gidiyorum. Suçumu ve kabahatimi itiraf ediyorum. Eğri otursam da doğru konuşuyorum. Ben zaten pür hâtâ bir kimseyim. Siz bana değil, yazdıklarıma bakınız.

Lütfen bana körü körüne düşmanlık etmeyiniz.

Doğru mu yazıyorum, yanlış mı, ona bakınız.

*İkinci yazı

Sabah Namazında bir Kaymakam

Geçenlerde sabah namazı için biraz kıyıda kalmış tarihî büyük bir camiye gittim.

Cami çok genişti, bir buçuk saf cemaat vardı.

İmam efendinin kıraati çok güzeldi. Lakin hoparlör tertibatı akustik fennine uygun olmadığı için sesi bozdu. Yazık!

Namazdan sonra imamın odasında biraz sohbet ettik.

Sessiz kibar bir zat vardı, "Kaymakam bey..." dediler.

Bir kaymakamın sabah namazında camiye gelmesinden dolayı çok memnun oldum.

Eskiden valiler, kaymakamlar, büyük memurlar ve idareciler arasında namaz kılanlar enderdi, bir yerde böyle musalli kişilerin sayısı iki elin parmaklarını geçmezdi. Maşaallah şimdi namaz kılmayanlar parmakla gösteriliyor.

Lakin yakın tarihimizde çok büyük, çok vahim kopukluklar oldu.

Artık Türkiyenin Müslüman halkının küçük bir kısmı beş vakit namaz kılıyor. Ben yüzde on diyorum, geçen gün bir sohbette yüzde üç buçuk denildi. Felaket!

Namaz kılıp da camiye gelmeyenler, cemaate katılmayanlar çok.

Lakin İslam Şeriatında farz namazları cemaatle kılmak ihtiyarî (seçimlik, ister cemaatle kılar, isterse tek başına kılar) değildir, mecburîdir.

Hanefî fıkhında cemaate katılmamak için geçerli yirmi kadar şer'î mazeret vardır. Hasta olup da, cemaate geldiği takdirde, ya hastalığı şiddetlenecek, yahut uzayacak olması gibi... Bu şer'î mazeretlerin dışındaki mazeretler dinen geçerli değildir, onlar şeytanî mazeretlerdir. Biraz başım ağrıyor, cemaate gitmeyeyim gibi.

İmam efendi bana büyük bir kitap hediye etti. Sabahın erken vaktinde güzel bir kitaba sahip olmak beni gerçekten memnun, mutlu ve mesrur kıldı.

İzin aldık, kahvaltı etmek üzere Eyüp Sultan'a gittik.

Eyüpte dükkânlar sabah güneş doğmadan önce açılıyor. Çorbacılar, kahvaltı mekânları, pastaneler, fırınlar, baharatçılar ve daha nice ticaret yeri. Dinimize göre erken kalkmanın çok bereket ve faziletleri vardır.

Eyüp bu konuda bir istisnadır. Diğer semtlerde sabah vakti her yer kapalı. Cemaat yok ki, açsınlar.

Biz Türkiye Müslümanları sabah namazlarında camileri bayramlarda olduğu gibi doldurmazsak bizim için kurtuluş, yükselme, hürleşme olmaz.

Memlekette çok ilerleme varmış, Ankaradan Konyaya hızlı trenle bir buçuk saatte gidiliyormuş... Eyvallah, bu maddî bir terakkidir, kurtuluşla, mânevî yükselme ile ilgisi yoktur.

Bunu halkımıza nasıl anlatmalı bilmem ki...

Diyanet kadınları camilere doldurmak gibi bid'at ve fantezileri bıraksa da mükellef erkekleri namaza ve camilere çağırsa ne iyi olur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi