M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Câhil Yetiştirme Fabrikası

Câhil Yetiştirme Fabrikası

Câhillik ikiye ayrılır: Basit cahil, okula gitmemiş, okuma yazma bilmeyen bir yıldızlı cahil... Mürekkep cahil: Bunlar okumuştur ama yine de cahil kalmıştır, üstelik cahillikleri katmerli olmuştur. İki yıldızlıdan beş yıldızlıya kadar...

Vatandaş Türkiyeli, ana dili Türkçe ve 1928'den önce basılmış kitapları okuyamıyor. Mesela eline 1928'den önce yayınlanmış Çalıkuşu romanını veya Ömer Seyfeddin hikayelerini veriniz, aval aval bakıyor. Ha Çince ha Türkçe.

Adam veya kadın üniversite bitirmiş, yüksek lisans çalışması, sonra doktora yapmış ama Yakup Kadri'nin 1915'te yayınlanmış yazılarını okuyamıyor. Bunlara siz aydın, bilgili, okur-yazar kimseler mi diyorsunuz?

Vatandaş lise diploması almış, mantık bilmiyor.

Ülkesinin, devletinin, halkının tarihini doğru dürüst bilmiyor. Tarih diye balığın tırmandığı kavak masalları ve mavalları okutulmuş ona.

Adam Müslüman, lakin İslam dini ile ilgili en basit inanç maddelerini bilmiyor.

Üniversite mezunu ama yeterli ahlak ve karakter eğitimi almamış, görgü öğrenmemiş.

Lise bitirmiş, en basitinden estetik ve sanat kültürüne sahip değil.

İlköğretim ve lise 12 sene, üniversite en az dört sene, bizim vatandaş ilim, irfan, bilgelik, sağduyu sahibi olamamış.

Aksine, bir yığın ön yargı, bir sürü modern hurafe sahibi olmuş.

Beyni yıkanmış.

Zekası dumura uğramış, vicdanı körletilmiş.

Neymiş, diplomaları varmış... Olmaz olsun böyle diplomalar!..

Okumuş, aydınlanmış vatandaş 300 kelimelik basit, sade suya tirit, çarşı pazar sokak Türkçesiyle değil, en az on bin kelimelik ve terimlik edebî ve yazılı Türkçe ile düşünür.

Bir eğitim sistemi genç nesillere zengin, yazılı ve edebî lisanlarını öğretemiyorsa o eğitim değil, aptallaştırma, beyin yıkama fabrikasıdır.

Türkiye'nin bugünkü ideolojik vesayet eğitim sistemi bilgilendiriyor, aydınlatıyor mu, yoksa beyin mi yıkıyor?

Var mısınız bir sınav yapalım: Yüz sözde okumuş vatandaşa 1928'den önce basılmış bir roman verip oku şunu bakalım diyelim. Yüzde kaçı gürül gürül okuyabilir acaba?

Bu eğitime harcanan paralara yazık!

Boşa giden zamana, emeklere, harcanan kuşaklara yazık!..

* (İkinci yazı)
Kötülüklere Karşı Olmak

BEN Müslümanım ama dine, vatana, millete zarar veren; İslamın yap dediklerini yapmayan, yapma dediklerini açıkça yapan, haram yiyen, rüşvet alan, gayr-i meşru şekilde zenginleşen, fitne ve fesat çıkartan kötü Müslümanlara, daha doğrusu kötü İslamcılara karşıyım.

Onlara karşı olmam benim iyi ve olgun bir Müslüman olduğumu göstermez, zaten böyle bir iddiam da yoktur.

Dinimiz kesin şekilde rüşveti yasak kılmıştır.

Yine her türlü haram kazanç, gelir, zenginleşme büyük günah sayılmış kötülenmiştir.

Lüks, israf, sefahat de büyük günah ve isyan olarak bildirilmiştir.

Kur'an, Peygamberimiz (Salat ve selam olsun ona) İslam düşmanı kafirlerin dost ve veli edinilmesini kötülemiş ve bu konuda Müslümanları uyarmıştır.

İslam zinayı çok büyük bir günah ve çok ağır bir suç olarak görmüş ve ispat edildiği takdirde ağır ceza vermiştir.

İslam emanetlerin ehline verilmesini emr etmiş, verilmemesinin büyük günah ve suç olduğunu bildirmiştir.

İslam, kadınlara vesika verilerek yaptırılan yasal fuhşu kabul etmez.

İslam ribayı kesin olarak yasaklamıştır.

İslam'da insanların gizli ve özel hayatları tecessüs edilmez, araştırılmaz ama yukarıda saydığım münker işler, kötülükler, suçlar açıkça ve küstahça işlenirse iş değişir, bunlara göz yumulmaz.

İslamın yasakladığı kötülüklerden biri de din ticareti ve sömürüsü yapmaktır.

Ümmet birliğini bozmak da günahtır.

Bugün Türkiye Müslümanları paramparça olmuşlar ve edilmişlerdir.

Din sömürüsü büyük bir "sektör" haline gelmiştir.

Müslümanların içine CIA ve Mossad girmiştir.

Müslüman kesimde casuslar, ajanlar, provokatörler, çeşit çeşit istihbaratçılar cirit atmaktadır.

Din yoluyla efsanevî servetler elde edilmektedir.

Mâruflar terk edilmiş, münkerler toplumu sarmıştır.

Bina, zina, lüks, israf, sefahat, gaflet korkunç boyutlara ulaşmıştır.

Müslüman toplum yapılması farz olan emr-i mârufu ve nehy-i münkeri yeteri kadar yapmamaktadır.

Beş vakit namaz terk edilmiş, şehvetlere uyulmuştur.

Dünyada her dinin bir reisi vardır ama Müslümanların tümünün bir İmam-ı Kebiri, bir Emîri yoktur.

Kötü ve bozuk düzenin haram rantları kapışılmaktadır.

Bunca kötülüğü, isim vermeden, savcılık taslamadan tenkit etmek, bunlara muhalif olmak hepimizin boynunun borcudur.

Namaz kılmayanları isim vererek tenkit etmeyiz ama namazın terkini tenkit ederiz.

Kimler haram yiyerek zenginleşiyor, isim veremem ama haram yollarla zenginleşmeyi tenkit ederim.

İslam'da gizli günahları araştırmak yoktur ama açıkça ve küstahça işlenen günahlara göz yummak da yoktur.

Müslümanların başsız olmalarının suçu hangi şahıslara ve sorumlulara aittir, bunu isim vererek yazamam ama başsızlığı, biatsizliği tenkit ederim.

Hangi Müslüman 200 bin dolarlık lüks ve israflı otomobille geziyor, onu isim vererek teşhir ve terzil (rezil etmek) edemem ama böyle otomobillere binilmesini tenkit ederim.

Bundan otuz kırk sene kimler radikal Müslümanlardı ve bozuk düzeni kıyasıya tenkit ediyorlardı da şimdi bunların bir kısmı müteahhit olmuş, bozuk dedikleri düzenin haram rantlarına saldırarak zenginleşmiş, bu konuda da isim veremem ama bu gelişmeyi tenkit ederim.

Nefsime ve şahsıma bir pay çıkartmaksızın açıkça işlenen kötülükleri, münkerleri tenkit etmek mütevazı bir yazar olarak benim vazifemdir.

Peygamberim (Salat ve selam olsun ona) "Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır" buyuruyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi